Özlenen Rehber Dergisi

161.Sayı

Kur'an ve Hadislerde Emir Mefhumu

Ahmet Taşdoğan Özlenen Rehber Dergisi 161. Sayı
Kur’an ve hadislerdeki emirleri anlamak için önce emrin usulcüler tarafından nasıl anlaşıldığını bilmek gerekir. Emir, hâss lafızlardandır. Çünkü malum, müfred bir manaya vaz’ edilmiştir. İmam Pezdevî’ye kadar usulcüler, emri, hâss’tan ayrı olarak mütalaa ediyor ve kitaplarında da o şekil zikrediyorlardı. İmam Pezdevî ise emrin, ’hâss’ babında zikredilmesi gerektiğini savunmuş ve kitabında da öyle zikretmiştir. Çünkü emir hâss’ın, malum, müfred bir manaya vaz’ edilmişlik özelliğini taşımaktadır. Daha sonra Pezdevî’nin bu görüşü usulcüler tarafından isabetli bir görüş olarak kabul edildi ve usul kitaplarında artık emir mefhumu hâss bahsi tahtında zikredilmeye başlandı.
Emir: söz söyleyenin bir başkasına isti’lâ tarikiyle ’yap’ demesidir.1
Tarifteki isti’lâ’dan maksat: emredenin rica veya dua makamında olmayıp, emrettiği kişiden emretme hususunda daha üstün bir konumda olmasıdır. Yoksa bu yaşı küçük olan birinin emrine itibar olunmaz manasına değildir. Bir kişinin duasında: ’Allah’ım beni affet’ demesi emir değil yakarış ve duadır. Daha önce de geçtiği gibi emredenin isti’lâ yoluyla emretmesi şarttır. Diğer usulcüler isti’lâ’nın şart olmadığını söylemişlerdir.
Emir ile istenilen vücûb, özel sığası/kipi ile ifade edilir. O da ’if’âl’dir. Yani Şâri’in sözlü olarak ’yap’ demesi gerekmektedir. Bundan dolayı Hanefîlere göre Hz. Peygamber (s.a.v.)’in fiili olarak yaptığı şeyler emirler dairesine girmez. Ancak bazı Şâfiî uleması Hz. Peygamber (s.a.v.)’in fiilî olarak bir şeyi yapması bunun farz olduğunu gösterir demişlerdir.2 Hanefîler ise: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in visal orucu tutmasını örnek olarak vermişler ve: Eğer fiile göre amel etmek vacip olsaydı visal orucu tutmamız gerekirdi, demişler ve yerinde bir itirazda bulunmuşlardır. Ancak gerçek şu ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) visal orucu tutulmasını kendisi bizzat yasaklamıştır.3
Emrin vucûbiyyeti nereden gelmektedir? Emrin vucûbiyyeti sözden anlaşılır, fiilden değil. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.): ’Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız öyle namaz kılınız.’4 buyurmuştur. Burada namaz kılınmasını vacip kılan şey Hz. Peygamber (s.a.v.)’in fiili olarak namaz kılması değil, namazı emreden sözüdür. Eğer öyle olsaydı Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kılmış olduğu her namazı kılmamız üzerimize farz olurdu ki, bunun altından kalkamazdık. Ancak hadiste geçen ’صلوا sallû’ ’namaz kılın’ sözü, ’namazlarınızı benim gibi kılınız. Rüku ve secdelerinizi benim gibi yapınız, rekat ve sayılarını benim kıldığım gibi yapınız’ demektir.

Emirlerin Vucûb İfade Etmesi
Hanefî ve diğer usulcülere göre herhangi bir karine yoksa her emir vucûb ifade eder. Çünkü emir, aklen de bir işin yapılmasını gerekli kılmak için vaz’ edilmiştir. Emir’den ilk önce, talep edilen işin yapılmasının gerekliliği anlaşılır. Mendupluk, mubahlık anlaşılmaz. Veyahut emirden tevakkuf da anlaşılmaz. İster bu emir yasaklamadan önce veya sonra olsun. Bazı usulcüler, ’emirden mendupluk, mubahlık anlaşılır’ demişler, bazıları ’Emir ile nehiy aynı ibarede geçtiğinde tevakkuf etmek gerekir. Ta ki o emrin ne vasıfta olduğu iyice anlaşılsın.’ demişler. İşte Hanefî usul ulemasından yukarıda zikrettiğimiz cümle bunların hepsine bir itiraz olarak gelmektedir. Buna bir örnek verecek olursak daha iyi anlaşılır. Mesela bir baba oğluna: ’Buraya gel!’ dese, bu cümledeki emirden; ’gelse de olur, gelmese de olur!’ diye bir şey anlaşılmaz. Yine ’Oraya gitme, buraya gel!’ dese buradaki ’gel’ emrini anlamak için tevakkuf edip düşünmeye gerek yoktur. Çünkü mana açıktır, baba evladının hemen yanına gelmesini gerekli kılmıştır.
Emir vucûb ifade edince muhatabın seçim hakkı yoktur. Nitekim yüce Mevla Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: ’Allah ve Peygamberi herhangi bir konuda hüküm verdikten sonra hiçbir mümin erkek veya kadına o konuda başka bir hüküm tercihinde bulunma hakkı yoktur.’5
Emr’in gereğiyle amel etmeyenler, Allah’ın azabıyla karşı karşıya geleceklerdir. Kur’ân-ı Kerim’de: ’Peygamber’in emrine aykırı hareket edenler, dünyada başlarına bir bela gelmesinden yahut ahirette çok elemli bir azaba uğramaktan korksunlar.’6 buyrulmuştur.
Bu konuda Sahâbe icmâ etmiştir. Yani emr’in vucûb ifade ettiği ve bu vucûb ile amelin gerekli olduğu hususunda Sahâbe ittifak etmişler ve kimse buna aykırı bir şekilde görüş serdetmemiştir.
Emir sığasının vucûb ifade etmesi aklen de mümkündür. Yukarıda verdiğimiz baba-oğul misalinde olduğu gibi.

