Özlenen Rehber Dergisi

8.Sayı

Röportaj

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 8. Sayı
ABDULLAH FARUKÎ EL-MÜCEDDİDÎ HAZRETLERİNİN 4. VEFAT YIL DÖNÜMÜ ANISINA SAYIN MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ İLE BİR RÖPORTAJ

Kıymetli “Rehber” okurları! Abdullah Fârukî el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinin 4. vefat yıl dönümü münasebeti ile, bu büyük zatı anmaya, onu tanımaya ve tanıtmaya yönelik olarak, mübarek üstadımızı yakından tanıyan, onun rahle-i tedrisinde bulunan ve onun hallerine şahit olan Sayın Muzaffer YALÇIN Hocamıza, onun muhtelif yönlerini sizler için Rehber Dergisi adına Abdurrahman ÇALIŞKAN karde?imiz sordu. İstifadenize sunuyoruz:

Abdurrahman - Efendim nasılsınız?
M. YALÇIN Hocaefendi - Hamd olsun. Allah razı olsun.
Abdurrahman: -Büyük insan, Allah dostu, Abdullah Farukî el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinin 4. vefat yıl dönümünün arifesindeyiz. Siz onu çok yakından tanıdınız. Hallerine ?ahit oldunuz. Onu tanıyan en yetkili ağızdan bizlere onu tanıtmasını istemeden önce ?öyle bir soru sormak istiyorum: Abdullah Faruki Hazretler ile nasıl tanı?tınız? Kendisi ile tanı?madan önce tasavvuftan istifade etme noktasında bir gayret içerisinde bulundunuz mu?

M. YALÇIN Hocaefendi - Öncelikle sizlere te?ekkür ediyorum. De?erli üstadım Abdullah Faruki el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerini, 4. vefat yıldönümü arifesinde onu anlatma fırsatı buldu?um için de Rabbime ?ükrediyorum. Çünkü Hakikaten anlatılmaya ve anla?ılmaya ziyadesiyle liyakatli bir insandı Abdullah Faruki el-MÜCEDDİDÎ Hazretleri.

1987 ve 88 yılları arasında Konya İlahiyat Fakültesinde birinci sınıfta ö?renci idim. Bu esnada aynı zamanda Konya’da bir sohbet halkasına i?tirak ediyordum. Fakat o zamanki dü?üncelerime göre bu devam etmi? oldu?um sohbet halkalarında aradı?ımı bulamamanın da ızdırabını ya?ıyordum. Çünkü kitaplarda okudu?umuz ve bizlere anlatılan Allah ve Rasûlünün sevgisi, ashabın Allah’a ve Rasûlüne olan sevgisini, ya?antı biçimini ve di?er büyüklerimizin hayatlarından ö?rendiklerimize baktı?ımız zaman kendi ya?adı?ımız hayat biçiminin çok noksan ve Cenâb-ı Hakka yakınlıktan uzak geçti?i kanaatinde idim. Bu da o dönemlerde bende büyük sıkıntı meydana getirmi?ti.

İ?te böyle bir dönemde iken Kırıkkale de bazı karde?lerimiz, de?erli üstadım Abdullah Farukî el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinin sohbet halkalarına i?tirak etmi?ler. Üstadımızın bir defasında Kırıkkale’ye bir yaz döneminde te?riflerinde onlar vesilesiyle ben de kendileri ile tanı?ma imkanı buldum. Kendisiyle tanı?tı?ım bu ilk günde bende çok büyük etki bırakmı?tı ve o gece manasını sonradan anlayabildi?im bir rüya görmü?tüm. Rüyamda manen terbiyemin sohbetlerine i?tirak etti?im cemaatten kesildi?ini ve kendisiyle kar?ıla?mı? oldu?um Abdullah Faruki el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinde nasibimin oldu?unu mü?ahede etmi?tim. Fakat ben görmü? oldu?um bu manevî hali kendilerine bir müddet anlatmadım.

