Özlenen Rehber Dergisi

41.Sayı

Fıkıh Köşesi

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 41. Sayı
Soru: Bir kimse ikamet ettiği beldeden ayrılarak sefere niyet etmeden 90 km veya daha fazla yol kat ederse namazlarını kaç rekât kılar?

Cevap: Bir kimse bir yere gitmek üzere yola çıkar da böylece bütün dünyayı dahi dolaşsa, şayet üç günlük bir mesafeye gitmeye niyet etmemişse, bu kimse namazlarını kısaltarak kılmaz. Namazlarını dört rekât olarak kılar. (bkz. Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi)

Soru: Bir kimse evi ve âilesinin bulunduğu, sürekli ikamet etmeye niyet ettiği bir yerden, doğup büyüdüğü veya anne-baba, akrabalarının bulunduğu memlekete giderse namazlarını kaç rekât kılar?

Cevap: Vatan üç kısımdır:

1. Aslî Vatan: Kişinin doğduğu yahut evlendiği yahut evlenmediği halde orada sürekli yaşamayı düşündüğü yerdir.

2. İkamet Vatanı: On beş gün veya daha fazla kalmaya niyet edilen yerdir.

3. Süknâ Vatanı: On beş günden daha az kalmaya niyet edilen yerdir.
Bir kimsenin aslî vatanı; âilesi ve ev eşyası ile birlikte temelli kalmak üzere başka bir şehre hicret etmesiyle batıl olur. Böyle bir kişi ilk beldesine sefere çıkarsa ve orada da on beş günden az kalmaya niyet ederse namazlarını kısaltarak kılması vacip olur. Zira aslî vatan misli ile batıl olur. Bunun delili; hicretten sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kendisini Mekke’de seferî saymasıdır.

Meselâ; Malatya’da doğup büyüyen, aile-akraba vs. orada olan bir kişi, Ankara’ya üniversitede okumaya veya çalışmaya gitse, ama niyeti ileride tekrar Malatya’ya dönmek olsa, bu kişi Malatya’ya gittiğinde orada kaç gün kalırsa kalsın namazlarını dört rekât kılar. Aynı kişi evlenip Ankara’ya yerleşse ve tekrar Malatya’ya dönüp yerleşme niyeti de olmasa, Malatya’da on beş günden az kaldığı sürece namazlarını iki rekât kılar. Zira aslî vatan olan Malatya, misli ile yani Ankara iline yerleşmekle batıl olur. Bundan sonra o kişinin aslî vatanı Ankara’dır.(bkz. Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi)

Soru: Dört rekâtlı bir namazda, imam yanlışlıkla beşinci rekâta kalkarsa cemaatin ne yapması gerekir?

Cevap:

1- İmam son oturuştan sonra beşinci rekâta kalkarsa; bu durumda cemaat imama uymaz. “Subhânallâh” diyerek imamı uyarır. Şayet imam bu uyarı sonucunda geri dönüp oturursa namaz sahih olur ve sehiv secdesi yapmak gerekir. Eğer imam 5. rekâtın secdesini yapmışsa cemaat imama uymayıp kendi başına selam verir.

2- İmam son oturuşu yapmadan kalkarsa; bu durumda da cemaat imama uymaz. “Subhânallâh” diyerek imamı uyarır. Şayet imam bu uyarı sonucunda geri dönüp oturursa namaz sahih olur ve sehiv secdesi yapmak gerekir. Eğer imam 5. rekâtın secdesini yapmışsa bu durumda hem imamın, hem de cemaatin namazı fasit olur. (bkz. Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi)

Soru: Altın ve gümüş kapları kullanmak caiz midir?

Cevap: Altın ve gümüş kaplardan yemek, içmek, yağ ve koku sürünmek, sürme çekmek, ve abdest almak caiz değildir. Çünkü Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. “Altın ve gümüş kaplardan içmeyiniz. Altın ve gümüş tabaklardan yemeyiniz. Çünkü bunlar, bu dünya hayatında onların (müşriklerin)dır. Âhirette ise sizindir.” (Buhârî) Diğer bir hadiste ise şöyle buyurmuştur: “Gümüş kaptan su içen kimse karnına Cehennem ateşi dolduruyor demektir.” (Buhârî) (bkz. Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi)

Soru: “İmanım gevredi!” cümlesi küfre götüren sözlerden midir?

Cevap: “İmanım gevredi!” cümlesi, insanın içinde bulunduğu zorluktan, başına gelen sıkıntının büyüklüğünden kinaye olarak söylenen, halk dilinde yaygın denilebilecek derecede kullanılan bir cümledir. Halk bunu, “Katlanacak takatim, dayanacak mecalim kalmadı!” manasında kullanmaktadır. “Bıçak kemiğe dayandı!” cümlesi de bu kabildendir. Buradan anlaşılacağı üzere bu sözü söylemek insanı imandan çıkarmaz. Yani asıl itibariyle ‘elfâz-ı küfür’den değildir.

Bununla beraber “Ameller niyetlere göredir.” hadisi mucibince kişinin bu sözü söylediği andaki niyetine ve ifade etmek istediği maksada bakılır. Bu sözünden yukarıda zikretmiş olduğumuz manaları kast ediyorsa elfâz-ı küfürden değildir. Ancak bu sözün ardında başka kasıtlar varsa o halde niyetine göre hüküm verilir.
Her ne surette olursa olsun bu tür tabirleri kullanmamak en doğru ve takvaya en yakın olandır.

Allah-u a’lemu bi’s-savâb (En doğru ve en güzeli bilen ancak Allah’tır)!

* Dergimizin Web sitesinde ehliyetli hocalarımız tarafından büyük bir itina ile siz okurlarımızın yönelttiği sorulara cevapların verileceği “Fıkıh Köşesi” pek yakında hizmete girecektir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • ahmetcan

    guzel

1 kişi yorum yazdı.