Vucûb İfade Etmeyen Emirler Var mıdır?
Her emir vucûb ifade eder; ancak her emir’den vucûb anlaşılmaz. Emir sığasının ilk kullanım alanı vucûb içindir. Ancak emir bazen mendupluk, mubahlık ifade etmek için de kullanılmaktadır. Bunu anlamanın yolu var olan delilin vucûb ifade ettiğinden sarf-ı nazar etmemizi sağlayacak başka delil/karine bulunmasıdır. Eğer bu karine varsa o zaman emrin vucûb ifade etmediğine hükmolunur.

Emir sığası normal kullanımı haricinde kullanıldığında hakiki manada kullanımındakinden farklılık arz etmesi:
Bazı usulcüler, mendupluk ve mubahlık ifade eden emirlerin kullanımının hakiki manada bir kullanım olduğunu savunmuşlar ve bunu şu şekilde ta’lillendirmişler: ’Hakikattir, çünkü emr’in bir cüzünü temsil etmektedir.’
Bazı usulcüler, emir mendupluk ve mubahlık ifade ettiğinde bu kullanımın hakiki anlamda bir kullanım değil mecazî olduğunu savunmuşlardır. Çünkü emir sığası normal kullanım sahasından çıkmıştır. İmam Nesefî Menâr’da mecaz manasına geldiğini en son zikretmiştir. Bu da Hanefîlerce racih olan görüşün, emr’in farklı manalarda kullanıldığında mecaz olarak kabul edildiğini gösterir.

Emr’in Hemen Yapılıp Yapılmaması
Kur’an veya Hadislerdeki emirler vucûb ifade ediyorsa bunlarla hemen mi amel etmek icap eder, yoksa erteleyerek amel etmek de caiz midir? Burada vakit mefhumu devreye girmektedir. Eğer yapılacak ibadetin vakti geniş ise hemen yapmak icap etmez. Ancak vakit dar ve kısıtlı ise hemen yapmak icap eder. Mesela beş vakit namazın ezan okunur okunmaz kılınması vacip değildir. Bir mü’min namazını kazaya bırakmayacak şekilde müsait bir vakitte kılabilir. Bazı ibadetlerde ise vakit sınırlıdır. Ramazan orucunda olduğu gibi. Ramazan ayında sağlıklı bir mü’minin oruç tutması üzerine farzdır. Bu ayda farzı bırakıp nafile oruç tutamaz. Tutarsa da yine farz olan Ramazan orucundan sayılır. Bir de keffaretler ve nezirler vardır ki, nezirler için belli bir vakit tayin olunmamışsa kişi bu keffaret ve nezirleri müsait vakitte eda edebilir.

Emr’in Tekrara Delalet Edip Etmemesi
Hanefîlere göre: Emir sığası, emredilen fiilin tekrarını ifade etmez. İster bu emir bir şartla veya bir vasıfla vasıflandırılmış olsun fark etmez. Emir sığası, emrin yapılmasını gerekli kılmakla birlikte en asgari ve azamisine de delalet eder. Burada talakla ilgili bazı meseleler devreye girmektedir. Konu tafsilli olduğu için burada zikretmiyoruz. Merak edenler mutavvel kitaplardan konuyu okuyabilirler. Emr’in tekrar edip etmediğine misal olarak beş vakit namazı verebiliriz. Beş vakit namazı kılmamız, ayet-i kerimede geçen ’namazı kılın’7 emri ile değil namazın vaktinin girmesi ile gerçekleşmektedir. Yani namazın sebebinin tekrar etmesinden dolayı her gün beş vakit namaz kılarız.
Ezcümle şöyle diyebiliriz: Namazın kul üzerine farz olması ve namaz kılmak ile mükellef olması buluğ çağına girişi ile olmaktadır. Kişi buluğ çağına girdiğinde ’namaz kılın’ hitabı kendisine yönelmekte ve namaz kılması üzerine farz olmaktadır. Mükellefin beş vakit namazı kılması ise namazın sebebi olan vaktin girmesiyledir. Vaktin girmesi ise güneşin doğup batması vs. şekillerde belirlenmektedir. Örneğin fecr-i sadık’ın izhar olmasıyla ile birlikte sabah namazının vakti girer. Güneş doğunca ise çıkar. Bu süre zarfında mükellef sabah namazını kılmakla yükümlüdür.
Cenâb-ı Hak, bizleri kulluğunu şuurlu yapan, namazlarını huşu ve itina ile kılan kulları zümresine ilhak eylesin inşallah.

(Endnotes)
1 Menâr metni, Bâbu’l-Emr.
2 Menâr metni, Bâbu’l-Emr.
3 Buhârî, Savm, 48.
4 Buhârî, Ezan, 18.
5 el-Ahzâb, 33/36.
6 en-Nûr, 24/63.
7 el-Bakara, 2/43.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.