Özlenen Rehber Dergisi

55.Sayı

Ehl-i Nârın Beş Sözü

Mücahit HAŞİM Özlenen Rehber Dergisi 55. Sayı
Kur’ân-ı Kerim’de anlatılan öyle sahneler vardır ki aradan zaman-mekân mefhumu kalkmış, olacaklar olmuştur. Âyât-ı beyyinât yer yer perdeleri aralar, ötelerden haberler sunar ve daha dünyadayken ukbayı nazara verir. Verir de iman eden, kulak veren, ibret alan, gereğini yapan kazanır; aksine hareket eden ise hem kaybeder hem de mazerete imkân bulamaz.
Evet, öyle sahneler vardır ki sanki kıyamet kopmuş, haşır-neşir gerçekleşmiş, hesap-kitap tamam olmuş, ashab-ı yemin cennet bahçelerine, ashab-ı şimal cehehnnem çukurlarına ve ashab-ı a’raf da kendilerine belirlenen yerlerine yerleşmişler de başlamışlar aralarında konuşmaya!
Eğer kulak verirseniz Ezel ve Ebed Kelâmın’da, duyuverirsiniz o ürpertici konuşmaları. İşte, insanı dehşet ve hayretlere sevk eden ikaz dolu bir konuşma tablosu: Cennetlikler sorar, cehennemlikler bin pişman cevap verirler. Daha doğrusu, hallerini, vasıflarını ’itiraf? ederler, ama nafile! İş işten geçmiştir. Olan olmuştur. Ebedi olarak cehennem hak olmuştur. Ve geriye dönüş yolu kesinkes kapalıdır..! Cennetlikler: ’Sizi şu yakıcı ateşe (Sekar’a) sokan nedir?? diye bir soru yöneltir cehennemliklere. Onlar da hayatlarını şu beş sözle özetlerler: ’Biz namaz kılanlardan değildik, yoksulu doyurmuyorduk, (bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk, ceza gününü de yalan sayıyorduk, sonunda bize ölüm geldi çattı.? (Müddessir, 42-47)
Soru ve cevaptaki üsluptan da anlaşıldığı üzere, cennetlikler emniyet içinde eman üzere bir tavırla konuşurken; cehennemlikler bin pişman ve perişan bir haldeler...
Görüldüğü üzere ateş ehlinin ilk olarak belirttiği husus ’namazın terki? meselesi. Doğrusu, namaz kılmamak insanı kâfir yapmaz; ama şu da bir gerçektir ki, kâfir de namaz kılmaz. Yani namazı terk etmek mü’minin değil, kâfirin vasfıdır. Mü’minin vasfı namazda daim ve kaim olmasıdır. ’Mü’minler öyle kimselerdir ki...? diye başlayan âyet-i celileleri taradığımızda bunu kolayca görebiliriz. Cehennemliklerin bu sözünden namaz ibadetinin, önem bakımından ilk sıralardaki yerini ahirette de koruduğunu anlayabiliriz. Zaten Muhbir-i Sadık Efendimiz (s.a.s.) de ahirette ilk hesabı sorulacak şeyin namaz olduğunu; namaz hesabını kolay verenin diğer hesaplarını da kolay vereceğini, namaz hesabını zor verenin diğer hesaplarını da zor vereceğini ifade buyurmuşlardır.
Cehennem ehli, çirkin vasıflarının ikincisi olarak da ’yoksulu doyurmama? hallerini dillendiriyorlar. Yoksulun yokluğunu varlığı ölçüsünde gidermek, muhtacın ihtiyacını karşılamak, nebevi bir dille komşusu açken tok yatmamak/yatamamak kâfirin değil, yine mü’minin vasfıdır. Mümin, kendisine sunulan imkânların bilincinde olarak hareket eden, kendisine bahşedilen nimetlerin kimden geldiğinin farkında olan ve bu farkındalıkla Allah için infak eden kişidir. Yani Allah’tan geleni yine Allah için dağıtmak veya klasik deyişle ’Hayy’dan geleni Hû’ya sunma? gayretinde olmak, mü’min bir kulun kimliğinde mevcuttur. Kâfir için ise böyle bir ahlâk-ı hamidenin mevcudiyeti düşünülemez.
Ehl-i nâr diğer bir hallerini de ’(batıla) dalanlarla birlikte dalma? olarak izhar ediyorlar. Boş laflarla gününü ziyan etme, faydasız işlerle meşgul olma, şunun bunun aleyhinde gereksiz sözlerle vakit öldürme, keyif ve zevkle ilgili nefsanî şeylere dalan gafillerle beraber boş şeylere dalıp gitme gibi insanı Yaratan’ının zikrinden, fikrinden, şükründen alıkoyan bütün ’birlikte dalmalar? cehennem ehlinin özelliklerindendir. Cehennemliklerin bu sözlerinden, kötü bir arkadaşın ne kadar tehlikeli olduğunu hemen anlayabiliriz. Bu manada Peygamberimizin: ’Kişi arkadaşının (dostunun) dini üzeredir, o halde sizden birisi kiminle arkadaşlık ettiğine iyi baksın!? uyarısını dikkatlere sunarak cehennemliklerin dördüncü sözüne geçelim.
Cehennemlikler, dördüncü olarak da ’ceza gününü yalanlama? gibi insanın açıkça kâfir olmasına sebep olan özelliklerinden yakınıyorlar. Bilindiği gibi ahireti inkâr etmek küfürdür. Kâfirin ahiretteki yeri ise ebedi olarak cehennemdir. Aslında yukarıdaki üç husus; yani namazı terk etme, yoksulu doyurmama ve faydasız şeylere dalıp gitmelerin asıl sebebi ceza gününü yalanlamadır, küfürdür, imansızlıktır.
İşte bu dört özellik kâfirlerin vasıflarındandır. mü’min, bu hasletlere karşı çok uyanık olmalıdır. Zira bu vasıflar aslî olarak kâfirin vasfı olduğu için, bu vasıflarla vasıflanmak insanı adım adım -Allah muhafaza- küfür derekesine sürükler. Mesela, cehennemliklerin yakındıkları birinci husus olan namazla ilgili olarak Peygamber Efendimiz (s.a.s.): ’Kişi ile küfür ve şirk arasında namazın terki vardır.? buyuruyorlar. Dolayısıyla namazını kılmayan bir müslüman küfür ve şirk uçurumunun kıyısındadır, düşüp yuvarlanması an meselesidir. Hafizanallah!..
Sekar cehenneminin yerlileri beşinci olarak da şöyle söylüyorlar: ’Sonunda bize ölüm geldi çattı.? Yukarıda saydığımız vasıflarla bir ömür boyu muttasıf olan kâfir bu hali üzereyken ölüme yakalanıyor ve bu acı gerçeği ifade ediyor ama heyhât! Evet özellikle cehennemliklerin bu sözünden çok dersler çıkartıp ölüm gelmeden evvel uyanmanın yollarına bakmak lazım. Ölüm gelmeden evvel namazı kılmak, yoksulu doyurmak, batıla dalanlardan uzak durmak lazım. Ölümün ne zaman geleceğini kişi bilmediğine/bilemediğine göre Kur’ân-ı Hakîm’in uyarılarına hemen şuandan itibaren kulak vermek, ibret almak ve gereğini yapmak lazım; ama mutlaka ölüm gelip çatmadan evvel!...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.