Özlenen Rehber Dergisi

126.Sayı

Kıyamet (ne Hazırladık Ki?)

Murat GELEGEN Özlenen Rehber Dergisi 126. Sayı
Hamd Âlemlerin Rabb-i olan Allah’a, Salât-u Selâm Âlemlere rahmet olarak gönderdiği, en büyük hamd vesilemiz Habîbi’nin üzerine olsun.
Dinimizde olduğu gibi diğer Semavî dinlerin de tümünde ki bir inanış olan kıyamet, dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman, hesap günü, mahşer günü gibi manalara gelmektedir.
Kıyamet, hakkında birçok Haberlerin geldiği, gerek Kur’an’da, gerek hadislerde ve gerekse âlimlerimizin açıklamalarıyla, enine boyuna ele alındığı bir husustur. Bazı âlimler dinde en çok konuşulan mevzunun kıyamet konusu olduğun vurgulamışlardır. Hâl böyle olunca gerçekten de en çok konuşulan konu, en çok açıklanan konudur. Öyle ki bu mevzuda ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır.
Gerek Kur’an’da olsun gerekse hadis-i şeriflerde olsun sıfatları ve şekli itibarı ile ürküten ve korkutan bir yapıya sahip olan kıyamet, bütün insanların merak konusu olmuş ve çoğu insan da kendini bu konu içersinde kaybetmiştir. Şöyle ki;
Kâinattaki en küçük zerresine kadar, mahlûkatın nihai son anlamına gelen kıyamet, kendisi için hazırlanılması gereken, tefekkürü ile kişiyi ibadet ve taatlara daha sıkı bağlandırması gereken bir konu iken, çoğumuz bunu gizemli bir durum haline getirmiş, hatta bu konu mevzu bahis olduğu zaman namaz gibi asli ibadetleri bile kaçırır hale gelmişizdir. Yani bu husus hakkında çok konuşulup da neredeyse kendisiyle ibretin hiç alınmadığı bir hâle gelmiştir.
Hâlbuki kıyamet bir ölümdür, ölüm ise tefekkürü ile kişiyi dünya sevgisi gibi birçok hastalıklardan kurtaran büyük bir vesiledir. Şu halde herhangi bir ortamda ölüm manasına gelen kıyametten saatlerce bahsedip de o ortamdan ayrıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi normal hayatına geri dönmek, kişi için külfet ve yükümlükten başka bir şey değildir. Bunun misali şöyledir ki; Ölümü hatırlamak büyük bir rahmet vesilesi iken, o manaya gelen kıyameti konuşup da, üzerinde bunun emarelerini belli etmeyen kişi, suya tamamen giren fakat bir damla dahi ıslanmayan adamın haline benzer. Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde; ’Akıllı kimse, nefsini muhasebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz de, nefsini hevasının peşine takan ve Allah’tan temennide bulunan kimsedir.’ (Tirmizî, Kıyamet, 26) buyurmaktadır. İçerisinde bulunduğu bir durumdan ibret almayan, kötü ahlaklarının ve arzularının pençesinden kendisini sıyırmayarak bundan razıymış gibi bir görüntü çizmek, kişiyi hadis-i şerifteki aciz insan konumuna dâhil eder. Hâlbuki bu konuda kişinin yapacağı iyi bir niyet, onu ’aciz insan’ vasfından çıkarıp Rasûlullah (s.a.v.)’a yakın bir bahtiyar vasfına sokabilir. Nitekim bir hadis-i şerifte Efendimiz (a.s)’den gelen bir rivayet konuyu çok güzel bir şekilde izah etmektedir. Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Çöl halkından bir adam Nebi (s.a.v.)’e geldi ve: ’Yâ Rasûlallah! Kıyamet ne zaman kopacak?’ dedi. (Rasûlullah): "Yazıklar olsun sana! Onun için ne hazırladın?’ buyurdu. (Bedevî): ’Onun için (fazla bir amel) hazırlamadım. Ancak ben Al¬lah’ı ve Rasûlü’nü seviyorum!’ dedi. (Rasûlullah): ’Muhakkak ki sen, sevdiğinle berabersin!’ buyurdu. (Enes dedi ki:) ’Biz de böyle miyiz? (Yani sevdiğimizle beraber miyiz?)’ dedik. (Rasûlullah): "Evet!’ buyurdu. Bunun üzerine o gün, şiddetli bir sevinçle sevindik.’ (Buhâri, Edep, 95)
