Özlenen Rehber Dergisi

20.Sayı

İslâm'da İstişare

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 20. Sayı
İslâm’ın üzerinde durduğu ehemmiyetli prensiplerden birisi de istişaredir. İstişare, kelime olarak ’işaret’ kökünden gelir ki; fikir danışma, nasihat isteme anlamlarına gelir.

İstişare sadece, Müslümanların hususi hayatlarında karşılaşacakları meselelerin çözümünde değil, siyasî hayatın yürümesinde, idarî sistemin şekillenmesinde de baş vurmaları gereken mühim bir esastır.

Kur’ân-ı Kerîm’de istişare, namaz ve infak ile aynı çizgide zikredilmiş ve; ’Onlar (öyle kimselerdir) ki, Rablerinin çağrısına icabet eder ve namazı dosdoğru kılarlar; onların işleri kendi aralarında istişare iledir; kendilerine rızk olarak verdiğimizden de infakta bulunurlar.’(1) buyrulmuştur. Ashâb-ı Kirâm’ın övülecek ve sena edilecek birçok hususiyetleri olmasına rağmen Rabbimizin, ’onların işleri kendi aralarında istişare iledir’ şeklindeki ilâhî beyanı ile onların bu yönünün övülmesi, dinimizde istişarenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Cenâb-ı Hakk (c.c.), Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize, Ashâb-ı Kirâm’ı kastederek ’Onlarla iş hususunda istişare et’(2) buyurmuştur.

İmam Suyûtî, Peygamberimiz (s.a.v.)’in diğer insanlardan farklı olan hususiyetlerini zikrederken bu hususiyetlerden bir tanesinin de ’İstişare yapma mecburiyeti’ olduğunu söyler. Peygamberimiz (s.a.v.): ’Allah bana farzları emrettiği gibi, (istişare yoluyla) insanları iyi idare etmemi de emretti!’(3) buyurmuşlardır. Müdârâtü’n-nâs (insanları iyi idare etme) ise; insanlara iyi davranmak, onlarla iyi geçinmek, onlara mültefit olmak, onları kazanmak, gönül alıcı olmak gibi içtimâî kaynaşmayı sağlayacak davranışların hepsine birden şamil olmuştur. Bu içtimâî kaynaşmayı artıracak en tesirli vasıta ise müşavere ve istişaredir.

Müşavere, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin ve Ashâbı’nın hayatında öyle mühim bir düstur olarak yer etmiştir ki, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin hemen her konuda ve her hususta Ashabı’yla istişare ettiği ve istişare etmeden bir karara varmadığı söylenebilir. Hz. Enes (r.a.); ’Arkadaşları ile istişarede Peygamberimiz (s.a.v.) kadar ileri giden bir başkasını görmedim.’(4) demiştir. Hz. Ömer (r.a.) ise, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Müslümanlarla alakalı bir meselenin istişaresi için Hz. Ebû Bekir ile çoğu kez geceler boyu baş başa kaldıklarını, bu istişarelere bazen kendisinin de katıldığını belirtir.(5) Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde: ’Allah Teâlâ beni dört vezirle takviye etti (güçlendirdi). İkisi sema ehlinden yani Cibril ve Mikâil ve ikisi de arz ehlinden yani Ebû Bekir ve Ömer’dir. (6) buyurmuştur.

Bir meselede ferdî görüşler yanılabilirse de cemaatin görüşü asla yanılmaz. Peygamberimiz (s.a.v.); ’Allah (c.c.), ümmetimi dalalet üzere birleştirmez. Allah’ın eli cemaat üzerinedir.’(7) buyurmuşlardır. Bu sebeple gerek ferdî, gerek içtimai meselelerde mümkün mertebe birçok kimsenin görüşleri alınmalı, müşterek nokta bulunmalı ve buna uyulmalıdır.

İstişarenin ehemmiyetini ifade eden en önemli rivayetlerden birisi de Cenâb-ı Hakk’ın, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizle istişaresidir. Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde gelen bir hadîs-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: ’Rabbim (Tebâreke ve Teâlâ), ümmetimin hakkında: ’Onlara ne yapayım?’ diye benimle istişarede bulundu. Ben; ’Ey Rabbim! Ne dilersen onu yap, onlar senin mahlukun ve kullarındır.’ dedim. Rabbim ikinci defa benimle istişare yaptı, ben yine aynı şekilde söyledim. Bunun üzerine buyurdu ki: ’Ey Muhammed! Ben seni ümmetin hakkında üzmeyeceğim.’