Yine sohbetlerine büyük bir sevgi ve i?tiyakla devam ettim. Hakikaten hiçbir ?art, hiçbir keramet hiçbir özellik aramadan tamamıyla bir Allah dostu oldu?una inanarak ve büyük bir sevgi ile sohbetlerine devam ettim. Aradan altı ay geçti. Bu zaman zarfı içerisinde bazı haller ya?amı?tım. Bunlardan bir tanesini sizlere anlatmak istiyorum. Yine Konya’da ilahiyat fakültesinde ö?rencili?e devam etti?im dönemde bir gün Peygamber Efendimize kar?ı her zamankinden daha büyük bir sevgi gönlüme geldi. Sürekli Peygamber Efendimizle alakalı ?eyler konu?uyor, sürekli O’nunla ilgili eserler okuyordum ve hep yalnız kalmak istiyordum. Gecenin geç saatlerine kadar Peygamber Efendimizle alakalı ?eyler okuyarak bu hal böyle devam etti. Aynı gece geç saatlerde yattıktan sonra Efendimizin (s.a.v), yanında Hz. Ebu Bekir Efendimiz oldu?u halde te?rif ettiler. O te?riflerinde açık bir ?ekilde bana “senin yolun burasıdır” diyerek, Abdullah Faruki el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinin yolunu i?aret buyurdular ve bu yola sımsıkı sarılmamı istediler.

Tabi sabah uyandı?ımda gönlümde duymu? oldu?um sevinç ve ferahlı?ı hiçbir ?ekilde ifade etmeme imkan yoktur. Bu rüyamdan sonraki bir dönemde, Abdullah Faruki el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerini ziyarete gittim ve orada kendisine intisab etti?imi bildirerek, beni terbiyelerine kabul etmelerini istirham ettim. Böylelikle de de?erli üstadım Abdullah Faruki el-MÜCEDDİDÎ Hazretleri ile de gönül ba?ım bu hal üzere ba?lamı? ve bundan sonra da devam etmi?tir.

Abdurrahman - Efendim Onun gönül havuzundan istifade etmenize sebep olan en önemli unsur ne oldu acaba? Sizin tasavvuftan beklentiniz ne oldu?

M. YALÇIN Hocaefendi - Uzun müddet layık olmadı?ımız halde bize kar?ı çok büyük sevgi beslediler. Her defasında kıymet verip yanında oturmama müsaade ettiler. Cenâb-ı Hakk kendilerinden sonsuz razı olsun. Konya’daki ilk dönemlerim içerisinde, her ne kadar kendisiyle gönül ba?ım olmasına ra?men kendisinden hala ders almamı? ve intisap etmemi?tim. Fakat bir defasında kendisini Kırıkkale’ye evimize sohbet etmesi için davet etmi?tik. Allah razı olsun bizi kırmadılar geldiler. Sohbet için hazırlamı? oldu?umuz odayı güzel bir ?ekilde e?yalardan arındırmı? idik. Sadece Efendi Hazretlerinin oturaca?ı yerin belli olması için bir seccade ve bir yastık koymu?tuk. İçeriye girdi?i zaman kendisine yer göstererek;

“Efendim buraya buyurun” dedi?imizde oturmadı ve benden seccade ve yastı?ı kaldırmamı istedi. Akabinde bana dedi ki: “O?lum ?imdi odanın her tarafı e?it oldu mu? Evet Efendim deyince; Şimdi nereyi gösterirsen oraya oturayım.” buyurdular. Tabi Onun bu ahlakı bende çok büyük iz bıraktı. Daha öncelerinde gördü?ümüz ve alı?tı?ımız mür?it anlayı?ından çok farklı idi. Çünkü yakînen gördü?üm bazı örnekler var ki, cemaatin büyü?ünün oturaca?ı yerlere büyük tahtlar gibi koltuklar hazırlanıyordu. İnsanları kendisi ile konu?turmuyorlar; hatta yanına dahi almıyorlardı. İnsan bire bir alakadan uzaktı. Halbuki Rasûlullah Efendimizin sünnetinde yakın diyalogun oldu?unu biliyoruz. İ?te, Abdullah Faruki Hazretleri’nin ahlakında da aynı Rasûlullah Efendimizin ahlakında olan yakın diyalogu ve alakayı görmü?tüm. Bu ve buna benzer ba?ta Kur’ânî emirlere olan ba?lılı?ı gerekse de Sünnet-i Rasûlullah’tan aldı?ı yüksek ahlak gönlümü kendisine bend etmi?ti.
Çocukluktan itibaren Cenâb-ı Hak gönlüme büyük bir sevgi ve kuvvet vermi?ti.