Açıkça görüldüğü gibi konu hakkında sorulan bir soruda kişiye ’ne hazırladın?’ diye mukabelede bulunulur. Bu soruya karşı kişi, sahabe efendimiz gibi sağlam bir iman ve onu Rıza-i İlahiye götürecek bir sevgiye sahip ise, duyacağı cevaplar da onun kalbinde Allah (c.c.)’tan hakkıyla korkma ve itaatlere daha da sıkı sarılma duygularını yeşertecektir. Aksi takdirde sorularımız birer yük olarak sırtımıza konar. Kıyametten ve onun dehşetli anlarından bahsedip de yaşantısına hiçbir şekil veremeyen, namaz, oruç vs. gibi farzları kendisine birer kurtuluş vesilesi olarak işlemeyen, israf, iftira, gıybet, vs. kötü ahlaklardan da kendisini soyutlamayan kişinin tüm soruları ve aldığı cevaplar, onun için altından kalkamayacağı ağır hesaplardır. Çevremize baktığımızda, sadece merak mahsulü olan kıyamet ve onun alâmetleri ile ilgili sorular sayısızdır. Özellikle Mehdî (a.s.) çıkıp çıkmadığı, O’nun askerleri olma hususunda ki soru ve yorumlar çoğu zaman bizi kendimize olan sorumluluklarımızdan alıkoymaktadır. Çünkü kullar olarak bizler olmaya şeylerden sorumlu değil, itaatle memur kılınmışızdır. Nitekim kişinin kendisini Rabbine yakınlaştırması kıldığı iki rekat namaz, ibret almayarak ve düşünmeyerek saatlerce konuştuğu kıyamet konusundan kat be kat daha hayırlıdır. Rabbimizin bize bahşettiği bu hayat nimetinin şükrünü hakkıyla yerine getirmek, şuanda elimizde olmayanla değil de, önümüze konulan nimetlerden faydalanıp nefislerimizi içinde bulundukları tehlikeden kurtarma gayreti içerisinde olmak bizler için nefes aldığımız müddetçe bulunmaz birer fırsatlardır. Bu şekilde yapılan her bir amel Allah katında çok değerlidir. Hadis-i şerifte anlatıldığı gibi, sahabe efendimizin az bir amelinden bahsetmesi fakat bunun yanında Allah ve Rasûlüne olan sevgisini ızhar etmesi, bu yolda ilerleyen mü’minler için büyük müjdedir. Çünkü farzlar haricinde nafile ibadetler babında fazlaca ameli bulunmayan bir kimse, bu az olan ibadetlerine devam etmek ile beraber Allah ve Rasûlüne sağlam bir sevgi sahibi ise mahşer gününde bu sevginin vesilesi ile sevdiklerinin yanında olacaktır. Çünkü seven kişi er veya geç sevdiğinin vasıflarına bürünür, onun boyasına boyanır. Ona kavuşmak için çaba sarf eder ve bu uğurda kendi ahlaklarını terk eder. Ondan gayrısı ile meşgul olmaz. Onun dışında bir mevzu konuşmaz. Tek derdi maşuğudur, O’na kavuşmadır. Bu dertten dolayı, başka şeylere fırsat bile bulamaz. Çünkü seven bilir ki kendisinin devası, yine onun derdinde gizlidir.
Sonuç olarak kişinin hayatında hiçbir etki bırakmayan, sadece heva-heves kaynaklı kıyamet ve alametleri gibi hususlar, o kişi için zaman kaybından ve yükten başka bir şey değildir. Çünkü bu tür mevzular, kendisinden sorumlu olacağı hesaba çekileceği malâyanî işlerdendir. Önemli olan kulluktur. Ve asıl bahtiyarlık da, daha dünyada iken Allah ve Rasûlünün sevgisini kalbe yerleştirmek ve hayatını da bu yolda ikame etmektir.
Rabbim bu hususta hepimizin yardımcısı olsun ve bizi faydasız boş ilimlerden muhafaza etsin. Amin…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.