Özlenen Rehber Dergisi

62.Sayı

Tasavvufa Dair Bazı Şüphelerin Giderilmesi - 1.mektup

Tasavvufa Dair Bazı Şüphelerin Giderilmesi
—2. Mektub—

Bismi’llâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm

Cenâb-ı Hakk’a hamd u senâdan sonra Cenâb-ı Ahmed (s.a.v.) ki, âlemlerin yaratılmasına sebep olmuştur, O’na, âline, ashâbına ve O’nu takip eden bütün Müslümanlara tahiyye ve selâmların en üstünü olsun.

Sevgili kardeşlerim, göndermiş olduğunuz kıymetli mektubunuzu aldım, okudum; âyet ve hadîslerin ışığında delillerle sorularınıza cevap yazıyorum.

2. sorunuz şöyle: Katıldığımız bir cehrî zikirde duyduğumuz; “Meded yâ Geylânî!” gibi ifâdeler Fâtiha sûresi ile çelişmiyor mu?

Cevab: Toplanan cemâat bir ibâdet maksadı ile toplanmış ve cehrî olarak Cenâb-ı Hakk’ı zikreden bir kişinin “Meded yâ Geylânî!” diyerek şirk yaptığı kanâatine varıyorsunuz. İşte bu teşbîhiniz yanlıştır. Şöyle ki o kelimeyi söyleyen kişi ilâhî feyzin rûhunda aksiyonlaşmasını arzû ediyor; o feyz-i ilâhîyi sadrında bulamayınca vesîle yolu ile, bir evliyâullahın vesîlesi ile o ilâhî feyze kavuşmak istiyor. O kişinin çırpınışı, o hâli bulamadığındandır. Demek ki bu mânevî ihtiyâcından dolayı sevdiği bu evliyâyı, arzû ettiği hâle kavuşmak için vesîle ediyor. Bu ise câizdir ve sünnet-i Rasûlullah’tır.

***

Bir misâl de sahâbeden verelim:

Bir gün Abdullah b. Ömer (r.anhümâ)’nın ayağı uyuştu, kıpırdamaz oldu. Kendisine şöyle denildi: İnsanlar arasından en sevdiğini yâd et, ayağındaki hastalık gider... Bunun üzerine Abdullah b. Ömer:

“Meded yâ Muhammed, Meded yâ Muhammed!” diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Derhâl ayağındaki hastalık gitti, iyileşti. (İmâm Suyûtî, Menâhilu’s-Safâ, s. 63; Şifâ-i Şerîf, s. 363.)

***

3. sorunuz: Peygamberimiz devrinde Müslümanlar bir arada cehrî zikir yaptılar mı? Delîli nedir?

Cevab: Evet, Asr-ı Saâdette Müslümanlar toplanıp, halaka çevirip Hazret-i Allah’ı cehren zikir ederlerdi.

İbn-i Abbas diyor ki: “Namazı bitirdikleri zaman zikir sesleri gelirdi. Eğer zikir sesi işitmezsem, o zaman koşardım cemâate yetişmeye...”

***

Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor:

Bir gün Hz. Muâviye, mescide gelir. Bir zikir halkasına rastlayarak onlara:

“Niçin buraya toplandınız?” diye sorar. Topluluk da:

“Allah’ı zikr etmek için toplandık.” derler.

“Hakîkaten bunun için mi toplandınız?” diye tekrar sorar. Onlar da:

“Evet, sırf bunun için toplandık.” derler. Hz. Muâviye (r.a.) buyurur ki:

“Bir gün Rasûl-i Muhterem (s.a.v.) Efendimiz Âshâbından halka teşkîl eden bir cemâatin yanına geldi ve onlara:
‘Niçin toplandınız?’ diye sordu. Onlar da:

‘Bizi İslâm dînine hidâyet etmesinden dolayı Allah’ı zikir ve O’na hamd-ü senâ etmek için oturmuş bulunuyoruz.’ dediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.):

‘Hakîkaten bunun için mi oturdunuz? Ben size inanmadığım için değil, Cibrîl (a.s.) geldi ve Cenâb-ı Allah’ın sizinle meleklere iftihâr ettiğini bana haber veriyor.’ dedi.” (Riyâzü’s-Sâlihîn, c. 3, s. 52.)

***

Ayrıca Beytullah’ta kıyamda iken Cenâb-ı Hakk’ı zikr ederek ziyâretleri, telbiyeler, ezanlar dahi cehrî zikir cümlesindendir.

***

4. sorunuz: Bâtınî ilimlerle zâhirî ilimler ayrı ise Kur’ân’daki mesajların bâtını ile mi yükümlüyüz, zâhiri ile mi?

