Özlenen Rehber Dergisi

153.Sayı

Editörden - 153.sayı

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 153. Sayı
Bismillâh…
Ve’l-hamdu lillâh…
Ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ Rasûlillâh…
Emmâ ba’d…
Kıymetli okurlarımız!
Müslüman, zamanın kıymetini bilen ve gereğini yerine getiren, ufku geniş, plan ve programlı hareket eden kişidir. Çünkü o, bu hayatın geçici olduğunu, bir maksatla dünyaya geldiğini, bir gün hesaba çekileceğini, Peygamberimiz (s.a.v.)’in:
’İki nimet vardır ki, insanlardan pek çoğu o ikisi(ni kullanma) hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.’ (Buhârî, Rikâk, 1)
’Yedi (şey gelmeden önce, hayırlı) amelleri işlemeye acele edin (koşuşun)! (Yoksa itaati) unutturan fakirliği, azdıran zenginliği, (bedeni ve dini) ifsat eden hastalığı, bunaklık meydana getiren ihtiyarlığı, ansızın geliveren ölümü, Deccal’ı -(ki o, gelmesi) beklenenlerin en şerlisidir- ya da kıyameti mi bekliyorsunuz –ki kıyamet, (felaket bakımından) daha dehşetli ve daha acıdır-?’ (Tirmizî, Zühd, 3) buyruklarını bilir ve gereğince amel eder.
Geleceğe dair bir plan ve hedefi olmayanlar, dümensiz bir gemi gibi rüzgâr nereye eserse o tarafa yönelenler kendileri, vatanları ve dinleri adına hiçbir başarıya imza atamazlar.
Müminin yaşam gayesi, İslâm’ın yeryüzünde hâkim olması, Allah ve Rasûlü’nün yüce isimlerinin her tarafta yankılanmasıdır. Cenâb-ı Hakk’ın:
’Allah’ın uğrunda (yolunda) hakkıyla (yani nasıl savaşmak ve mücadele etmek gerekiyorsa öylece) cihad edin.’ (el-Hac, 22/78)
’O (Allah), (kendisine) ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.’ (et-Tevbe, 9/33) buyruklarıyla, Nebi (s.a.v.)’in:
’Allah’a yemin olsun ki, (Allah) bu dini mutlaka tamamlay(ıp kemâle erdir)ecektir. Öyle ki, bir süvari (yolcu, yalnız başına) San’â’dan Hadramevt’e kadar (selâmetle) gide¬cek de Allah’tan ya da koyunları hakkında kurt (saldırmasın)dan başka (hiçbir şeyden) korkmayacaktır!’ (Buhârî, Menâkıb, 25)
’Şüphesiz bu din, gece ve gündüzün ulaştığı (her) yere mutlaka ulaşacak. Allah, kerpiçten ve kıldan (mamur) hiçbir hane bırakmayacak da, (İslâm’a girip Müslüman olan) izzetli kimsenin izzetiyle ya da (İslâm’ı kabul etmeyip kâfir olan) zelil kimsenin zilletiyle mutlaka Allah bu dini oraya sokacak. İzzet ki Allah onunla İslâm’ı aziz kılacak. Zillet ki Allah onunla küfrü zelil kılacak.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.28, s.154, h.no:16957, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997) sözleriyle Mümin’in bu yöndeki planına, ufuk ve derinlik kazandırmıştır.
Elbette ki Allah ve Rasûlü’nün vaat ettikleri haktır ve bir gün gerçekleşecektir. Müminlere düşen, bu hususta nasibine düşeni almak için çalışmaktır. Bugüne kadar bu yolda, sahip olduğumuz imkânlara, genişlik ve rahatlığa rağmen bir gayretimiz olmamışsa ya da yeterli değilse daha fazla vakit geçirmeden hemen davranmalıyız. Her yeni günle birlikte doğan güneş, eksiklerini tamamlama, hatalarını telafi etmeleri için Allah’ın kulları için ihsan ettiği birer fırsattır.
’Her kim Müslümanlarla ilgilenmez (onların dertleriyle dertlenmezse) onlardan değildir.’ (Taberânî, Evsat, c.1, s.151, h.no:471, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1995) buyruğu bizlere, dünyanın her neresinde ve hangi milletten olursa olsun müminleri hatırdan çıkarmamamızı emretmektedir. Müslümanların dertleriyle dertlenmek, zor zamanlarında maddi ve manevî imkânlarla yanlarında olup destek vermek, onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek İslâm binasının birer tuğlaları hükmündeki biz Müslümanların boynunun borcudur.
Deve kuşu gibi başını toprağa sokup etrafında dönen zulme ve küfür oyunlarına lakayt kalma gafletine düşersek, görmekten kaçındığımız o şeyler bir gün gelip bizleri de bulacaktır.
’Kâfirler (dereceleri, milletleri, anlayış ve dinleri ne olursa olsun) birbirlerinin dostlarıdırlar.’ (el-Enfâl, 8/73) Söz konusu Mümin, Müslüman olduğunda kâfirlerin düşmanlıkta birleştiğini hepimiz görüyoruz. Dün Bosna’da, Irak’ta, bugün Arakan’da, Suriye’de. Hep zulüm, hep kan, hep Müslüman. Irzlar payimal, yaşlı ve çocuklar perişan. Şu soğuk günlerde kapısını açmayan, bir ekmek vermeyen zalimler, Müslüman Türkmen kardeşlerimize yapılanlara seyirci kalıyor. Kâfirin biri vuruyor, diğeri seyrediyor.
Peki ya Müslümanlar ne yapıyor. Maalesef her zaman ki gibi boğazlanmayı bekleyen, gafilane etrafını seyredip geviş getiren kurbanlık koyunlar gibi etrafımıza bakıp duruyoruz.
Müslümanlar artık birleşmeli, Kur’an ve Sünnet etrafında bir araya gelerek tek bir yumruk halinde kâfirlerin başına inmelidir. Yoksa kapımıza dayanan savaş, zillet hükmünü üzerimizde icra etmekte gecikmeyecektir.
Allah, Müslümanları başsız bırakmasın! Birlik ve beraberlik, ayıklık ve uyanıklık nasip etsin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.