Cenâb-ı Hakka ve Rasûlullah Efendimize kar?ı çok büyük bir sevgim var idi. Bu sevgi sebebi ile nerde bir sohbet halkası varsa adeta aradı?ını kaybetmi? insanın bulmayı umut etti?i ?eyi aradı?ı gibi ben de ayrım yapmadan her sohbet halkasında gönlümün arzu etti?i o yüksek sevgiyi bulmaya çalıyordum. Bu vesile ile İlahiyat Fakültesinde okudu?um dönemde bahsetmi? oldu?um bir tasavvufî sohbet halkasına katıldım. Aradı?ım bu sevgi ortamını bulamadı?ım gibi Peygamber Efendimizin (s.a.v.), gerek sünnetleri, gerekse Cenabı Hakk’ın emirleri dillerde söyleniyor; fakat o dillerde söylenen ?eyin ruhlara sirayet etmemesi sebebiyle bende hiçbir manevî tesir meydana getirmiyordu. Çünkü kar?ımdaki bunu söyleyen insanlarda ahlak olarak da o sünneti göremiyordum. Örne?in ben Abdullah Farukî Hazretlerini gördü?ümde sarıklı idi, namazda sarık sarıyordu ve bunun sünnet oldu?unu, sarıkla kılınan namazı sarıksız kılınan namazdan yetmi? derece daha fazla oldu?unu Rasûlullah Efendimizin hadislerinden bize aktarıyordu.

Kendileri, sa?lı?ında, hastalı?ında, yolculu?unda her halükarda bu sünneti terk etmiyor idi. Her vesile ile yakında bulundu?um dönemlerde bu sünnete ve di?er sünnetlere ba?lılı?ını yakından gördüm. Abdullah Farukî Hazretlerini gördü?üm zaman Onun sünnetlere ba?lılı?ı, ittibası, onun ruhuna öyle sirayet etmi?ti ki; Onun yanına giden ister ilim sahibi, ister cahil, kim olursa olsun muhakkak peygamber sevgisini buram buram tadardı. Çünkü tasavvuf sözden ziyade hal ilmidir. Abdullah Farukî Hazretlerindeki farklılık ise ya?adı?ı Peygamber ahlakı yanında bulunanların ruhuna ve iliklerine kadar i?lemesi idi ki benim aradı?ımda i?te buydu. Bu farklılık bani cezp etti ve Abdullah Faruki Hazretlerinin e?i?ine bend etti.

Abdurrahman - Efendim mübarek üstadımızın ilim ve ahlak mirasına dair sizlerden bilgiler alaca?ız; fakat öncelikle Abdullah Farukî Hazretleri kimdir ve onun hayatı Hakk’ında kısaca bilgi verebilir misiniz?

M. YALÇIN Hocaefendi - Abdullah Farukî Hazretleri her ?eyden evvel bu zamanda yeti?mi? büyük bir Allah dostu ve alimdir. Nesep olarak da son derece ?erefli bir nesebi vardır. Kendi lisanı ile de bizlere teyid etmi?tir ki Hz. Ömer’in (r.a) soyundandır. Anne tarafından da seyyiddir. Ailesi, Bitlisin ileri gelen ailelerindendir. Ömerî olarak da o bölgede gayet açık ?ekilde bilinir. Gençlik dönemini Bitlis’te ya?ayan üstadımız sonraki dönemlerini babasının i?leri sebebiyle Diyarbakır, Mu? ve Malatya’da geçmi?lerdir. Malatya’da uzun süre kalmı?lardır. Bu nedenle de kendileri daha ziyade Malatyalı olarak bilinir. Malatya’da kaldı?ı dönemde mobilya üzerine hem üretim hem de satı? i?leri ile me?gul olmu? çe?itli ticaret kolları ile de u?ra?mı?tır. Bu dönem içerisinde manevî terbiyesine de devam etmekte idi. Daha sonra da 78-79 yıllarında Hz Pîr Abdulkadir Geylanî Hazretlerinin manevî emirleri ile Malatya’dan Ankara’ya hicret etmi?tir. Ankara’da, Zülfadıl köyünde Hacı Bayram Veli Hazretlerinin do?du?u evin yanında bir mescid in?â etmi?tir. Vefat edinceye kadar da hizmetlerine burada devam etmi?tir. Kabri de yine evinin yakınlarında bulunan Zülfadıl kabristanlı?ındadır.

Abdurrahman - Efendim, bildi?imiz kadarı ile Abdullah Farukî el-MÜCEDDİDÎ Hazretleri tasavvuf terbiyesi ve ilmini Siirt’te metfun olan Arif-i Billah Alaadidin FERSÂFî Hazretlerinden ikmal etmi?tir. Onun tasavvuf ile tanı?masını, yeti?me tarzını ve manevî ilimlere olan vukufiyeti, Özellikle de onun Veysî olması Hakk’ında bizleri aydınlatır mısınız?

