Özlenen Rehber Dergisi

14.Sayı

Siyer-i Nebî

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 14. Sayı
Bu sayımızda da Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) Efendimizin ve güzide Sahabelerinin, İslâm’ın ilk yıllarında yaşadıkları eziyetleri, baskı ve işkenceleri incelemeye çalışacağız. Maksadımız, Onları ve yüce dinimiz için yaptıkları hizmetleri hatırlamak, bu şekilde onlara teşekkür etmektir.
Tarih, geçmişte olan olayları kronolojik aktaran bir ilim değil, bu olaylar karşısında insanların ne gibi dersler çıkartacaklarını anlatan bir bilim dalıdır da aynı zamanda. Tabi ki bizlerin en büyük ders çıkaracağı, ibret alacağı olaylar Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve O’nun sahabesinin yaşadıklarıdır. Bütünlüğü bozmadan İslâm Tarihini aktarabilmek ve bu sırada da yaşanan olayların inceliklerine inmek en önemli amacımızdır. Her bir olayı bir tablo olarak vermek ve zengin kılmaya çalışmaktır amacımız. Tabi en büyük zorluk da Cenâb-ı Hakk’ın Habîbi’nin hayatını hakkıyla yazabilmektir; ancak buna ne kalemler, ne bilgiler ve ne de kabiliyetler yeter. Rasûlullah’ın yaşadıklarını ve hissedebildiklerini yazabilmek elbette ki yapılan işlerin en zorudur.
Rasûlullah (s.a.v.)’e en ağır gelen işkence, Kureyş’te hür veya köle, kime rastlarsa kendisini yalanlaması olurdu. O, insanların bu davranışlarına üzülür ve evine gidip örtüsüne bürünerek otururdu. Yine böyle bir günde:
’Ey örtüye bürünen Peygamber! Kalk da, Sana inanmayanları, azapla korkut! Rabbinin ululuğundan bahset! Elbiseni temiz tut, putperestlik pisliğini bırakmakta devam et!’(1) emr-i ilâhîsi tecellî etti.
Efendimiz’in dayısının oğlu Esved b. Abdi Yağus sürekli: ’Ey Muhammed! Bu gün, Sana gökten yine ne söylendi.’ diyerek alaya almaya çalışırdı.

Cebrâil (a.s.)’ın Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e Mucize Göstermesi
Enes b. Malik (r.a.)’ten rivayette, Peygamberimiz (s.a.v.), bir gün üzüntülü bir halde otururken Cebrâil (a.s.) yanına geldi:
’- Sana ne oldu?’ diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v.):
’- Bana yapılanı, onlar yaptılar.’ buyurdu. Cebrâil (a.s.):
’- Sana, bir mucize göstermemi ister misiniz?’ diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v.):
’- Evet, göster!’ buyurdular. Cebrâil (a.s.) vadinin arkasındaki bir ağaca bakıp:
’- Şu ağacı çağır.’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) ağacı çağırınca ağaç, yürüyerek Peygamberimiz’in önüne gelip durdu. Cebrail (a.s.):
’- Ona söyle geri dönsün.’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.):
’- Geri dön.’ deyince ağaç, bulunduğu yerine geri döndü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
’- Yeter.’ buyurdu. (2)

Müslümanların En Azılı Düşmanı Ebû Cehil Ve Tehditleri
Ebu Cehil, Müslümanlara işkencenin en ağırını yapıyor, İslâmiyet’i önlemek için, her çareye başvurmaktan çekinmiyordu. Şerefli, itibarlı, kavim ve kabilesinden destek gören bir kimsenin Müslüman olduğunu işitince, Ebû Cehil hemen onun yanına gidiyor, ona hakaret ediyor: ’Sen, senden daha hayırlı olan babanın dinini bıraktın, şerefini düşürdün öyle mi?’ diyerek küçültmeye çalışıyordu. Eğer, o zat, ticaretle uğraşan bir kimse ise, ona: ’Vallahi, ticaretini durgunluğa uğratacağız, servetini yok ettireceğiz!’ diyerek tehdit ediyordu. Müslüman olan kişi, zayıf ve fakir bir kimse ise, onu çeşitli işkencelerle Müslümanlıktan döndürmeye çalışıyordu. (3)

