Özlenen Rehber Dergisi

20.Sayı

Rahmet Ayına Yaklaşırken...

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 20. Sayı
Alemlerin Rabbi olan Allah’a sonsuz hamd-ü senalar olsun, Rasûlullah Efendimize, âline, ashabına ve ehl-i beytine salât ve selam olsun.

Rabbimiz Celle ve Alâ Hazretleri Kur’ân-ı Mecîd’inde buyurmaktadır ki:

’Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.’(1)

’Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...’(2)

Selmân-ı Fârisî hazretlerinden gelen bir rivayette ise Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) Ramazan-ı Şerif’in yaklaştığı Şaban ayının son günlerinde şöyle bir hutbe irad eder:

’Ey insanlar! Sizi mübarek, büyük bir ay gölgelemiştir (yaklaşmıştır). O içinde bin aydan daha hayırlı bir gece bulunduran bir aydır. Allah Teala’nın oruç tutulmasını farz kıldığı, gecesinde ibadet yapılmasını sevap (nafile) kıldığı bir aydır. Kim ki bu ayda iyi bir amelle Allah’a yakınlık gösterirse diğer aylardaki farzı yerine getirmiş gibi olur. Kim ki bu ayda bir farzı yerine getirirse diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi olur. O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay başkalarının derdine, acısına, sıkıntısına ortak olma ayıdır. Bu kendisinde müminlerin rızkının artırıldığı bir aydır.

Kim bu ayda bir oruçluya iftar verirse bu onun günahlarının bağışlanmasına, cehennem azabından kurtulmasına sebep olur. Bu onun kendi mükafatından hiçbir şey eksilmeden bir oruç tutma sevabına daha nail olmasına sebep olur. Bunun üzerine sahabeler dediler ki: ’Ey Allah’ın elçisi! Hepimiz bir oruçluyu doyuracak kadar yiyeceğe sahip değiliz.’ Buna karşılık Rasûlullah (s.a.v.): ’Kim bir oruçluyu bir hurma ile iftar ettirse veya bir içecek su ile veya tadımlık bir süt ile iftar ettirse Allah ona bu sevabı verir.’ buyurdu. ’Bu öyle bir aydır ki önü rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden azabından kurtulmadır. Kim bu aya emrinde olan insanlara kolaylık gösterir de yüklerini hafifletirse Allah onun günahlarını bağışlar ve onu cehennem azabından azat eder.

Bu ayda dört önemli hususa riayet edin. Onlardan ikisi Allah’ın rızasını kazanmak için, diğer ikisi de kendilerinden hiçbir zaman uzakta kalamayacağımız şeylerdir. Kendileri ile Rabbinizin rızasını kazanacağınız şeyler bol bol kelime-i şehadet getirip istiğfar etmeniz ve kendilerinden uzak kalamayacağınız iki şey de Allah’tan daima cenneti talep etmeniz ve kendisi ile cehennem ateşinden muhafaza istemenizdir. Kim bir oruçluyu iftarda su ile doyursa Allah Teala da onu benim havuzumdan içirerek doyurur. Hatta cennete girinceye kadar o bir daha susamaz.’(3)