M. YALÇIN Hocaefendi - Abdullah Faruki el Müceddidi Hazretleri 25 ya?larında iken çok sevdi?i, babası Hamdi Efendi’yi kaybetmi?ti. O döneme kadar geçen hayatı, ibadet ve itaatten uzak bir ?ekilde idi. Fakat o dönemlerde bile kendisini yakînen tanıyan arkada?larından aldı?ımız bilgilere göre daima do?rulu?u esas alır, ehl-i beyte derin bir sevgi duyar, itaat noktasında noksanlı?ı olsa bile Cenâb-ı Hakk’ın büyüklü?üne inancı Hakk’ındaki samimiyeti arkada?ları tarafından takdir edilmi?tir. İ?te böyle bir dönemde bir arkada?ı Ona, Alaaddin Fersafî Hazretlerinden bahsetmi? ve Onun terbiyesine girmeyi teklif etmi?tir. Bu vesile ile Alaaddin Hazretleri ile tanı?mı? ve tanı?ması ile beraber kendilerinde çok büyük bir de?i?im meydana gelmi?tir. O üç yıllık dönemi kendisi ?öyle ifade ediyordu:

“ O üç yıl içerisinde sadece göz ya?ı, nedamet ve tövbeyi isti?far var idi. Alaaddin Hazretlerinin huzurunda edeb ve sükun ile oturur, onun huzurunda bir hata i?lemekten imtina eder bir ?ekilde sohbet halkalarında bulunur idim.” Bu üç yıl zarfında birkaç defa da, Alaaddin Fersafî Hazretleri Malatya’da Abdullah Farukî Hazretlerinin evlerine te?rif etmi?lerdir. Hatta de?erli üstadımızın annesi, Alaaddin Hazretlerine o?lunun yükünün a?ır oldu?unu ve kendisine bu yükün hafifletilmesi hususunda ricada bulundu?u zaman kısa bir murakabeden sonra Alaaddin Hazretleri; “ Allah, Ona bî hesâb vermi?”, buyurarak, Onun terbiyesinin çok büyük oldu?unu ve terbiyesinin de aslında kendi elinde de?il de do?rudan Allah’ın muradı üzere ve ricâl-i gaybın elinde oldu?unu söylemi?tir. Bu vesile ile ileride Onun büyük bir velî olaca?ını da i?aret etmi?lerdir. Yani Alaaddin Hazretlerinden manevî istifadesini devam ettirirken, aslında Abdullah Faruki el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinin, asıl manevî terbiyesi Veysî yolla gerçekle?mi?tir. Bu hali mübarek Efendim ?u ?ekilde ifade ederlerdi: “Benim zahiren mür?idim her ne kadar Alaaddin Hazretleri olsa da, hakikatte benim gerçek mürebbim Hazreti Allah olmu?tur.” Allah dostları Cenâb-ı Hakka yakınlıklarına göre derece bakımından bir birlerinden farklıdırlar. Çalı?maları sebebi ile Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine yakınlık verdi?i dostları vardır; bir de Cenâb-ı Hakk’ın do?rudan kendisinin çekip aldı?ı dostları vardır ki bunlar Cenâb-ı Murad’larıdır. Di?er bir ismi ile bunlara Veysî denir.

Abdurrahman - Bizler okudu?umuz kadarı ile bir yolun devam etme ?artlarından birisi de zahiren bir mür?id-i kamilden icazet almak gerekti?idir. Tasavvufun kurumsalla?ması ise hicri ilk birkaç yüzyıldan sonra olmu?tur. Dolayısı ile silsileler günümüzden hicrî İlk birkaç asır sonrasına kadar ilerliyor ama ondan sonra vefat etmi? Allah dostlarına nispetleri görüyoruz. İ?te bu inkıtayı veysîlik olarak isimlendiriyorlar...?

M. YALÇIN Hocaefendi - Bu yanlı?tır. Tasavvufu böyle kabul etti?imiz zaman tasavvufun tamamını inkar etmi? oluruz. Rasûlullah’a dayanmayan bir yol, yol olmaz ki. Bu yol manen de olsa, zahiren de olsa, tasavvufun men?ei Hazreti Rasûl-i Kibriya Efendimizdir. Veysîlik, Cenâb-ı Hakk’ın muradıdır. Kurulu?undan kıyamete kadar da Bâkidir. Cenâb-ı Hakk murâd etti?i zaman ahir zamanda da murâd eder.

