Özlenen Rehber Dergisi

83.Sayı

Evliliklerin Devamı İçin, Rabbimizin Emri;

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 83. Sayı


وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰىٓ اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا

’… Ve onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda birçok hayır takdir etmiş olur.’ (en-Nisâ, 4/19)


Nefse hoş gelmeyen birçok şey vardır ki, Cenâb-ı Hak onlarda büyük hayırlar takdir etmiş olabilir. Nefse hoş gelen, zahiren güzel ya da faydalı görünen şeylerde ise birçok şer ve zararlar takdir edilmiş olabilir. ’Olur ki bir şey hoşunuza gitmez, hâlbuki o şey sizin için hayırlıdır. Yine olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki o şey sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.’ (el-Bakara, 2/216)
Kul, yaratılış itibariyle acelecidir. Bir iş yaparken çoğunlukla sonunu düşünmez. Sonunu düşünse dahi vuku bulacak neticeyi çoğu zaman hakikati üzere kestiremez. Bu hususlarda Cenâb-ı Hakk’ın gayrisinin bilgisi sınırlıdır.
Bu nedenle bir şeyin hayırlı ya da şer olduğunu kulların duyguları, heva ve hevesleri, istek ve arzuları belirleyemez. Hayrı ve şerri belirleyen, işlerin sonunu ve neticeleri en iyi bilen Allah (c.c.)’dur. Kullarının dünya ve âhireti için en iyi ve faydalı olanı bilen ve bildiren O’dur. İşte bu yüzden kula düşen; kendisine takdir edilene rıza göstermek, O’nun azameti karşısında boyun bükmektir.
Âmir b. Vâsile’den rivayet edildiğine göre İbn-i Abbâs (r.anhümâ) şöyle buyurmuştur: ’Ben Nebi (s.a.v.)’in (bineğinin) terkisinde idim. (Bana): ’Ey İbn-i Abbâs! Senin hevanın hilafına da olsa takdir ettiği şeylerden dolayı Allah’tan razı ol. Muhakkak bu (söylediğim husus), Allah’ın Kitabı’nda mevcuttur.’ buyurdu: (Ben): ’Yâ Rasûlallah! (Bu zikrettiğiniz husus) nerededir? Muhakkak ki ben, Kur’ân’ı okudum; (ama böyle bir şey bulamadım).’ dedim. (Rasûlullah): ’(Cenâb-ı Hakk’ın): ’Olur ki bir şey hoşunuza gitmez, hâlbuki o şey sizin için hayırlıdır. Yine olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki o şey sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.’ (el-Bakara, 2/216) buyruğundadır.’ buyurdu. (İbn-i Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Beyân An Tefsîr-i Âyi’l-Kur’ân, c.3, s.647)
* * *
Geçen sayıda ilk bölümünün açıklamasını aktarmaya çalıştığımız âyet-i kerimemizin ikinci kısmında Rabbimiz (c.c.), aile müessesinin devamını sağlayacak temel bir kaide daha koymuştur.
Evliliğin başında ya da ileriki dönemlerinde, kişi eşinde bazı eksiklikler, hoşuna gitmeyen huylar, ahlâkında ve güzelliğinde noksanlıklar müşahede edebilir. Rabbimiz, bu durumlarda nasıl hareket etmemiz gerektiğini bizlere ifade ederek şöyle buyurmaktadır:

فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰىٓ اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا
’Eğer onlardan hoşlanmazsanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda birçok hayır takdir etmiş olur.’
Yani; bir şeyi beğenmemeniz, onda hayrın olmadığını ya da bittiğini göstermez. Şayet -fuhuş, apaçık bir hayâsızlık ve serkeşlik dışında-, huy ya da tabiatlarındaki kusur ya da kusurları, yaratılışlarındaki çirkinlik, yapmaları gereken bir işteki veya hizmetlerdeki kusurları gibi hemen boşamayı gerektirmeyen bir sebep dolayısıyla onlardan hoşlanmayacak olursanız sabrediniz. Boşanmakta acele etmeyiniz. Zira Allah (c.c.), onlarda sizin bilemeyeceğiniz ya da şu anda idrak edemediğiniz dünyevî ve uhrevî birçok hayırlar yaratmış olabilir. Şöyle ki:
1- Belki Allah (c.c.), onları sizin hoşlanacağınız ve razı olacağınız eşler kılabilir.
2- Bazı sebeplerle meydana gelen soğukluk gider de aranızda sevgi ve ülfet meydana getirebilir.
3- Allah (c.c.), belki onlardan sizin için asil ve sâlih evlâtlar verebilir. Ve bu evlatlardan sizler için büyük faydalar yaratabilir.
4- Onlar vasıtasıyla elinize bol miktarda mal ve servet geçebilir, bu sayede rahat ve refaha kavuşabilirsiniz.
5- Boşanmadan vazgeçer, onlarla güzel geçinmeye devam ederseniz bunun karşılığında dünya hayatında güzel bir şekilde anılma, âhirette ise Allah (c.c.)’dan büyük sevap ve mükâfatlara nail olabilirsiniz.
Ebû Hureyre (r.a.)’dan gelen bir rivayette Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Bir mü’min erkek bir mü’min kadına buğzetmesin; (zira) onun bir huyundan hoşlanmazsa başka bir huyunu beğenir.’ (Ravi şek ederek): ’Veya ’Başkasını beğenir.’ buyur¬du.’ dedi. (Müslim, Radâ’, 18)
Efendimiz (s.a.v.) bu hadislerinde, âyetin işaret etmiş olduğu doğrultuda, erkeklere sabır ve tahammül tavsiye etmiştir. Erkek, hanımında beğenmediği bir huy buluyorsa, muhakkak ki onda beğenilecek başka bir huy bulacaktır. Mesela; kadın hırçındır; fakat bunun yanı sıra dindar, güzel, namuslu veya ailesine ve çocuklarına düşkün olabilir. Bir ahlâkından razı değilse, razı olacağı başka güzel ahlâklara sahip olabilir. Bu sebeple erkek, boşanmaya sebep olacak şekilde hanımına buğz etmemelidir. Bilakis affetme yoluna gitmeli, hoşlanmadığı hususları görmezlikten gelerek hoşuna giden, sevdiği huy ve meziyetlerini görmeye çalışmalıdır.
Cüneyd (rh.a.)’dan rivayet edildiği üzere; ’Sabır her hayrın anahtarı’ (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bab:70, h.no:9996, c.7, s.201) olduğu için, evlilik müessesinde tarafların meydana gelmesi muhtemel karşılıklı hatalarına sabır ve tahammül göstermeleri birçok hayrın ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
İbnu’l-Arabî’den nakledildiğine göre; Şeyh Ebû Muhammed b. Ebî Zeyd, ilim ve din bakımından yüksek derecede ve marifet sahibi idi. Kötü geçimi olan bir hanımı vardı. Haklarını edada kusurlu davranıyor ve diliyle ona eziyet ediyordu. Karısı hak-kında ona birtakım sözler söyleniyor ve ona sabrettiği için kı-nanıyordu. O ise şöyle diyordu: ’Ben bedenimin sağlığı, marifetim ve sahip olduklarım hususunda Allah’ın bana nimeti tam olarak verdiği bir kimseyim. Olabilir ki bu kadın, günahıma bir ceza olarak gönderilmiştir. Bu nedenle ondan ay¬rılırsam, üzerime ondan daha şiddetli bir ceza inmesinden korkuyorum.’ (Kurtubî, el-Câmiu Li-Ahkâm’il-Kur’ân, c.6, s.162)

Her Evlilik Sevgi Üzere Bina Edilmez:
’Kendilerine ısınasınız diye sizin için nefislerinizden (türünüzden) eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi O’nun ayetlerindendir. Muhakkak bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.’ (er-Rûm, 30/21) buyruğu üzere Cenâb-ı Hakk’ın eşler arasında yarattığı iki haslet vardır:
1- Sevgi
2- Merhamet.

