Özlenen Rehber Dergisi

159.Sayı

Nurlu Hatıralar - 159.Sayı

Osman YURTÇU Özlenen Rehber Dergisi 159. Sayı
Hatme ve Usulü
Efendi Hazretleri, mescitte her sabah namaza iştirak eden cemaatle düzenli olarak ’Nakşibendî {İmâm-ı Rabbânî (k.s.)} Hatmesi’ diye maruf ’hatme’yi icra ederdi.
Hatme’deki tesbihat, usulüne göre taşlarla sayılırdı. Ancak cemaat çok kalabalık olursa bu, taşla değil parmaklarla yapılırdı.
Hatme taşları, hatmeyi idare edenden başlamak suretiyle sünnet-i seniyyeye uygun bir şekilde sağdan sola dağıtılırdı. Hatme bitip de taşlar usulünce küçük keseye konduktan sonra Efendi Hazretleri mutlaka taşları halkanın dışına koydurur ve ondan sonra dua ederdi.
Hatmeden sonra Silsile-i Sâdâtın isimlerini zikredip dua ederken Efendi hazretleri bazen: ’Ben dua ederken siz de rabıta yapın!’ derdi. Biz de Efendi hazretleri duayı bitirinceye kadar ellerimiz dua halinde, gözlerimiz yumuk bir şekilde rabıta halinde olurduk.
Efendi hazretleri, son zamanlarında dizlerinden ameliyat olunca bir müddet namaza inemedi. Hatmeden sonra silsileyi biz birkaç kardeşimizle her gün sıra ile okuyorduk. Efendi hazretleri evindeki hoparlörden silsilede saydığımız isimleri ve yaptığımız duayı kelime kelime takip ediyordu. Bir kelimede dahi olsa eksiklik ya da hata olsa bizi çağırıyor, ’Şurada eksiklik veya yanlışlık var.’ diye ikaz ediyordu. Bir defasında: ’… sevabını Ravza-i Mutahhara’ya bağışladık.’ deyince çağırdı ve: ’Ravza-i Mutahhara’ya bağışladık’ olmaz, orası bir mekan, ’Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin ruhuna bağışladım.’ deyin.’ diye uyardı. Dua esnasında silsileyi sayarken sık sık: ’Bağışladım’ demememizi, bunu tüm isimleri saydıktan sonra söylememizi isterdi. Bu ihtimamından dolayı dua sırası hangimize gelse, hata yapma endişesiyle büyük bir heyecan içinde oluyorduk.
Hatme ve zikir esnasında kapı ve pencereleri kapattırırdı. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz böyle yapmıştır.
Şeddâd b. Evs (r.a.) şöyle anlatmaktadır: (Biz, bir defasında) Nebi (s.a.v.)’in yanında idik. Ehlikitab’ı kast ederek: ’İçinizde yabancı var mıdır?’ buyurdu. (Biz): ’Hayır (yoktur) yâ Rasûlallah!’ dedik. Bunun üzerine kapının kapatılmasını emretti ve: ’Ellerinizi kaldırın ve: ’Lâ ilâhe illallâh’ deyin.’ buyurdu. Akabinde (biz) bir müddet ellerimizi kaldırdık (ve Allah’ı zikrettik). Sonra Rasûlullah (s.a.v.) elini indirdi. Sonra: ’Hamd Allah’a mahsustur (ya da olsun)! Allah’ım! Beni bu sözle (yani kelime-i tevhid’le) gönderdin, bana onu emrettin ve bana onun karşılığında cenneti vaat ettin. Muhakkak ki Sen, vaad(in)den dönmezsin.’ buyurdu. Sonra: ’Müjde olsun size! Zira şüphesiz ki Allah Azze ve Celle sizi bağışladı.’ buyurdu.1

