Özlenen Rehber Dergisi

41.Sayı

Malazgirt Zaferi

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 41. Sayı
Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071 tarihinde Alparslan tarafından yönetilen Selçuklular ile Bizans İmparatorluğu arasında gerçekleşmiş, Bizans İmparatorluğu’nun yenilgisi ve İmparator 4. Romen Diyojen’in esir düşmesiyle sona ermiştir.

Türkler, Orta Asya’da varlıklarını sürdürürken, artan nüfus, Orta Asya’da başlayan kuraklık, kavimler arasında yaşanan otlak ve hâkimiyet mücadelesi gibi birçok sebepten dolayı çeşitli yerlere göç etmek zorunda kaldılar. Türk göçlerinin en yoğun olduğu dönem M.S.’ya denk gelmektedir. Bu yıllarda göçler daha çok batıya yapılmıştır. Burada önemli bir husus ise batıya yapılan göçün yönü konusundadır. Batıya yapılan göçlerde Hazar Denizi önemli bir geçiş kavşağı olarak kullanılmıştır.

Hazar Denizi’nin kuzeyinden batıya göç eden Türk Kavimleri, önce Don-Volga nehirlerinin suladığı verimli ovalarda yaşamışlar, daha sonra Balkanlara ve oradan Orta Avrupa’ya kadar uzanmışlardır. Buralarda da bağımsız devletler kurmayı başarmışlardır. Avrupa Hun Devleti buna en güzel örnektir. Ancak ne var ki, Orta Avrupa’ya göç eden bu Türk toplulukları burada bulunan kalabalık Hıristiyan nüfusu karşısında varlıklarını koruyamadılar, önce Hıristiyanlığı kabul ettiler, daha sonra da kimliklerini yitirdiler. Hazar Denizi’nin güneyine hareket eden Türk toplulukları ise buralarda İslâm Dünyası’nı tanıdılar ve Müslümanlığı kabul ederek İslâm Dini’ne büyük hizmetlerde bulundular ki, tarihimiz bu hizmetleri gururla bize aktarmaktadır. İşte Malazgirt savaşı da İslâm’a hizmette en önemli köşe taşlarından birini teşkil etmektedir. Olayları sebep-sonuç zinciri içerisinde incelersek uzak sonuç olarak Malazgirt Zaferi’ni İstanbul’un fethine uzanan ilk adım olarak da nitelendirebiliriz.

Önce bu zafere imza atan Selçuklulardan kısaca bahsedelim. Selçuklu Devleti, İran topraklarında Türk boylarından biri olan Oğuzlar tarafından kurulmuştur. Aynı Oğuzlar daha sonra Osmanlı Devleti’ni kurmuşlardır. Bunlar bir ailedeki kardeş gibi nitelendirilebilir. Oğuzların Kınık Boyu’na mensup olan Selçuklularda ilk Müslümanlığı Boy’un başı olan Selçuk Bey kabul etmiş ve daha sonra Boy’un tamamı İslâmiyet’i seçmişlerdir. Boy, devlet haline ise Selçuk Bey’in torunları Tuğrul ve Çağrı Beyler zamanında ulaşmışlardır. Onlar kurdukları devletlerine dedelerinin isimlerini vererek tarihte yaşamasını sağlamışlardır.

1040 yılında kurulan Selçuklu Devleti’nde Çağrı Bey ordu komutanlığını üstlenmiş ve bu görev sırasında o zamanlar Bizans’ın elinde bulunan Anadolu’ya bazı akınlar yapmıştır. Bu akınlardan sonra Anadolu’nun yaşamaya çok uygun olduğunu ve buraların fethedilmesi gerektiğini tavsiye etmiştir. İşte Türklerin Anadolu’ya yerleşme fikirleri ilk defa bu dönemlerde ortaya çıkmaya başlamıştır. Selçuklu Devleti’nin bazı komutanları belirli periyotlar içerisinde Anadolu’ya akınlarını sıklaştırmışlardır. Malazgirt Savaşı’ndan önce yaşanan bu akınlar tamamen keşif amaçlıdır. Çünkü Anadolu Türk tarihi Malazgirt Zaferi’nden sonra başlar.