Abdurrahman - Efendim, yani bir ki?i, zahiren mür?idi oldu?u halde, veysî olabilir mi?

M. YALÇIN Hocaefendi - Tabî ki olabilir. İmam-ı Rabbanî Hazretleri böyle de?il midir? İmam-ı Rabbanî Hazretleri de, kendisinin mür?idi oldu?u halde, veysî oldu?unu Mektubatı’nda: “Benim mür?idim Muhammed Baki Billah ise de, hakikatte benim terbiyemi yapan, baki olan Hz. Allah’tır.” diyerek bu hakikati güzel bir ?ekilde ifade etmi?tir.

Abdurrahman - Efendim, mübarek üstadımızın hayatlarının, Allah için sürekli bir ko?u?turma içerisinde geçirdi?ini biliyoruz. Onun hizmetlerinden kısaca bahseder misiniz?

M. YALÇIN Hocaefendi - Elbette. Abdullah Farukî el-MÜCEDDİDÎ Hazretleri, zahirde ilim ve ahlak ile batında manevî terbiye ile insanlara hizmet etti?i gibi, aynı zamanda da di?er Müslümanların gerek dinlerini ya?amada ve gerekse de onları İslam’ın güzelliklerinden faydalandırma hususunda çok çe?itli hizmetlerde bulunmu?tur. Ve hizmet için Cenâb-ı Hakk’ın önüne çıkardı?ı her fırsatı en güzel ?ekilde insanlara ula?tırmaya çalı?mı?tır. Malatya’da bulundu?u dönemlerde tasavvuf yolundan müstefit olmak isteyen bir çok insana hizmet etmeye ba?lamı? ayrıca çevresinde bir çok ö?rencinin dînî e?itim alması, onların ahlâken güzel bir ?ekilde yeti?mesi için, çe?itli Kur’an Kursları’nda fiili görev almı?tır.

Son dönemlerde, kendisinin ilk zamanlarda terbiyesinde yeti?mi? olan karde?lerimizle de kar?ıla?tık. Bugün çe?itli önemli görevlerde bulunmaktalar. Ankara’ya geldi?i dönemden itibaren de, bu hizmet a?ı daha da geni?lemi?tir. Çe?itli illerde ö?rencilerin barınmalarını sa?lamak için, yurtlar açmı?, aynı zaman da çe?itli din büyüklerinin tanınması ve onların ahlaklarının insanlara yayılması için Abdulkadir Geylanî, İmamı-ı Rabbanî Hazretlerini anma törenleri hazırlayarak, omları daha geni? kesimlere tanıtmaya çalı?mı?tır. Bu arada çalı?malarını geni?letmek, daha da ileri götürmek amacıyla 1997 yılında Zahiri ve Batınî İlimleri Ara?tırma Yayma Ve Ya?atma adında bir vakıf kurmu?, kendisinin ismi ile mezkur olan vakıf halen hizmetlerine devam etmektedir. Farukiye vakfı bu dönem içerisinde yayın hayatında çok hizmetler vermi?tir.

Çe?itli hadis ve ayet tefsirlerinin, risale ve makalelerinin yayınlandı?ı ve kendisinin ba? yazarlı?ını yaptı?ı, “Özlenen Fark” isimli ve uzun zaman hizmetine devam eden bir de dergi yayınlamı?tır. Bu dönemde aynı zamanda toplum içerisinde son derece yanlı? anla?ılan ve do?ru anla?ılmaya da hakikaten çok büyük ihtiyaç hissedilen Ehl-i Beyt üzerine, “Ehl-i Beyt ve on iki İmamlar” isimli bir eser kaleme almı?tır.

Bu eseri hem ?iî, hem de sunnî kesim tarafından son derece takdire ?ayan görülmü?tür. Ayrıca “Zahirî Ve Batınî Edepler”, “Fıkhî Risâleler”, “İslam’da Zikir Ve Rabıta”, Evrâd-ı Şerîfe-i Farukiyye ve Salavat-ı Şerîfe-i Farukiyye” adlı çok kıymetli eserler bırakmı?tır.

Abdurrahman - Rahmetli Üstadımızın tebli? için katılmı? oldu?u televizyon ve radyo programları var mıydı?