Bu iki haslet, evlilik müessesesinin her türlü zorluk ve olumsuzluğa rağmen devamı, çocukların terbiye ve yetiştirilmesi, huzurlu bir hayat sürebilmek için eşler arasında devamlı surette bulunması arzu edilen hasletlerdir. Ancak; ’bu iki haslet, her evliliğin başlangıcında ya da sonrasında devamlı surette bir arada var olacak’ diye bir kaide yoktur. Evlilikler bazen sevgi ile başlar, ancak daha sonra belirli sebeplerden dolayı ya sevgi azalır ya da tamamen biter. Sevgi bitse de, ikinci haslet olan; ’merhamet, şefkat ve güzel ahlâkla muamele’nin devamlı surette bulunması gerekir. Sevginin azaldığı ya da bittiği evliliklerde kişi, Cenâb-ı Hakk’ın: ’… Ve onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda birçok hayır takdir etmiş olur.’ emrini düşünmeli ve bu emir mucibince hareket ederek elden geldiği kadar evliliği devam ettirmeye gayret göstermelidir. ’Sevgi bitince evlilik de biter’ anlayışıyla hareket edip hemen boşanma yoluna gitmek veya evliliği devam ettirmekle beraber karşı tarafa zulüm ve eziyet etmek İslâm’ın öngördüğü bir hareket değildir.
Ebû Azra’dan rivayet edildiğine göre; kendisi bir gün, İbnü’l-Erkam (r.a.)’ı elinden tutup hanımının (bulunduğu yere) götürdü. (Ebû Azra, hanımına): ’Beni sevmiyor musun?’ dedi. (Hanımı): ’Evet (sevmiyorum)’ dedi. İbnü’l-Erkam (Ebû Azra’ya): ’Seni bu yaptığına sevk eden şey nedir?’ dedi. (Ebû Azra): ’İnsanların dedikoduları bana ağır geldi.’ dedi. İbnu’l-Erkam, Ömer b. el-Hattâb (rh.a.)’in yanına geldi ve ona (olan biteni) anlattı. (Hz. Ömer), Ebû Azra’ya haber göndererek (yanına çağırttı) ve ona: ’Seni bu yaptığına sevk eden şey nedir?’ dedi. (Ebû Azra): ’İnsanların dedikoduları bana ağır geldi.’ dedi. Bunun üzerine (Hz. Ömer) onun hanımına haber göndererek (yanına çağırttı). Kadın beraberinde basiret sahibi (akıllı) bir halası olduğu halde onun yanına geldi. (Halası kadına): ’Şayet (Ömer) sana (niçin böyle dediğini) sorarsa ona: ’Muhakkak o (Ebû Azra) bana yemin verdirdi. Bu nedenle yalan söylemek istemedim’ de’ dedi. Ömer, (Ebû Azra’nın hanımına): ’Seni bu söylediğine sevk eden şey nedir?’ dedi. (Kadın): ’Muhakkak o (Ebû Azra) bana yemin verdirdi. Bu nedenle yalan söylemek istemedim.’ dedi. Bunun üzerine Ömer: ’Hayır (böyle yapmayacaktın). Sizden biri (bu gibi durumlarda) yalan söylesin, güzel (süslü sözler) konuşsun. Her ev(lilik) sevgi üzerine bina ediliyor değildir. Ancak (erkeğe ait) nesepler ve İslâm(’ın emirleri) üzere güzel geçim gerekir.’ dedi. (İbn-i Cerîr et-Taberî, Tehzîbu’l-Âsâr, Müsned-i Ali b. Ebî Tâlib, s.142, h.no:236)
Bugün ne yazık ki evlilikler sadece sevgi, aşk ve benzeri duygusal sebepler üzerine bina edilmeye çalışılmaktadır. Bu sebeple eşler arasında husule gelen kızgınlık, en ufak bir anlaşmazlık durumunda ilk yapılan şey; karşılıklı hakların ihlal edilmesi olmaktadır. Eşler, şeriatın emir ve tavsiyelerini unutmakta ya da bir kenara bırakmakta, tamamıyla o anki duygu ve istekleriyle hareket etmektedirler.
Maruf ile sevgiyi birbirine karıştırmamak gerekir. Sevince güzel geçip haklarını yerine getirmek, sevgi bitince adeta düşman kesilerek karşı tarafın haklarını ihlal etmek yanlıştır. Maruf; sevgi olsa da olmasa da şeriatın emirlerini yerine getirip, belirlediği hak hukuku ifa etmek, heva-i nefsin zıddına dahi olsa yerli yerince eda etmektir.
Hulasa Rabbimiz bu âyet-i kerimeyle, akıllı kişinin evlilik hayatına sadece duygusal, yani sevgi ve hoşlanmama yönüyle değil, aksine tüm yönlerden; eşiyle olan alakasına nefsin istek ve arzuları, şehveti gözüyle değil, akıl ve ortak menfaat gözüyle bakması gerektiğini ifade etmektedir. Olabilir ki nefis, hayra daha yakın ve din yönünden daha faydalı olandan hoşlanmaz.
Rabbimiz bizleri, her hususta şeriatın emrini ve rızasını gözeterek hareket eden sâlih kullarından eylesin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.