İşrak Namazı
Efendi hazretleri, ister kış ister yaz, ister uykusuz ister hasta –aşırı hasta olması müstesna- her sabah mutlaka evrâd-ı ezkara iştirak eder, virtler okunurken kendisi mescidin kapıdan taraf alt köşesine çekilir, zikir ve murakabe halinde olurdu. Bu hali güneş doğuncaya kadar devam eder, ardından iki rekat işrak namazı kılardı. Bu sünneti muhafaza etme hususunda tüm ihvanını teşvik eder ve bizlere Peygamberimizin şu hadislerini sık sık hatırlatırdı:
’Her kim sabah (namazın)ı cemaatle kılar, sonra (namaz kıldığı yerde) oturup güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreder, sonra da iki rekât namaz kılarsa, o kimseye bir hac ve umre sevabı gibi (sevap) vardır.’ (Enes) dedi ki: ’Rasûlullah (s.a.v.): ’Tam olarak, tam olarak, tam olarak.’ buyurdu.’2
’Sabah namazından güneş doğ(up da bir mızrak boyu yüksel)inceye kadar Allah Teâlâ’yı zikreden bir toplulukla beraber oturmam mutlaka bana, İs­mail (Peygamber)’in çocuk(lar)ından dört (kişiy)i (kölelikten) azat etmemden daha sevimlidir. İkindi namazından güneş batıncaya kadar Allah’ı zikreden bir toplulukla beraber oturmam ise mutlaka bana, dört (kişiyi kölelikten) azat etmemden daha sevimlidir.’3
Câbir b. Semura (r.a.)’dan riva­yet edildiğine göre; Nebi (s.a.v.) sabah namazını kıldığı zaman güneş doğup (yükselerek) beyazlaşıncaya (açık bir şekilde doğuncaya) kadar namaz kıldığı yerde oturur,4 bağdaş kurar (ve zikirle meşgul olurdu).’5
Kışın güneş geç doğduğundan dolayı işrak namazı, işe gidiş saatine geldiği için bu namazı mescitte kılamıyorduk, ama kerahetin çıktığı ilk yerde, evde veya yol üstünde bir camide olsun mutlaka kılıyorduk.
Efendi hazretleri: ’İşrak namazı kılan kimsenin o gün işi rast gider, gece uyanınca ilk defa zikirle söze başla yine işin rast gider.’ derdi. Zira güneşin doğmasından sonra ilk yapılan iş Allah Teâlâ’ya secde ve itaat oluyor. Yine o bununla alakalı olarak: ’İşrak namazı kılanın günü Allah’a itaatle (namazla) açılmış olur, işleri rast gider, o günü hep hayırlarla geçirir, şerlerden korunur.’ derdi.

Murakabe
Efendi hazretleri büyük bir Allah dostuydu. Bu itibarla sair insanlarda olmayan muhtelif halleri vardı. Onun bu hallerini bazıları anlamaz, farklı şekilde yorumlarlardı. Buna örnek, onun murakabe haliydi.
Bir defasında mescitteki küçük odada oturuyorduk. Efendi hazretleri bana: ’Hadis-i şerif oku!’ dedi. Ben biraz okuyorum, Efendi hazretleri dalıyor, biraz sonra yine ’oku’ diyor, ben yine bir iki tane okuyorum yine dalıyor.
Tasavvufta yüksek hallerden biri olan murakabe hali Efendi hazretlerini sarınca, onu dışardan gören ve bilmeyen bir insan, onu uyuyor zannederdi.
Nitekim bir defasında Efendi hazretleri gündüz namazlarının birisinde namaz bitince murakabeye dalmış, bu hallerden anlamayan biri de uyudu zannedip ’Efendim namaz bitti!’ demiş. Sonra Efendi hazretleri bize: ’Ben murakabeye dalınca bana müdahale etmeyin!’ dedi.


(Endnotes)
1 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.28, s.348, h.no:17121, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
2 Tirmizî, Cum’a, 59.
3 Ebû Dâvûd, İlm, 13.
4 Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 52.
5 Ebû Dâvûd, Edeb, 28.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.