Cevab: Şîîlere göre Kur’ân’ın bir zâhir, bir de bâtın mânâsı vardır. Esas murad ise bâtınî mânâsıdır, zâhir mânâsına îtibar yoktur, derler. (73 Fırka, s. 128.)
Ehl-i Sünnet’e göre mânâ zâhiredir. Kitâb ve Sünnet’ten olan naslar zâhirleri üzere hamlolunurlar. Zâhirî mânâlarından ayrılıp Ehl-i Bâtın’ın (mülhid ve zındıklar) iddiâ ettikleri mânâlara uymak küfürdür. (Şerhü’l-Akâid)

***

5. sorunuz: İlâhî ile zikir câiz midir? Özellikle ilâhînin bid’at olduğu söyleniyor. Hükmü nedir?

Cevab: İlâhî, şiir, teğannî gibi lafızlar aynı mânâda olup İslâm’da bunlara yerine göre ruhsat verilmiştir.

Asr-ı saâdette Habeş’ten gelen câriyelerin mescidde def çalıp teğannî ve raks ettikleri, Hz. Rasûlullah (s.a.v.)’in Hazret-i Âişe (r.anhâ)’ya bunları dakîkalarca seyrettirmesi, hattâ Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (r.anhümâ)’nın gelip bunlara müdâhele etmeleri, Hz. Peygamber’in:

“Onları rahat bırak yâ Ömer!” ve onlara da:
“Yâ Benî Erfide! Oyununuza devâm edin.” demesi meşhûrdur.

***

Rasûl-i Ekrem’in Medîne’yi teşrîfleri zamânında kadınların damlarda def çalarak teğannî edip; “Tala’a’l-bedru aleynâ” ilâhîsini söyleyip sevinç göstermeleri de konumuz için bir delildir. (İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, c. 5, s. 221. Teğannî bölümü tam okunmalıdır.)

***

Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), Ashâb-ı Kirâmdan Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin medhini yaparak şöyle buyurmuştur:
“Gerçekten Âl-i Dâvûd’un mezâmirlerinden (nayla berâber teğannî olunan nağmelerden) bir mizmar ona verilmiştir.” (İhyâ, c. 5, s. 200.)

***

Hazret-i Rasûlullah bir hadîslerinde buyurmuşlardır ki:
“Şiirlerden bir kısmı hikmettir.” (Ahlâk Hadîsleri, c. 2, s. 214-216.)

***

Bir başka hadîs-i şerîf:

“Hassan’ın şiirleri/beyitleri düşmana ok darbelerinden daha tesirlidir.” (Aynı eser, s. 219.)

***

Esved b. Süreyd (r.a.)’den: Dedim ki:

“Yâ Rasûlallah! Azîz ve Yüce olan Rabb’imizi birtakım övgülerle medh ettim.”

“Senin Rabb’in övgüyü (hamdi) sevmez mi?” buyurdu. (Aynı eser, s. 216.)

***

İmâm Şâfiî demiştir ki: “Teğannînin iyisi iyi olup, kötüsü de kötüdür.”

İmâm Gazâlî de: “Teğannî insanın Cenâb-ı Hakk’a karşı meylini artırıyorsa iyidir, nefsi kabartıyorsa o da küfürdür. Teğannî âşıkın aşkını, fâsıkın fıskını artırır.” demiştir.

***

Sevgili kardeşlerim! Bu fikirlerin bâzısı Vahhâbîlerin, bâzıları Şîîlerin, bâzısı diğer sapık fırkaların fikirleridir. Ehl-i Sünnet’in görüşü açık ve bellidir. Sizler, bunları çok iyi bilirsiniz ve bilmeniz de zarûrîdir. Zîrâ yüzlerce, binlerce talebelere yön vereceksiniz. Allah korusun, bir kişinin ifsâdı, yoldan çıkması bütün insanların boynunu katl etmek gibidir.

Ve’s-selâmu alâ men ittebe’a’l-hüdâ.
Abdullah Ç. Fârûkî

Not: Mustafa Atasoy, Ömer Sayar, Davut G. Benli efendi kardeşlerime selâm ve dualarımı bildiririm.
_____

*Bu mektup 1985 yılında Taşova’da mukîm bir grup genç tarafından Hoca efendi’ye gönderilen sorulara cevap olarak yazılmıştır. Üstâdımız bu mektûbu sağlığında bir risâle şeklinde yeniden düzenlemiş, bâzı ilâvelerle ve “Vesîle” başlığıyla, kitapları basılırken “İslâm’da Zikir ve Râbıta” adlı eserine III. Bölüm olarak almıştır. (Bk. s. 95–112.) Biz burada mektubun orijinalini aynen verdik.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.