M. YALÇIN Hocaefendi - Kırıkkale, Konya, Gaziantep, Ankara’da ve çe?itli illerde yerel görüntülü ve görüntüsüz programlara davet edilmi?, onlara i?tirak etmi?, orada bir çok insanın sorusunu cevaplandırmı?, hatta vefat etti?i gün de bir televizyon programına telefon ile i?tirak etmi? idi.

Bununla beraber birebir yapmı? oldu?u hizmetler de vardır. Örne?in yakın çevresinde bulunan insanların maddî ve mânevî sıkıntılarıyla fiili olarak ilgilenmi?tir. Onların sıkıntılarını gidermek için hiçbir fedakarlıktan çekinmemi?, hasta olanların ihtiyaçlarını teminde azamî gayret göstermi?. Özellikle Ramazan ayı geldi?inde bu hizmetleri daha da bir yo?unluk kazanmı?tır. Aynı zamanda Ankara dı?ından gelen ziyaretçilerini misafir eder ve bizatihi kendisi hizmette bulunur feyiz dolu sohbetleriyle de gelen insanları ir?ad ederdi.

Abdurrahman - Hocam, Üstad Hazretleri sohbetlerinde sıkça kendi yolunu, çizgisini, tasavvuf anlayı?ını anlatırken; “Ey Sâlik bilesin ki bizim yolumuz üç temel esasa ba?lıdır. Birinci esas; Tevhit akidesinin Hakimiyetidir. İkinci esas sünnet-i seniyyenin ya?anmasıdır. Üçüncü esas ehl-i beyt sevgisini ya?amaktır. Ve her bir sünneti ya?amak nefis tezkiyesidir.” buyururlardı. Onun tasavvuf görü?ünü ve ya?antısını, kendi vaz etti?i bu düsturlar çerçevesinde anlatır mısınız?

M. YALÇIN Hocaefendi - Bu sormu? oldu?unuz soruda Efendimin söylemi? oldu?u sözler aslında onun 40 yıllık tasavvuf hayatının, adate kemâlâtını ifade eden ve ömrünün son dönemlerinde özellikle üzerinde durdu?u, yolunun temel ilkeleridir. Kendisini tanıyan insanlar, onun bu kemâlâtına yakînen ?ahit olmu?lardır. Zaten bu sözleri de türbesini ziyaret eden insanların onun ki?ili?ini tanımaları için kabr-i ?eriflerine özellikle yazdırdık. Türbesini ziyaret eden karde?lerimiz, kendisine ait olan bu veciz sözlerin Kabr-i ?eriflerini süslediklerini göreceklerdir in?allah.

O, bir varis-i nebidir. Onun vazifesi, varisi oldu?u Rasûl-i Kibriya Efendimizin istikametine insanları suluk etmektir. Allah dostu olan Efendim Abdullah Farukî Hazretlerinin, Peygamber Efendimizin varisi olarak ömür boyu yaptı?ı i?te bu vazifeyi yerine getirmek olmu?tur. Elbette ki ömrünün sonunda da bir ömür boyu ya?adı?ı gibi, son anında da söyledikleri varisi oldu?u Rasûl-i Kibriya Efendimizin sözlerine benzeyecektir. Nasıl ki Rasûlullah Efendimiz; “Tabi oldu?unuz zaman asla sapıtmazsınız buyurarak sizlere ?u emaneti bırakıyorum derken; Kur’an – Sünnet ve Kur’an- Ehl-i Beyt” esaslarını bıraktı?ı gibi kıymetli Efendim de soruda belirtti?iniz gibi kur’an’ın özü olan Tevhit, Sünnet ve ehl-i beyt esaslarını bırakarak Rasûlullah Efendimize olan sadakatini perçinlemi?tir. Bu sözleri ile hem kendi kemâlâtının ula?tı?ı noktayı ızhar etmi?, hem de kendisine tabi olanlara da bu istikameti i?aret etmi?tir. “Her sünnet-i Seniyyeyi i?lemek bir nefis tezkiyesidir” sözlerinden ise; Kıyamete kadar gelecek bütün insanların tevhidi istikameti elde etmede takip edecekleri yegane yolun Rasûlullah Efendimizin sünnetine tabi olmak oldu?una i?aret etmi?tir. Zira nefis tezkiyesinden maksat nefsi ta?utlardan kurtarıp tevhide kavu?turmaktır.