Ebû Zerr-i Gıfârî (r.a.)’in Müslüman Olması
Hz. Hatice (r.anhâ), Hz. Zeyd, Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir’den (r.anhüm) sonra İslâm’ı kabul eden ilk Müslümanlardandır. Kendileri Gıfar kabilesine mensup idi. Yaşadığı kabile yağmacılıkla geçimini sağlamakta idi. Fakat o, son derece hassas gönüllü bir zat idi. Kabilesinin yaptıklarını tasvip etmiyor, ancak onlara engel de olamıyordu. Olaylara daha fazla seyirci kalmamak amacı ile yaşlı annesi ve erkek kardeşini alarak Mekke dışında bir köye yerleşti. Burada Peygamber Efendimizin (s.a.v.), insanları Allah’ın birliğine çağırdığını duymuştu. O’nu bulabilmek umudu ile Mekke’ye geldi, ancak adresini bilmemekte idi. Bu dönemde İslâm’a karşı öyle şiddetli karşı koymalar vardı ki, Peygamber Efendimizin adresini, kendisine zarar verirler endişesi ile, kimseye soramıyordu. O’nu bulabilirim umudu ile bir ay Mekke’de Kâbe’nin avlusunda kaldı.
Bir gün Kâbe’ye giren birini Müslüman sandı ve ondan Peygamber Efendimizin adresini sordu; fakat, soruyu sorduğu kişi: ’Ey Kureyşliler, işte bir Müslüman!’ diye bağırdı. Orada bulunanlar onun üzerine atıldılar ve acımasızca dövdüler. Hz. Ebû Zerr (r.a.) anlatıyor: ’Kendime geldiğimde, akan kanlarla kızıla boyanmış olduğumu gördüm.’
Yine bir gün Kâbe’de iki kadın kendi inançlarına göre ibadet ederlerken, Hz. Ebû Zerr (r.a.), onların yanlış yaptıklarını söyleyerek uyarmıştı. Bu kadınlar o sırada hiçbir cevap vermemişler ve Hz. Ebû Zerr (r.a.)’e kızarak evlerine gidiyorlarken, bu kadınların konuşmalarını Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir duymuşlardı. Durumun aslını öğrenmek amacıyla Kâbe’ye gittiklerinde, Hz. Ebû Zerr’le karşılaştılar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
’- Ne zamandan beri buradasın?’ diye sordu. Hz. Ebu Zerr (r.a.):
’- Otuz gündür’ cevabını verdi. Peygamberimiz (s.a.v.):
’- Ne yiyip içtin?’ dedi. O:
’- Zemzem kuyusundan gece gündüz içtiğim sudan başka bir şey yeyip içmedim ve hatta şişmanladım.’ dedi.
Bu konuşmalardan sonra, Hz. Ebû Zerr (r.a.) Müslüman oldu. Hz. Ebû Bekir (r.a.) misafir olarak evine götürdü.
Hz. Ebû Zerr (r.a.), Mekke’de yabancı olduğu için bir kabilenin himayesine girmesi gerekiyordu; ancak kendisini himaye edecek bir kabile bulması zor idi. Bu nedenle Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebu Zerr (r.a.)’e İslâm’ın temel emirlerini öğrettikten sonra onu, İslâm’ı yayması için kabilesine geri gönderdi. Hz. Ebu Zerr’in (r.a.) gayretleri ile Gıffar kabilesi Müslümanlığı kabul etti ve Hicret esnasında Medine’ye topluca gelerek Peygamber Efendimizin kurduğu Medine İslâm Devleti’nin emrine girdi. (4)

Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in Satın Alıp Azat Ettiği Cariyeler Ve Yaşadıkları İşkenceler
Hz. Ebû Bekir (r.a.) İslâm’ın ilk yıllarında, Müşriklerin işkencelerine maruz kalan köle veya cariyeden bir çok Müslüman’ı efendilerinden satın alıp özgürleştirmişti. Bunlardan cariye olan Hz. Nehdiye ve kızı Lübeyne ile Hz. Ümmü Ubeys ve kızı çok sıkıntılı günler yaşamışlar, Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in, satın alıp azat etmesiyle de özgürlüklerine kavuşmuşlardır.
Hz. Lübeyne, Müslümanlığı bırakması için bayılıncaya kadar dövülür, ayıktığı zaman tekrar aynı muameleye maruz tutulurdu.
Önceleri cariye olan bir diğer Sahabe de Hz. Ümmü Ubeys’dir. Müslümanlıktan döndürmek için, aç ve susuz bıraktıktan sonra dövmeye başlarlar, o kadar döverlerdi ki, ayakta duramaz, oturamaz hale gelirdi. O zaman, kendisine biraz ekmek ve su vererek: ’Lat ve Uzza, senin Allah’tan başka tanrın mıdır?’ derler. O da: ’Evet’ demek zorunda kalırdı. Hatta bir defasında yerde dolaşan bir karaböceği göstererek; ’Bu da, senin Allah’tan başka tanrın mıdır?’ dediler de, o mübarek insan: ’Evet’ demek zorunda kalmıştı. Serbest kaldığında ise yeniden Kelime-i Şahâdet getirirdi.
Bu zor durumdaki, kimsesiz ve korumasız Müslümanları Hz. Ebû Bekir (r.a.) Efendimiz satın alarak özgürlüklerine kavuşturmuş, İslâm’ı rahat yaşamaları sağlanmıştı. Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in bu davranışı babasını kızdırmış ve O’na:
’Oğlum! Görüyorum ki, sen hep zayıf köleleri, cariyeleri satın alıp azat ediyorsun. Sen böyle yapacağına, güçlü, kuvvetli köleleri satın alıp azat etsen de, sana ve senden başkalarına koruyucu ve destek olsalar daha iyi olmaz mı?’ dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a.):
’Babacığım! Ben, bu yaptıklarımla onlardan faydalanmayı değil, ancak Allah’ın rızasını kazanmayı umuyorum’ dedi. (5)
Bu konuşmalardan sonra Allah’u Teâlâ (c.c.):
’Elinde bulunandan verenin, Allah’tan sakınanın, en güzel olan Tevhid kelimesini tasdik edenin işlerini kolaylaştırırız.’ (6) Âyet-i Kerîme’sini gönderdi.