Müşkülü olan herkesin meselesini bir bilene sorması Yüce Rabbimizin Kurân-ı Kerîm’deki emr-i ilâhîsidir. Âyet-i kerîmede: ’Bilmiyorsanız bir bilene (ehl-i zikir) sorun.’(8) buyrulmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in, Kur’ân’da ifadesini bulan vahiy dışındaki sözlerinde bile ’vahy-i gayri metlüv’ denen bir nevi vahye, irşâd-ı ilâhiyeye mazhar olduğu, kendi heva ve hevesinden bir şey söylemediği âyet ve hadislerde beyan edilmiştir. Abdullah bin Amr (r.a.)’den gelen rivayet Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin; ’Öfkeli halinde bile ağzından sadece hak kelam çıktığı’nı ifade ederken, Ebû Hureyre (r.a)’den gelen rivayette ise; ’O’nun şakalaşmalarının bile haktan başka bir şey olmadığı’ ifade edilir. Bu ve benzeri rivayetlere istinaden akıllara; ’Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, her işinde ve sözünde Cenâb-ı Hakk’la irtibat hâlinde olup, sürekli ilâhi bir murakabe altında bulunduğuna göre O’nun istişareye ihtiyacı var mıydı?’ sorusu gelebilir. Bunu şu şekilde izah etmek mümkündür:

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, her hususta ümmetine ’örnek olma’ vazifesiyle yükümlü olduğu gibi, insanlara istişarenin lüzumu, ehemmiyeti ve nasıl yapılması lazım geldiğini öğretme vazifesiyle de bizzat mükelleftir. Nitekim İbn-i Abbas (r.a.)’den gelen rivayet şöyledir: ’Onlarla iş hususunda istişare et ...’ âyeti nâzil olduğu zaman Peygamberimiz (s.a.v.) şunları söyledi: ’Şunu bilin ki, Allah ve Rasûlü istişareye muhtaç değildir. Fakat, Cenâb-ı Hakk, ümmetime bir rahmet olarak bunu emretmiştir.’(9) Bu hususla ilgili olarak Hasan-ı Basrî (r.h.) şöyle der: ’Cenâb-ı Hakk: ’İş hususunda onlarla istişare et’ diyerek mahlukatın en kâmiline meşvereti emretti. Bu emir, Peygamberimiz (s.a.v.)’in, Ashâbı’na olan ihtiyacı sebebiyle değildir. Bu emirle Cenâb-ı Hakk, bize, meşveretin fazilet ve ehemmiyetini öğretmek ve Müslümanların meşvereti hayatlarında tatbik etmelerini sağlamak; âlim bile olsa kişinin, insanlarla meşverette bulunması gerektiğini öğretmek istemiştir.’ Katâde: ’Allah, müşavereyi Ashâbın Peygamberimiz (s.a.v.)’e ülfet ve yakınlığını artırmak ve onların nefislerini hoş kılmak için emretti.’ demiştir. İstişarede ’kalplerin hoş kılınması’ gayesi vardır ki, bu hususta bazı âlimler ’Böylece insanlar yaptıkları işte daha şevkli olurlar’ demişlerdir.

İstişare; idare edenle, idare edilenler arasında karşılıklı sevgi, saygı, itimat ve güvenin gelişmesine yardımcı olur. Fikri alınan kimse, idare edene karşı ’kendisine değer verilmiş olma’ düşüncesiyle hareket ederek ona, daha samimi bir itaat duygusu ile bağlanacak; idare eden de ona olan şefkat ve merhametini artıracaktır.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer (r.anhümâ) dışında da istişare ettiği sahabeleri olmuştur. Efendimiz (s.a.v.), kadın-erkek, yaşlı-genç, Mümin-Münafık ayırımı yapmadan lüzumuna inandığı herkesle istişarede bulunmuştur. Yine Peygamberimiz (s.a.v.), tecrübeli ve güvenilir olması sebebi ile hicret hususunda henüz müslüman olmayan amcası Hz. Abbas (r.a.) ile istişare etmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.), kadınlarla ve özellikle de hanımlarıyla istişare etmiş, bazı meselelerde onların görüşlerine başvurmuşlardır. Buna delil teşkil edecek bir çok rivayet olmakla birlikte biz, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin Hudeybiye sulhu sırasında zevcesi Ümmü Seleme (r.anhâ) ile yaptığı istişareyi zikretmek istiyoruz:

Hicretin altıncı yılında Müslümanlar, başlarında Rasûlullah (s.a.v.) olduğu halde umre yapmak için Mekke’ye doğru yola çıkmışlardı. Hudeybiye denilen mevkie gelindiğinde Mekkeli müşrikler, elçiler göndererek ziyarete izin vermeyeceklerini söylemişlerdi. Efendimiz (s.a.v.), Kureyşlilere, elçiler vasıtasıyla, maksatlarının harp değil, sadece Kabe’yi ziyaret olduğunu ilettiyse de Müşrikler olumsuz yanıt vermişlerdi. Havanın harp için kızıştığı bir anda Kureyşliler elçi göndererek sulh talep etmişler, Peygamber Efendimiz de bu teklifi kabul etmişti. Ancak zahirinde Müslümanlar aleyhinde pek ağır maddeler içeren bu sulh, umre ve ziyaret maksadıyla yola çıkan Ashâb-ı Kirâm’a çok ağır gelmiş, hiç kimse bu anlaşmayı kabullenmek istemiyordu.

Anlaşma tamamlandıktan sonra Peygamberimiz (s.a.v.) Ashâbı’na: ’Kalkın, kurbanlarınızı kesin, başlarınızı tıraş edin, ihramdan çıkın.’ emrini vermiş; ancak Ashâb-ı Kirâm, anlaşmanın muhtevasından memnun olmadığı için tıraş olup, kurban kesmekten imtina etmişlerdi. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz emrini üç kere tekrarladıysa da durum değişmemişti. Rasûlullah (s.a.v.) son derece mahzun olduğu halde çadırına, Ümmü Seleme validemizin yanına girmiş ve aralarında şu konuşma geçmişti:

’- Neyin var yâ Rasûlallah?’
’- Hayret ey Ümmü Seleme! Ben insanlara ısrarla ’Kurbanlarınızı kesin, tıraş olun, ihramdan çıkın!’ diye emrettim, hiç kimse bu çağrıma cevap vermedi. Emrimi işittikleri halde sadece yüzüme bakıyorlar.’ Ümmü Seleme validemiz:

’Yâ Rasûlallah! Üzülme! Sen kalk, kurbanlığına git ve kes. Onlar sana uyacaklar ve kurbanlarını keseceklerdir.’ Bu tavsiye zerine Rasûlullah (s.a.v.) gider ve kurbanlık devesini keser. Aynen Ümmü Seleme validemizin dediği gibi, Rasûlullah’ı gören Ashâb-ı Güzîn de teker teker kalkıp kurbanlarını keserler.(10)

Ashâb-ı Kirâm Efendilerimiz de istişareye gerekli ehemmiyeti vermişlerdir. Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in, Kur’ân-ı Kerîm’in toplanıp kitap haline getirilmesinden, zekat vermemek için isyan eden bedevîleri karşı savaşılmasına kadar bütün devlet işlerinde istişareye yer verdiği rivayet edilmektedir.

Hz. Ömer (r.a.)’in ise Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin kabr-i şerifleri ile minberi arasında ’Meclisu’l-Muhâcirîn’i teşekkül ettirdiği, burada devamlı olarak Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Zübeyr, Hz. Talha (r.anhüm) gibi sahâbelerin bulunduğu ve ortaya çıkan her meseleyi onlarla istişare ederek karar verdiği rivayetlerle sabittir. Ayrıca Hz. Ömer (r.a.)’in, istişare meclislerinde Abdullah İbn-i Abbas (r.a.) gibi bazı genç sahâbeleri de bulundurduğu ve birçok meselede onların görüşlerine başvurduğu bilinmektedir.


Kaynakça:
1. Eş-Şûrâ, 42/38.
2. Âl-i İmrân, 2/159.
3. Suyûtî, Hasâisu’l-Kübrâ, s.125.
4. Tirmizî, Cihad 34.
5. Hâkim Müstedrek’inde rivayet etmiştir.
6. Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 2/217.
7. Tirmizî, Fiten 7.
8. En-Nahl, 16/43.
9. Suyûtî, Hasâisu’l-Kübrâ, 1/257.
10. Vâkidî, 2/613.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • murat

    birazdaha ayrıntılı ve daha merak uyandırıcı hadisler kullanılabilir? ama yinede güzel olmuş tebrikler

1 kişi yorum yazdı.