İ?te gönüllerde ula?ılan bu kemâlâtın fiilî hayata intikalini ?u sözlerle ifade etmi?tir: “Artık Mekke dönemi bitti. Medine dönemi ba?ladı.” Mübarek Efendimiz bu sözleri ile gönüllerin olu?umunu tamamlandı?ını, vazifesini ikmal etti?ini, takip edilecek metot ve unsurları ortaya koydu?unu, bundan sonra yapılacak i?in samimî bir hizmet oldu?unu vurgulamı?tır.


Abdurrahman: - Efendim tasavvufta “Rabıta”nın özel bir yeri ve ehemmiyeti vardır. Acaba Abdullah Farukî Hazretlerinin yolunda rabıta nasıl telakkî edilmelidir. Üstadımızdan sonra bu yola sülûk edenler rabıtayı nasıl yapmalıdırlar?


M. YALÇIN Hocaefendi: -Rabıta tasavvufun rükünlerinden olan bir haslettir. De?erli üstadımızda rabıtaya büyük önem vermi?tir. Rabıta aslında fenâfi’?-Şeyh ve fenâfi’r-Rasûl makamlarında yapılır. Bundan sonraki merhalelerde murakabe ile yol alınır. Bundan dolayı, Rahmetli Üstadımız ilk dönemlerinde rabıtanın belli bir merhaleye kadar yapılıp ondan sonra kesilmesi gerekti?i söylemesine ra?men son dönemlerde rabıtanın ilk dönemlerde ki gibi olmasa da, terbiyenin her safhasında gerekli oldu?unu sohbetlerinde vurgulamı?tır. Bu konuya münhasıran “İslam’da Zikir Ve Rabıta” isimli bir eser de kaleme almı?tır. Bütün ilmî delillerle rabıtanın önemini ve yapılı? ?ekillerini ayrıntılarıyla belirtmi?tir. Rabıtaya önem verirdi.

Rabıtanın hakikati ?udur ki insan mür?idine olan gönül ba?ını kurup, uzakta da olsa çe?itli maddî ve manevî sıkıntılarını rabıta yolu ile giderilmesidir. Rabıta ancak ehil olan bir mür?id-i kâmile yapılmalıdır. Rabıta, ehil olmayan bir insana yapılmaz. Böle bir ?eye kalkı?ıldı?ı zaman hem rabıta yapan hem de kendisine rabıta yaptıran için büyük manevî sıkıntılar tezahür eder. Şu halde rabıta yapılabilecek mür?id-i kamilin vasıflarını iyi bilmek gerekmektedir. Ben burada konu da?ılmaması için bu hususta bilgi edinmek isteyenlere Hazreti Abülkadir GEYLANÎ Efendimizin .....numaralı mektubuna ba?vurmalarını tavsiye ederim.


Mevlana Halid Hazretlerinin yaptırdı?ı gibi Efendi Hazretleri de vefatından sonra rabıtanın kendisine yapılması gerekti?ini söylemi? ve ?u anda da rabıta bu hal üzere uygulanmaktadır.


Bugünde uzakta olsun yakında olsun bütün sâliklerin istifade etmesi için zahirdeki yapmaları gereken ?eyleri yerine getirmekle beraber istifadelerinin kemal bulması ve devam etmesi için rabıtaya son derece önem verilmesi gerekti?i özellikle bilinmelidir. Rabıta gönül ba?ıdır. Manevî bir ba?dır. Sâlikin Seyir yollarını açar kolayla?tırır. İnsanın nefsinin karanlık iklimine açılan bir nur, ı?ık gibidir. Ona yol gösterir.

Abdurrahman - Abdullah Farukî Hazretlerinin ardından bu güzel yola nasıl hizmet edilmelidir. Siz hizmeti nasıl telakki ediyorsunuz?

M. YALÇIN Hocaefendi - Benim hizmet anlayı?ım her ?eyden evvel, Abdullah Farukî Hazretlerinin, gönlünde ta?ıdı?ı hizmeti bugün artan bir kuvvetle muhafaza etmek ve nice insanların bu nimetten istifade etmelerine vesile olmaktır. Çünkü Allah dostlarının vazifesi Allah’a itaat çizgisinden uzak olan insanları Allah ve Rasûlü’nün sevgisine ve itaatine davet etmektir. Bu anlayı? hizmetin temel esasıdır. Bir Allah dostunun ardından onun hizmetini devam ettirmenin vasfı, bu anlayı?ı muhafaza ederek istikameti korumakla yerine getirilmi? olur. Çünkü bu hizmet anlayı?ında esas olan; insanların en büyük ihtiyacı olan Allah sevgisi, ve onun Rasûlüne duyulan ?artsız bir ittiba anlayı?ının gönüllere ta?ınmasıdır. Fiilî olarak ortaya konulan hizmetler bu anlayı?tan uzak oldu?u zaman hayra hizmetten ziyade insandaki nefsin hevasına hizmet eder.