İslâm’ın İlk Şehitleri Ve Ammar B. Yâsir (r.a.)’in Yaşadıkları
Hz. Yâsir (r.a.), Mekke’ye Yemen’den gelmiş, Mahzunoğulları’na sığınmıştı. Sığınmış olduğu kabilede cariye olan Hz. Sümeyye (r.anhâ) ile evlendi.
Hz. Yâsir (r.a.) ve ailesi Müslüman olduktan sonra son derece şiddetli işkencelerle karşılaştılar. Çünkü, Mekke’de kendilerini koruyacak ne kavim, ne de nüfuzlu, candan kimseler vardı. Mahzunoğulları, onları Müslümanlıktan döndürmek için, güneşin en kızgın zamanında, Ramda denilen taşlıkta işkenceye uğratılırlardı.
Bir gün, Hz. Yâsir (r.a.)’e, zevcesi Hz. Sümeyye (r.anhâ)’ya ve oğulları Ammar ve Abdullah’a işkence yapıyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) üzerlerine geldi:
’Sabredin ey Yâsir ailesi! Sabredin ey Yâsir ailesi! Sabredin ey Yâsir ailesi! Sizin mükafatınız Cennettir. Sabredin ey Yâsir ailesi!’ dedi. Hz. Yâsir (r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.)’e:
’Zaman, hep böyle mi sürüp gidecek?’ diye sordu. Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Yüce Efendimiz (s.a.v.):
’Allah’ım! Yâsir ailesine rahmet ve mağfiretini ihsan et!’ diyerek dua etti. Bir müddet sonra Hz. Yâsir (r.a.), işkencelere dayanamayarak şehid oldu.
Hz. Sümeyye (r.anhâ) çok yaşlanmış, zarif bir hanım idi. Ebû Cehil, Hz. Sümeyye (r.anhâ)’ya: ’Sen, ancak cemaline aşık olduğun için Muhammed’e iman ettin.’ deyince, Hz. Sümeyye (r.anhâ): Ebû Cehil’e çok ağır laflar söyledi. Ebû Cehil de, söylenenlere kızarak, elindeki mızrağı Hz. Sümeyye (r.anhâ)’ya sapladı ve Hz. Sümeyye, orada şehid oldu.
İslâm yolunda ilk şehid erkeklerde Hz. Yâsir (r.a.), kadınlarda ise, Hz. Sümeyye Annemiz olmuştur. Hz. Ammar b. Yâsir (r.a.)’e ise çok şiddetli eziyetler yapmaya devam ediyorlardı. Ona, demir bir gömlek giydirdiler, güneşin cehennemleşen sıcağı altında tuttular ve adeta iliklerini erittiler. Hz. Ammar (r.a.), bu işkencelerden kurtulduktan sonra, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanına geldi: ’Bize, azabın her çeşidi erişti.’ dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona: ’Sabret ey Yakzan’ın babası’ dedikten sonra, ’Allah’ım! Ammar hanedanından hiçbir kimseye cehennem azabı tattırma.’ diye dua buyurdular.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir gün Müşrikler Hz. Ammar (r.a.)’i, ateşle dağlarlarken rastladı. Eli ile onun başını sıvazladı: ’Ey ateş! İbrahim (a.s.)’a serin ve selamet olduğun gibi, Ammar’a da ol!’ buyurdu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yine bir gün Hz. Ammar (r.a.)’e rastladı. Hz. Ammar (r.a.) ağlıyordu. Peygamberimiz (s.a.v.), onun gözlerini sildi ve: ’Seni, kafirler tuttu da suya mı bastı? Onlar, seni bir daha tutar da sana şöyle şöyle derler ve bu işkenceyi tekrarlarlarsa, sen de onlara bunu söyleyip kurtul!’ dedi.
Bir gün Müşrikler, Hz. Ammar (r.a.)’i yakaladılar. Ona azap ve işkenceye başladılar: ’Muhammed’e küfretmedikçe, Lat ve Uzza’ya tapmanın da, Muhammed’in dininden hayırlı olduğunu söylemedikçe, sana işkence etmekten geri durmayacağız!’ dediler. İstediklerini söyleyince de Hz. Ammarı (r.a.)’i bıraktılar. Hz. Ammar (r.a.), Peygamberimiz’in (s.a.v.) yanına geldi. Peygamberimiz (s.a.v.) ona: ’Kurtulduğun yüzünden belli.’ dedi. Hz. Ammar (r.a.): ’Vallahi kurtulmadım.’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.): ’Niçin?’ diye sordu. Hz. Ammar (r.a.): ’Ben Senden vazgeçirildim. Lat ve Uzza’nın da Senin dininden hayırlı olduğu bana söylettirildi.’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.): ’Bunları söylediğin zaman, kalbini nasıl buldun?’ diye sordu. Hz. Ammar (r.a.): ’Kalbimi, iman ferahlığı ve rahatlığında, dinime bağlılığımı da, demirden daha sağlam buldum.’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.): ’Sana bir vebal yok. Eğer onlar seni yine tutar, bunu sana tekrarlatmak isterlerse, o söylediklerini tekrarlayıp kurtul.’ dedi.
Bu olay üzerine Yüce Rabbimiz (c.c.):
’Kalbi, iman üzere sabit ve bununla mutmain ve müsterih olduğu halde, cebr-i ikraha uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim, imanından sonra Allah’ı tanımaz, küfre göğüs açarsa, işte, Allah’ın gazabı, o gibilerin başındadır.’ (7) Âyet-i Kerîme’sini indirdi. (8)

Kaynaklar:
1. el-Müddesir 47/1-4.
2. İbn-i Mâce, c.II, s. 1336.
3. M. Asım KÖKSAL, İslâm Tarihi, Mekke Devri, s.209.
4. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, c.1, s.94.
5. M. Asım KÖKSAL, a.g.e., Mekke Devri, s.214.
6. el-Leyl 58/5-7.
7. el-Nahl 16/106.
8. M. Asım KÖKSAL, a.g.e., Mekke Devri, s.217.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • ahmet

    ALLAH BÜYÜK VE KERİMDİR

1 kişi yorum yazdı.