Devleti kuran Tuğrul ve Çağrı Beylerin ölümünden sonra hükümdarlığa Malazgirt Zaferi’ne imza atan ünlü Türk hükümdarı Alparslan geçmiştir. Alparslan, babası ve amcasından farklı düşünerek devletin İslâm Dünyası’nda da etkin ve söz sahibi olması gerektiğini savunmaktadır. Onun yaşadığı dönemlerde İslâm Dünyası’nda Şiî-Sünnî çatışması oldukça artmış ve bu çatışmalar İslâm Âlemi’nde birliği tehdit eder duruma gelmiştir. Malazgirt Savaşı’nın yaşandığı dönemde Alparslan, Anadolu ile uğraşmamaktadır. O, önce Mısır’a kadar uzanıp İslâm Âlemi’ni sakinleştirdikten sonra doğuya, yani Çin’e doğru seferler yapmayı planlamaktadır. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Yani bir hükümdar bir yöne sefere çıkacağı zaman, iki ateş arasında kalmamak için, önce aksi istikamete sefer düzenler, ondan sonra harekete geçerdi.

Alparslan’ın Büyük Selçuklu tahtına geçmesiyle birlikte, Anadolu’ya yapılan akınlar tekrar hız kazandı. Bu akınlarda Orta ve Güney Anadolu baştanbaşa geçilerek birçok şehir alındı. Alparslan’ın bir amacı da Mısır’ı fethederek İslâm Dünyası’ndaki ayrılıkçı hareketlere son vermekti. Ancak o sıralarda başka bir durum ortaya çıktı. Aynı yıllarda Bizans’ta iç karışıklıklar hüküm sürmekteydi. Bizans, Türk akınları karşısında aciz kalmıştı. Yeni imparator Romanos Diogenes Anadolu’yu kaybetmekte olduklarının farkına varınca bu gelişmeyi durdurmak ve Türkleri Anadolu’dan çıkarmak amacıyla Anadolu’ya geçti; Selçuklulara karşı büyük bir ordu kurma çalışmalarına başladı. Anadolu’ya iki sefer düzenledi, bazı tahribatlar verdi, ancak İmparator’un amacı Türklere son ve kesin bir darbe vurmaktı. Bu nedenle, ücretli Frank, Norman, Rus askerleri; Ermeni, Gürcü, Türk soyundan Uz ve Peçenek kuvvetlerinden oluşan 200 bin kişilik büyük bir ordu hazırladı.

Hazırlıkların ardından Bizans ordusu doğuya doğru sefere çıktı. Bu sırada Alparslan, Mısır seferine çıkmış, kuvvetleriyle Halep’i kuşatmıştı. Bizans ordusunun ilerleyişini duyunca süratle geri dönmeye karar verdi. Yaşlı ve yorgun askerlerini bırakarak emrindeki genç ve dinç kuvvetlerle Malazgirt yakınlarına geldi. Birkaç kez barış teklif ettiyse de bunu Alparslan’ın korkusuna yorumlayan Romanos Diogenes barışı reddetti; artık savaş kaçınılmazdı.

Tarihî kaynaklara göre Bizans’ın 200 binlik ordusuna karşı, Selçuklu kuvvetleri 50 bin kadardı. İki ordu Malazgirt Ovası’nda mevzilendiler.

İslâm ülkelerinin her köşesinde, Alparslan’ın zafer kazanması için hutbe okunuyor,
dua ediliyordu. Sultan Alparslan 26 Ağustos 1071 Cuma günü sabahı etkileyici ve coşkulu bir konuşma yaptı:

’Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur Cennet’e girerim... Askerlerim! İşte atımın kuyruğunu bağladım. Bir er gibi savaşa gireceğim. Üzerimde sultanlık belirtisi hiçbir şey yoktur. Şehit olursam, üzerimdeki şu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır... Yâ Rabbi! Sen’i kendime vekil ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Sen’in uğrunda savaşıyorum. Ey Rabbim! Niyetim halistir, bana yardım et! Sözlerimde yalan varsa beni kahret!’(1)
Halife de bütün camilerde okunmak üzere her tarafa gönderdiği hutbesinde şöyle dua etmişti:

“Allah’ım! Müslümanların bayraklarını yükselt ve hayatlarını Sana kulluk uğrunda esirgemeyen mücahitlerini yalnız bırakma! Alparslan’ı düşmanlarına muzaffer kıl ve askerlerini meleklerin ile teyit eyle!”

