Özlenen Rehber Dergisi

134.Sayı

Tasavvuf Edebiyatımızda Nazım Türleri

İsmail TORAMAN Özlenen Rehber Dergisi 134. Sayı
Bu yazımızda Tekke-Tasavvuf edebiyatımız içerisinde en dikkat çeken, nazımla yazılmış olan nutuk, devriye ve şathiye şiir türlerini ele alacağız. Bu şiir türleri geçmişten günümüze tasavvuf edebiyatımız bünyesinde en çok konuşulan, üzerine en çok yorum yapılan ve yine en çok tartışma konusu olan şiir türleri olmuştur.
Özellikle tasavvuf edebiyatımız içinde özel bir yere sahip olan şathiye konusunda edebiyat çevreleri bir hayli ihtilafa düşmüşlerdir. Öyle ki kimi çevreler, şathiye türünde şiir yazan dervişlerin tam olgunluğa erişemedikleri ve bu sebepten ilk okunuşta gayet mantıksız bulunan şathiye türünde şiirler yazdıkları iddiasını ortaya atarken; kimi çevreler ise bu görüşün aksine, şathiye şairlerinin fenafillah makamına kadar çıkmış olan kişiler olduklarını öne sürmekte ve bundan dolayı onların yazmış oldukları şiirleri ancak onlar gibi olan kimselerin anlayabileceği görüşünü savunmaktadırlar.
Nutuk
Tarikat ve tasavvuf âlemine yeni giren müritlere, dervişlere yolun mürşidi, rehberi tarafından tarikat ve tasavvufun edep ve erkânlarının anlatıldığı, makamlar ve dereceler hakkında bilgilerin verildiği didaktik ve manzum eserlerdir. Nutuklar vasıtasıyla mürşitler, yolun erlerine nefis tezkiyesinden bahsetmekte ve nefis tezkiyesi sırasında kişinin önüne ne gibi zorlukların çıkacağını etkili ve açık bir dille anlatmaktadır
Bu şiirlerin maksadı; tasavvuf âlemine sülûk eden kişinin, bu yolların ne derece büyük ve zorlu olduğunun farkına varmasını, bu şuurla kendisine çekidüzen vermesini ve yola bilinçli bir şekilde ayak atmasını sağlamaktır. Nutuklar yardımıyla bir müride verilmek istenilen öğütler bazen bir sohbetten daha kolay ve daha etkileyici bir şekilde verilebilmektedir. Kısacası bu şiirlere mürşidin sohbetlerinin beyitlere dökülmüş hali demek son derece uygundur.

Evvel tevhid sürer mürşid dilinden
Erişir canına fazlı Hüdâ’nın
Kurtulursun emmârenin elinden
Erişir canına fazlı Hüdâ’nın


Yukarıda en bilinen nutuk örneklerinden bir tanesi yer almaktadır. Bu dörtlük vasıtasıyla insana, tevhidin hakikatlerinin bir mürşidin terbiyesinden geçerek öğrenileceği öğütlenmektedir. Yola yeni giren kişiye emmare diye bir nefis mertebesinin olduğundan haber verilmekte ve bu terbiye olmamış nefis mertebesinden kurtulmanın çözümünün ise tasavvuftan, yine bir mürşidin dizinin dibinden geçtiği anlatılmaktadır. İnsan eğer bunun farkında olur da adım attığı tasavvuf dairesine layıkıyla bağlı kalırsa, fazilet sahibi bir er olma yolunda önemli bir aşama kaydetmiş olacaktır.
Devriye
Devriye şiir türü tasavvuf edebiyatımız içerisinde bir hayli tartışılmış, açıklaması hiç de kolay olmayan bir türdür. Devir genel anlamda dolanmak, dairevi bir hareketle dönmek demektir. Devriye şiir türü ise yaratılışın başlangıcı ve sonu, varlığın nereden gelip nereye gittiği ve bu ikisi arasında varlığın safahatının anlatıldığı eserlerdir. Esas olarak bu şiirlerde Bakara suresinin 156. âyetinde geçen ’Allah’tan geldik, Allah’a döndürüleceğiz.’ ayetinden yola çıkarak insanoğlunun serüveni anlatılmaktadır.
Devriye şiirleri, tasavvuf yolundaki insanların kafalarındaki birçok sorunun da cevabını kolay yollardan ve etkili bir şekilde vermektedir. İnsanın yaratılış gayesini, dünyada niçin var olduğunu, ölüm ve sonrasını devriye şiirlerinde bulmak mümkündür.
Genel manada insanın dünyaya gönderilmesi ve tekrar döndürülmesi 180’er derecelik iki yaydan oluşan bir daireye benzetilmektedir. Bu yaylardan ilkine kavs-i nüzul (iniş yayı), ikincisine kavs-i urûc (çıkış yayı) denmektedir. Birincisinde insanın dünyaya geliş serüveni ikincisinde ise tekrar Allah’a döndürülme serüveni anlatılmaktadır.

