Özlenen Rehber Dergisi

14.Sayı

Alın Bizi Rasûlullah'a Götürün

Abdurrahman ÇALIŞKAN Özlenen Rehber Dergisi 14. Sayı
Bizi bir hac mevsimiyle daha ziynetlendiren Rabbimize hamd olsun.

Bu günler hem sevinç hem de üzüntü günlerimiz olmuştur hep. Zira Medîne’den davet alıp da yola koyulanlarımız, îmanın halâvetini, tadını bir duygu çağlayanı halinde yaşarlarken; ’iyi ki inanıyorum, iyi ki Rabbim var ve bize, hususî tecellîde bulunduğu Kâbe’sine, Belde-i Nebî’ye varmayı nasip etti’ derken, geride kalanlarımız da, ’kısmetse gelecek sene, geleceğiz yâ Rasûlallah’ deyip hasretle yanmaktadır.

Üzülerek ifade etmek gerekirse çoğu insanımızın aklına namaz gibi hac da ömrün sonbahârında düşmekte ve beyhûde geçmiş bir ömrün neticesinde haccı, ’bir ömür boyu yapılan günahları affettirip rahata kavuşmak’ şeklinde düşünmektedir.

Fakat yine de Allah’ın, Beytullah’ın ve Habîbullah’ın âşıkları hep var olmuştur. Bunlardan çokları kendilerine farz olmadığı halde, kimi zamanlar borç bularak kutsal diyarlara yelken açmış, gidemeyenleri de kalplerindeki aşk ateşinin tesiri ile dillere gelmiş, nice güzel şiir ve kasidelerle (vb.) duygularını izhar etmek zorunda kalmıştır.

Daha küçükken, Gönüller Sultanı Efendimiz ve Güzîde Sahâbesinin hayât-ı şahâneleri anlatılınca, onları hep başka dünyalarda tahayyül ederdim. Ve o kutsî Sultanların bu dünyada yaşamış olacakları hiç aklıma bile gelmezdi. Sizler de taktir edersiniz ki, onlarla aynı dünyada, fakat farklı zamanlarda yaşamış olduğumuzu öğrenince insan ilk olarak buruk bir hüzne gark oluyor. İkinci olarak da, o kutsal beldelerle aramızdaki mesafenin, şu zamanımızda üç saat kadar yakın hale geldiği halde, imkansızlıklar hasebi ile istediğimiz zaman onlara vasıl olamadığımız bizleri yakar da yakar...

Dergimizin bu sayısında, içerisinde bulunduğumuz hac mevsimi münasebeti ile yine orta sayfada ’Özlenen Fark Bülteni’nin Rahmetli üstâdımız ile, Hac ve Kurban Bayramı üzerine yaptığı bir mülakata yer verdik. Ayrıca başyazarımız Sayın Muzaffer YALÇIN Hocaefendi de bizlere ’Efendimiz (s.a.v.)’in îfâ ettikleri ilk ve son haccı’ olan Vedâ Haccı’nı anlatmakta ve bizlere yine çok mühim tembihlerde bulunmaktadır. Rabbimiz gönüllerimize istifade edebilme melekesi nasip eder inşallah.

Eyüb ÖZBERK kardeşimiz de ’Haccın Dinimizdeki Yeri ve Önemi’ adlı çalışmasında yazı başlığı muvacehesinde gayet doyurucu bilgiler vermektedir. Rabbimiz bizlere tüm kardeşlerimizle birlikte diyâr-ı Rasûl’e defaâtle gitmeyi nasip etsin.

Malumunuz hacca gidemeyen Müslümanlar ise 10 Zilhicce’de Kurban Bayramı’nı kutlarlar ve imkanı olanlar, Rabbimizin emri, Rasûlullah Efendimizin sünneti olan kurbanlarını keserler. Kurbanı usûlüne uygun olarak kesmek ve kestiğimiz kurbanın Kabil’in değil de Rasûlullah Efendimizin kurbanına benzemesine dikkat etmek gerekir. Bu maksada haiz bir kurban edâ edebilmemiz için Mustafa ULUM’un ’Kurban Kesme İbadeti ve Kurbanla İlgili Fıkhî Hükümler’ başlıklı kısa ve öz yazısını beğeni ile okuyacağınızı umarım.

Tasavvuf, İslâm’ı Rasûlullah Efendimiz gibi yaşayabilme sanatı veya Efendimiz’in İslâm’ı anlayış ve yaşayışını öğrenme, öğretme ve yaşama okuludur. Tasavvuf İslam’ın ruhudur. Ona, ’İslâm’ın ahlâkî boyutu’ diye de ad verilmektedir. Bu nedenle, ta’lim edilen ahlâk-ı haseneler, ’Tasavvufî Ahlâk’ başlığı altınca incelenmektedir. İslâm ahlâkı ve Tasavvufî ahlâk aynı anlama gelir. Ahlâkın önemine binaen Yakup YÜKSEL kardeşimiz her bir sayımızda bizlere bazı güzel ahlaklardan ve bazen de bu ahlakların zıtlarından bahsetmektedir. Bu sayımızda da yine gayet güzel çalışılmış ’Mücâhede ve Riyâzet’ isimli bir çalışmasını okuyacaksınız.

Tevhid inancı, kadere îmânı ve kadere îmânın amelî tezâhürlerinden tevekkül nimetini zorunlu kılmaktadır. Bunlar birbirlerinden ayrılmayan bir bütündür. Fakat önemli olan mesele şudur ki; Tevhid ettiğimiz Allah’ımızı birlerken, yeryüzüne imtihan için geldiğimizi de unutmayalım ve tevekkülü doğru anlayıp ondan istifade edelim. Dünyaya gönderiliş gayesi unutulunca lakaytlık başlar. Bu lakaytlık başarısızlığı beraberinde getirtir. Aynen imtihanlarına çalışmayı erteleye erteleye sınav gecesi ancak çalışabilen tembel kişilerin misali, ihtiyarlayınca aklı başına gelen veya iş olup bittikten sonra ve de kendisi önceden hazırlıklı olmadığı için netice lehinde olmayınca; ’ne yapalım kader böyleymiş’ deyip, suçunu bir psikolojik bastırma yöntemiyle atlatmaya çalışanların durumu gibi. Kısacası tevekkülü yeniden düşünmek adına Rahime KÖYLÜ bizlere ’Kalbin Huzur İklimi Tevekkül’ adlı çalışmasında tevekkülün keyfiyeti ve doğru yapılan bir tevekkülün ne gibi güzel sonuçlar doğurduğunu anlatmaktadır.

Huzur ve selâmet dolu günler geçirmeniz dileğiyle...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.