Özlenen Rehber Dergisi

20.Sayı

Çocuklarımızla Nasıl İletişim Kurmalıyız?

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 20. Sayı
Yaşanan sıkıntıyı ve sorunu anlayabilmek için ilk işimiz çocuğumuzla konuşmak olmalıdır. Ancak konuşmak için uygun bir zaman seçmek de sorunu çözmede çok önemli bir ayrıntıdır. Örneğin; kendimizin veya çocuğumuzun yorgun olmadığı, çocuğumuzun gergin veya sinirli olmadığı, kafasının başka şeylerle meşgul olmadığı sakin bir zaman dilimini seçmek her iki tarafın da birbirini iyi dinlemesini sağlamak bakımından önemlidir.

Gencin yaptığı bir davranış ana-baba tarafından kabul edilemez olduğunda ve ana-babalarda kızgınlık veya öfke uyandırdığında genellikle tepkilerini:

- Sen bunu nasıl yaparsın!?
- Sen ne laf anlamaz adamsın!
- Sen ne zaman adam olacaksın!?
- Sen daha çocuksun!
şeklindeki cümlelerle ifade ederler. Bu cümlelerde en dikkat çeken şey cümlelerin hepsi ’Sen’ kelimesi ile başlıyor. Sürekli çocuğu aşağılamaya yönelik cümleler. İletişim engellerine baktığımız zaman çoğunun ’sen dili’ yüklü olduğunu görüyoruz.
’Yapma şunu!’
’Neden böyle yapmıyorsun!’
’Bunu yapmamalısın!’
’Daha çok çalışmalısın!’
’Çocuk gibi davranıyorsun!’
Yaşadığımız kızgınlık ve öfke duygularını genelde bu ifadelerle dile getiriyoruz. Ancak bunlarda, kızgınlığın nedenini açıklayıcı bir şey göremiyoruz. Bu tür ifadelerde ana-babanın, gencin hangi davranışına kızdığını ve bu davranışın ana-baba üzerinde nasıl bir etki bıraktığını açık bir şekilde göremiyoruz. Bu durum da gencin ebeveyni ile olan iletişimini tamamen koparmaktadır. Dolayısıyla, bu tür ifadelerle, yaşanan sıkıntıya bir çözüm de getiremiyoruz.

Genelde kızgınlığımızı ifade ederken, hangi davranışın veya olayın bizi kızdırdığına dikkat etmeliyiz. Ama genelde bizler buna dikkat etmeyip kızgınlığımızı tamamen karşı tarafa, yani gence aktarıyoruz. Belki de böylece kızgınlığımızı veya öfkemizi üzerimizden atıp rahatlıyoruz. Bunu yaparken de genelde suçlayıcı bir dil kullanıyoruz. Böylece genci söz ve davranışlarımızla baskı altına alıyoruz. Bunun sonucunda da genç, yaşadığı her günde biraz daha büyüdüğünü ve bu büyüme esnasında özgürleştiğini düşünüyor ve özgürlüğünü de anne ve babadan uzaklaşarak kullanmayı tercih ediyor.

Kızgınlığımızı bu şekilde ifade ettiğimizde belki bir süre rahatlarız. Ama bir süre sonra aynı davranış veya olayla karşılaşabiliriz. Yani olayın çözümlenmediğini görürüz; çünkü kızgınlığımızı ifade eden bu kelimeler genelde gencin kişiliğine yönelik olduğu için genci gücendiriyor, kırıyor, onun bize karşılık vermesine, direnmesine ve savunmaya geçmesine sebep oluyor.

Peki ne yapmalıyız, kızgınlığımızı nasıl ifade etmeliyiz? ’Sen dili’ne alternatif ’Ben dili’ ile konuşabiliriz. Peki, nedir ’Ben dili?’

Ben dili, anne ve babanın, gencin hoşa gitmeyen bir davranışı veya olumsuz bir olay karşısında yaşadığı olumsuz etkileri ve duygularını içtenlikle açığa vurmasıdır. Başka bir deyişle, dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir.

Örneğin; ’Televizyon karşısında çok fazla vakit geçiriyorsun, kapat şunu!’ ifadesi kızgınlık ifade eden, emir verici, kırıcı bir sözdür. (Ayrıca kendimizin de aynı fiili ne kadar yaptığımıza dikkat etmemiz gerekir.)

Burada hangi davranış, bizde ne gibi etki ve duygular uyandırdı, onu fark etmeliyiz. Çocuğunuzun öncelikli olarak yapması gereken başka işler varken televizyon seyretme davranışı, sizde kızgınlık ve endişe duyguları uyandırıyor; çünkü yapması gereken diğer işlerin aksadığını düşünüyorsunuz. Bu durumu şöyle ifade edebilirsiniz: ’Televizyon başında çok fazla vakit geçirip derslerini yetiştiremeyeceğini düşünüyorum ve endişeleniyorum!’ Böyle bir ifade, hem hangi davranışın karşısında nasıl bir etki ve duygu halinde olduğunuzu gösteriyor, hem de genci suçlamadan, aşağılamadan, ona kaygılarınızı iletmenizi sağlıyor ve onun savunucu bir tutuma girmeden sorumluluğunu kabul etmesine yardımcı oluyor. Burada biz tamamen kendi düşünce ve duygularımızdan bahsediyoruz.

Öğrenci, yani genç, karnesini alıyor. Üç dört dersten kırık not getirmiş. Genelde bu karneyi görünce eğer kızgınlık içindeysek, kullandığımız ifadeler ’Sen dili’ ile başlıyor:

- ’Bu ne biçim karne!?’
- ’Sen adam olmazsın!’
- ’Sen bu gidişle üniversite sınavını kazanamazsın!’ gibi...
Bu şekildeki ifadeler büyük ihtimalle gençte kızgınlık, öfke, incinme, kaygı, korku gibi olumsuz duygular uyandırmakta ve ondaki olumsuz durumu gidermediği gibi daha da olumsuzlaştırmaktadır.

Bunun yerine böyle bir karnenin bizde oluşturduğu düşünce ve duygunun ne olduğunu gözlemleyip bunları ’ben’ kelimesi ile başlayan cümlelerle ifade ederseniz, hem genci kırmamış, incitmemiş, hem de onun söylenenleri dinlemesine, sizinle sorunu çözmek için işbirliğine girmesine yardımcı olursunuz.

Ben dili ile konuşabilmek için duyguların ne olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Kızgın mıyım, korkuyor muyum, endişeli miyim, utanıyor muyum? Hangi duygular içindeyiz diye bakmalıyız. İnsanların çoğu, duygularını ayırt etmekte ve tanımlamakta zorlanırlar. Bunun bir sebebi de kültürümüzün bize, duyguları dile getirmenin kabalık, bencillik, deneyimsizlik, küçük düşme olduğunu göstermesidir. Bu yüzden insanlar çoğunlukla duygularını yadsımayı ya da bastırmayı tercih ederler.

İşte bu sebeple bizler, gerek insan olarak, gerek ana-baba olarak duygularımızı fazla ortaya koymayız ya da doğru ifade edemeyiz. Bu nedenle genelde ’Sen dili’ni kullanmayı seçiyoruz. Bu dili seçmek de iletişim problemine neden oluyor.

Probleminizi çözmek için işaret parmağınızı karşı tarafa uzattığınızda geri kalan dört parmağınızın sizi gösterdiğini unutmayın. Çevrenize dağıttığınız gülücükleri çocuklarınızdan esirgemeyin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.