Feyiz ve bereketle dolu, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in ayı olan Şaban’ı idrak edip, ondan en iyi bir şekilde istifade etmeye çalışırken, Ramazan-ı Şerif’e kavuşma arzusu da gönüllerindeki sevgi ve imanlara kuvvet vermekte, büyük bir sevinç oluşturmaktadır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Ramazan ayının evvelinde sıkça ’Allah’ım recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır.’ diyerek dua eyler ve bu rahmet dolu aya kavuşmayı Rabbimizden isterdi. Bizler de Rasûl-i Zîşân Efendimiz gibi dua etmeliyiz ve ulaşmak istediğimiz rahmet ayı olan Ramazan’dan hakkıyla istifade etmeye çalışalım. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın emanet olarak verdiği hayat süratle akıp gidiyor. Bu emanet, ne zaman geriye istenecek belli değil ve bu davet her an gerçekleşebilir. Bir gün bu diyardan kuş gibi uçup gideceğiz. İlâhî huzurda ’Eyvah!’ dememek; dünya hayatımızdaki süreli dakikaları ibadete çevirmeye, cennet ve Cemalullah’a ulaşmaya; nefsini, malını ve her türlü imkânını Rabbimizin yolunda kullanmaya bağlıdır. Dünyanın fanî işlerinde boğulmadan, bedenî ve nefsâni arzulara yenik düşmeden, ebetler diyarına tâlip olunmalı ve Allah’ın rızası esas alınmalıdır. Bunun için de, içerisinde bulunduğumuz rahmet günlerinde, Rabbimize olan kulluğumuzu gözden geçirerek, namaz, oruç, zikir, tefekkür, istiğfar, sadaka ve sâir tüm ibadetleri yerine getirme hususunda daha da çok gayret etmeliyiz. Bu hazırlıklar Peygamber Efendimizin kavuşmayı Rabbimizden dilediği Rahmetin, mağfiretin ve affın büyüklüğünü izhar etmektedir.

Cenâb-ı Hakk’ın hidayetimiz için inzal ettiği Kur’an-ı Mecîd Ramazan ayında inmiştir. O bizim ayımızdır. Yılda sadece bir defa açılıp kapanan kapı misali gibidir. Ramazân-ı Şerîf oruç ve Kur’an ayıdır. Şu halde diğer aylara nispetle bu ayda daha çok Kur’an okumalıdır. Peygamber Efendimiz de her yıl Cebrail (a.s.) ile o zamana kadar inen ayetleri karşılıklı olarak birbirlerine okurlardı. Bu hadise Efendimizin vefat yılında iki defa meydana gelmiştir. Müminlerde Ramazan ayında Kur’an hatimleriyle bu güzelliği devam ettirmektedirler.

Kur’an-ı Kerimi Okumasını bilmeyenler mutlaka öğrenmeye çalışmalıdır. Özellikle bu ilâhî rehberin bize ne gibi bir mesajının olduğunu anlamak ve hayatımıza yansıtmak gereklidir. Bu nedenle Arapça olarak anlamını bilemeyen kardeşlerimiz imkan nispetinde tercüme ve tefsirlere müracaat etmelidir.

Ayrıca farz ibadetlerin dışında çokça nafile ibadetlerle (teheccüd, işrak, duha, evvabin, tahiyyatü’l mescid ve abdest namazları vb.) iştigal etmeli, Dilimiz ve gönlümüzün zikir (tevhit ve lâ havle zikri, salavat-ı şerîfe) ile iştigali daha da artmalı, boş ve faydasız işlerden uzaklaşmalıdır.

Kendimizin olduğu kadar, ailemizin de Rabbimizin emirlerine karşı duyarlı hale gelmesi çok önemlidir. Rabbimiz Celle ve Alâ Hazretleri Tahrim Sûresinde kendimizi ateşten koruduğumuz gibi ehlimizi (eşimiz, çocuklarımız ve tüm yakınlarımız... ) de cehennem azabından korumamızı emretmektedir. Şu halde içerisinde bulunduğumuz rahmet ikliminde sadece kendimize değil ailemiz için de bir takım programlar çizip, ailece bu aylardan istifade etmeye çalışmalıyız. Varsa, özellikle küçük çocuklarımıza, torunlarımıza da yavaş yavaş ibadet, namaz, oruç bilincini aşılamalı ve tamamında olmasa da günün bir kısmını oruçlu geçirmelerine yardım etmeli ve onların ibadetten alacakları haz ve neşeye ortak olmalıyız.

