Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: 'Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (kıyamet ve hesaplaşmanın olacağı) gün gelmeden önce daha burada iken helalleşsin. (Aksi takdirde o gün) salih bir ameli varsa, o zulmü nispetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı (sevabı yoksa), arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir.' (Buhari, Mezalim; Tirmizi, Kıyamet)
Yine Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: 'Ümmetimden müflis olan o kimsedir ki; kıyamet günü namazı, orucu ve zekatı olduğu halde gelir. Ancak birine küfretmiş, diğerinin kanını dökmüş, bir diğerinin de malını yemiştir. Hasenatı (sevabı) buna, öbürüne, diğerine dağıtılır. Üzerindeki borçlar bitmeden hasenatı tükenmişse, öbürlerinin günahlarından alınır, üzerine yüklenir ve böylece ateşe atılır.' (Müslim, Birr)
Ebu Hureyre (r.a.)'dan gelen diğer bir rivayette ise Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edecekseniz. Öyle ki (boynuzsuz) koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacak; taşa niye başka bir taşın üzerine yüklenip kaldığından, adamın adamı niye yaraladığından sorulacak.' (Müslim, Birr; Tirmizi Kıyamet)
Başkasının malını almak hususunda hem Allah hakkı –zira burada zulüm vardır. Allah (c.c.) da zulümden menetmiştir-, hem de kul hakkı vardır. Ahlaki hususlarda 'Hastalık zıddı ile tedavi edilir!' kaidesi geçerlidir. Dolayısıyla bu hastalığın tedavisi için de şöyle yapmak gerekir: Allah hakkının edası için; tevbe etmek, pişmanlık ve yapılan kötülüğün zıddını yapmak gerekmektedir. Örneğin; haksız yere alınan mala karşılık, kişinin kendi malından sadaka vermesi gibi.
Kul hakkının edası için ise; aldığı malın sahibini veya sorumlusunu bulup bu malı o kimseye iade etmesi gerekmektedir. Şayet zimmete geçen malın sorumlusunu bulup malı sahibine geri vermek imkansız hale gelmiş ise, sahibinin adına o malı fakirlere sadaka olarak verir. (İhya Ulumiddin, c.4)