Alparslan, askerlerine hitabının ardından kılıcını ve gürzünü kuşanarak ordusunun başına geçti. Alparslan sayıca çok üstün olan Bizans kuvvetlerine karşı, Türk savaş taktiği olan ’Turan Taktiği’ni başarıyla uyguladı. Askerlerin bir kısmı savaş alanının iki yanındaki tepelerde pusuya yattı. Diğer kuvvetler önce düşmana saldırdı, sonra da kaçar gibi yaparak geri çekildiler. Türklerin bozguna uğradığını zanneden Bizans kuvvetleri disiplinsiz bir şekilde Selçuklu kuvvetlerini takibe başladı ve merkezden epey ayrıldılar. Pusuya doğru çekilen Bizans ordusu, bu tuzağı geç fark etti. Geri çekilmeye çalıştıkları sırada Ermeniler ve bazı yedek kuvvetler savaş alanından kaçtılar. Bizans ordusundaki Uzlar ve Peçenekler de Türklerin safına geçtiler. Tam anlamıyla çembere alınan Bizans ordusu, akşama kadar süren Türk hücumlarıyla adeta yok edildi; Diogenes de yaralı olarak ele geçirildi. Alparslan, İmparatorun umduğunun aksine ona çok iyi muamele etti, saygı gösterdi ve onunla bir anlaşma yaparak serbest bıraktı.

Malazgirt Zaferi, sonuçları itibarıyla hem Türk tarihi, hem de dünya tarihi bakımından çok büyük bir önem taşımaktadır. Böylece Anadolu kapıları Türklere tamamen açılmıştır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde irili ufaklı Müslüman Türk Devletleri ortaya çıkmış; Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan “Türkiye Tarihi” başlamıştır. Artık Anadolu, ebediyen Türk ülkesi olmuştur. Bu zaferle, Türklerin İslâm dünyasındaki prestij ve liderliği daha da güçlenmiştir.

Malazgirt Zaferi, Avrupa’da da derin izler bırakmıştır. Bizans’ın yenilmesi üzerine kendilerini de tehlikede gören Hıristiyan Avrupa, Türklere karşı ittifaklar kurmuştur. Diğer bir ifadeyle, Haçlı İttifakı aslında bu zafere bir tepki olarak doğmuştur. Haçlı Seferleriyle Türk ilerleyişi durdurulmak istenmiştir.(2)
Tarih bilgisi zayıf olanlar veya kulaktan duyma tarih bilgisi edinmek isteyenler Malazgirt Zaferi’ni hep karıştırmışlardır. Alparslan’ı, Osmanlı Padişahı; zaferi de Osmanlı’nın kazandığı gibi bir bilgi yanlışına kapılanlar da maalesef bulunmaktadır. Buradan da anlayacağımız şudur ki, geçmişle bağlantıyı sürdürmek için kuvvetli bir tarih bilgisine sahip olmamız gerekir.

Kaynakça:
1- TURAN Osman, Tarih Akışı İçinde Din ve Medeniyet, 1980, s. 129.
2- TURAN Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1969, s. 250.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • deniz

    bn istanbulun fethiyle ilgili cevap bulamadım ama malazgirt savaşıyla ilgi çok şey buldum site çok güzel ama biraz istanbulun fethiyle bilgide olsun

  • zeynep

    yeterince açıklama yapılmış o yüzden beğendim

  • ilgenel meclisi-7/d

    ehhh idare eder aslında güzel olmuş tamam tamam hakkınızı yemeyeyim.ödevi için gerekli bilgiler var afferin size şu internet kırk yılın başında bi işe yarıyo zati siz de yardım cı olmuşsunuz:) tebrikler sanal alemin zararlı oyunlarına da uymamışsınız.gereken zaman da gereken doğru eğitimci bilgiler vermişsiniz .siz eğitimci ailenin eğitimci çocuklarımısınız ölese ailenize tebriklerimi sununuz eğer ki sizler gibi bir kaç daha anadolu rock çı bulursak emin olun bu devlet kalkınır

3 kişi yorum yazdı.