Ak süt iken kızıl kana karışıp
Emr-i Hak’la coşup cevlana geldim
Mâ-i carî ile akıp yarışıp
Katre-i na-çizden ummana geldim
Dokuz ay on gün batn-ı maderde
Kudretten gözüme çekildi perde
Vaktim tamam olup ahiri yerde
Çıkıp ten donundan cihana geldim
Hakikat meyinden nûş edip kanıp
Can gözlerim o gafletten uyanıp
Kudretten her türlü renge boyanıp
Bu âlem-i nakş u elvana geldim
Bir zerreyim âfitâbımdan durum
Aşk ile mesrurum kalbi pür-nûrum
Ta ezelden zevk-ı seyre mecburum
Seyr ü sülük edip seyrana geldim


Yukarıda geçen ve devriye nazım türüyle yazılmış olan şiir, kavs-i nüzul (iniş yayı)’na güzel bir örnektir. Açık bir şekilde görülmektedir ki bu dizeler insanın dünyaya gelişini, estetik ve bir o kadar da etkileyici bir üslupla anlatmaktadır.
Şathiye
Sözlük manası olarak dudaklarda tebessüm uyandırmak maksadıyla söylenen manzume olarak tarifini bulan şathiye türü, Allah ile konuşur gibi yazılan manzume olarak bilinir. Bu tür sonradan bazı şairler tarafından şeriat ölçülerinden uzaklaştırıldığı için küfriyattan sayılmıştır. Ancak aslı bozulmayan şathiye şiirleri türlü türlü hikmetlerle doludur. Bunları da ancak işin erbabı anlamaktadır. Şathiye türünde yazılmış olan şiirler Kur’an ve Hadislerin, tasavvuftaki belli makamların gizlerini izah eden üstü kapalı, şiirlerdir.
Bu şiirler ilk okunduğunda insana son derece saçma gelebilmekle birlikte yorumlandığı zaman içerisinde şaşılacak derecede hikmetler barındırmaktadır. Yunus Emre’ye ait olan aşağıdaki dizeler şathiye türüne güzel bir örnektir.

Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir bende gördüm tozunu


İlk okunuşta hiçbir mantıki açıklama getirilemeyen bu dizeler aslında bizlere Kur’ân-ı Kerim’de de geçen tarihi bir olayı haber vermektedir. Bir sineğin bir kartalı yere vurmasından maksat, nemrut denen müşrikin, Allah’ın izniyle bir sinek tarafından öldürülmesidir. Yalan değil gerçektir bende gördüm tozunu dizesi ise yoruma açık olan ve içinde başka hikmetleri barındıran önemli bir dizedir.
Bu şiirler kimilerine göre tasavvuf yolunda tam olgunluğa ermemiş, belli bir makama gelip oradan ilerisine gidememiş, olduğu yere takılıp kalmış olan dervişlerin yazdığı şiirler olarak değerlendirilirken; kimilerine göre ise bu şiirler tasavvuf yolunda fenafillah makamına erişmiş olan, oraya kadarki bütün sırları bir bir müşahede etmiş olan dervişler tarafından kaleme alınmıştır.
Aşağıda yine Yunus Emre’ye ait bir dörtlük ve bu dörtlüğe Niyaz-i Mısri’nin yapmış olduğu şerh yer almaktadır. Bu şerh bize açıkça göstermektedir ki Yunus Emre ve onunla aynı minvalde şathiyeler yazan şairlerin bu tür şiirlerinde birçok hikmetler gizlidir.

Denize bir ip gerseler
Üstüne ceviz serseler
O ipi devşürseler
Ne hoş olur cumbırdışı

Birinci dizede geçen deniz ifadesi ile kastedilen ahiret âlemi, ip ile kastedilenin üç manaya gelebileceği belirtilmektedir. Birincisi insanın ömrü, ikincisi dünya, üçüncüsü ise şeriattır. İkinci dizede yer alan ceviz ile anlatılmak istenilen insanın nefsidir. Sonraki dizede yer alan ’İpin devşürülmesi’ ifadesi ile anlatılmak istenilen ise kişinin, ömrünün son bulması ve amellerine göre ya cehennem ya da cennet yönüne sevk edilmesidir.
Allah (c.c) bizleri, ipi devşürüldükten sonra cennete doğru yol alan kullarından kılsın.

KAYNAKLAR
Güzel Abdurrahman, Torun Ali, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Akçağ Yayınları, Ankara 2010.
Türk Dünyası El Kitabı Üçüncü Cilt, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1998.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.