Cenab-ı Hakk’ın kendisine rızık genişliği verdiği zengin kardeşlerimiz Ramazan’ın ortalarına doğru zekatlarını hesaba başlamalı ki bayram gelmeden fakirleri sevindirmeye çalışmalı, onların da bayramdan nasiplerini almalarına vesile olmalıdır. Zira bayram sevinç günüdür. Müslümanlar da bir vücudun uzuvları gibi ise hep birlikte üzülmeli ve sevinmelidirler. Zira Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de: ’Namaz muhakkak ki kötülükten alı kor.’(4) buyurarak, namazın hikmetini beyan buyurduğu gibi, Habib-i Kibriya Efendimiz de; ’Orucun kötülüklerden koruyan bir kalkan olduğunu, zekatın kazanılan maldan kiri götürdüğünü, sadakanın felaketlerin önüne perde olduğunu.’(5) bildirerek ibadetlerdeki hikmetleri gözlerimizin önüne sermektedir.

İbadetlerimizi sadece bu aylara has kılmayıp bundan sonraki zamanlarda da daha da artırarak devam etmeye niyet ve gayret etmeliyiz. Zira Efendimiz (s.a.v.): ’Amellerin en iyisi az da olsa devamlı olanıdır.’(6) buyuruyor. Peygamber (s.a.s.) Efendimizin hayatını incelediğimiz zaman onun örnek hayatının her kesiminde Allah’a itâat halinde olduğunu görüyoruz. Sahabe-i Kiram da onu örnek almıştır. Çarşıda, pazarda, evde, çalıştığı tarlada, onlar da daima ibadet hallerini her zaman aksatmadan sürdürmüşlerdir. İbadetteki bu devamlılık onların itâat hayatını her an canlı tutmuştur.

Rabbimiz tarafından bize bahşedilen ömrümüzün bir kısmı geride kaldığı gibi, şu an idrak ettiğimiz rahmet ve feyiz dolu bu mübarek günler de tek tek bitmektedir. Geçen günleri geri getirmekse mümkün değildir. O Allah ki: ’Size azap gelip çatmadan önce, Rabb’inize dönün ve O’na teslim olun. O’na itaat edin. Yoksa yardım göremezsiniz.’(7) buyuruyor. Bu ilahi te’dip aynı zamanda samimi bir tevbeye de işaret buyurmaktadır.

İnsan samimi bir şekilde müracaat edip, günahlarına tevbe etse, Allah, bütün günahlarını bağışlayacağını taahhüt ediyor: ’De ki: ’Ey çok günah işleyerek kendi nefislerine kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O Gafûr ve Rahîm’dir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır).’(8)

Üstelik merhameti sonsuz olan Rabbimiz Teala, bizlere hem dünyada hem da öldükten sonraki hayatımızda karşı karşıya kalabileceğimiz mutlak tehlikeleri; -ihtiyarlıkta, kabirde, sıratta, mahşerde hattâ huzurunda sorulacak suallere kadar -imtihana girecek bir talebeye, soruların daha evvelden verilmesi gibi- her şeyi haber veriyor. Buna rağmen akıl, irade ve şuurunu suiistimal edip, bedenî hazlarının esiri olarak kabri, ölümü, hesabı, muhasebeyi unutan insan, ne kadar acınacak bir durumdadır. Ramazan-ı Şerif bu yüzden ilahi kurtuluşa büyük bir vesiledir. Bu fırsatın büyüklüğünü İmamı Rabbani hazretleri şöyle ifade ediyor; Saadetler olsun o kimseye ki: Ramazan ayı, kendisinden razı olarak ayrılır. Yazıklar olsun o kimseye ki: Ramazan ayı, kendisine dargın gider.

’Allah’ım şüphesiz ki Sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizleri de affet.’

<>Ve’s-selâmü alâ men ittebea’l-Hüda


Kaynakça:
1. el-Bakara 2/183.
2. el-Bakara 2/185.
3. İbni Huzeyme, Beyhaki, Tirmizi.
4. el-Ankebut/45
5. Terğib Terhib, c. 5, Kitabü’l-Edeb, H.No: 36.
6. Tecrîd-i Sarîh, Kitâbü’l İstihzân, H.No:2030.
7. ez-Zümer 39/54.
8. ez-Zümer 39/53.
9. Mektûbât-ı Rabbanî, c.1, m.44.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • asım dilek

    yazı güzel olmuş.maksadı iyi anlatmış tebrikler

1 kişi yorum yazdı.