Bu ise insanı Hz. Allah’tan uzakla?tırır. Bu çizgiyi muhafaza ettikten sonra dikkat edece?imiz di?er bir husus; kendisi ile alı?mı? oldu?umuz ahlakları ya?amak, sünnetlere riayet etmek ve üzerimizdeki yükümlülükleri yerine getirmek lazımdır. Mübarek Efendimizden aldı?ımız ahlakları ondan aldı?ımız gönül birli?i ile birlikte muhafaza etmek gerekir. Çünkü sevgi samimiyet, sadakat ve teslimiyet gerektirir. Hem sevgi iddiasında bulunup da bunlardan uzak olmak, sevgideki samimiyetsizli?in ifadesidir.

Abdurrahman - Efendim bildi?imiz kadarı ile tasavvuf bir gönül yoludur. Bu yol ise vefat eden mür?idin kendisinden sonra yeti?tirdi?i ehil ki?ilere vazifeyi tevdi etmesi ile devam eder. Acaba Abdullah Farukî el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinin yolu bu gün nasıl devam etmektedir?

M. YALÇIN Hocaefendi - Şunu rahatlıkla söylemek gerekir ki onun terbiye yolu hayatta i?aret buyurdu?u gibi devam etmektedir. Kendisinden sonra terbiyenin nasıl devam edece?i hususunda müteaddit defalar açık beyanlarda bulunmu?tur. Bunda bir kapalılık veya bir anla?ılmazlık söz konusu de?ildir. Hizmeti devam ettirmek için vazife verdi?i ki?iler de bu görevi yerine getirmektedir.

Ayrıca “İslam’da Zikir Ve Rabıta” adlı eserinde vefat eden bir mür?idin ardından nefis terbiyesi gören sâli?in nasıl bir yol takip edece?ini Rahmetli Efendim ?u ?ekilde ifade etmi?tir:

“...Mür?itleri vefat eden cemaatlere gelince; mür?itleri tarafından icazet verilen ki?iler ir?at görevini yürütürler. O cemaatin de yeni mür?ide biat etmeleri ve derslerini yerine getirmeleri lazımdır. O halife olna zat e?er sâliklerin derslerini tasdik ederek kabul ederse o zaman eski dersleri de geçerli sayılır.


Mür?itleri ölen bir cemaatin e?er halifeleri belirlenmediyse o cemaatin bazı ki?ileri bir araya gelerek aralarından bir ki?iyi halife olarak tanımaları yada birisinin çıkıp da “rüyamda bana halîfelik verildi” veya Peygamberimiz tarafından bana halifelik verildi diyerek halkı aldatması çok büyük bir günah ve nefsine en büyük zulüm olur. Bu ?ekil davrananlar kendilerini peygamber vekilli?i Mamaklarına yükselterek bu makamı hak etmediklerin dolayı yalancı peygamberler gibi davranmı? olurlar. Böylelerinin son nefeslerinde sû-i hâtimeden yani münafık olarak ölmelerinden korkulur.”

Abdurrahman - Efendim daha önceki yıllarda Abdullah Farukî Hazretlerinin anma programlarını yaptı?ınız biliyoruz. Bu yıl da bu gelene?i devam ettirecek misiniz? Anma törenini gerçekle?tirmekle neyi amaçlıyorsunuz?

M. YALÇIN Hocaefendi - Efendi Hazretlerinin vefatından sonra üç yıldır anma programını de?i?ik mekanlarda büyük bir gönül doygunlu?u içerisinde gerçekle?tirme imkanı bulduk. Rabbim nasip ederse bu yıl da, daha geni? bir ?ekilde gerçekle?tirmeye çalı?aca?ım. Fakat bu sene anma töreninin tarihi ile ilgili farklı bir uygulama gerçekle?tirmeyi dü?ünüyorum. Bunun sebebi de ?udur; bildi?iniz gibi de?erli üstadımızın vefat tarihi miladi ay ile aralık ayı’na tekabül etmektedir. Bu dönem, yurdumuzda kı? ?artlarının a?ırlı?ını hissettirdi?i bir zamandır. Bu sebepten de?i?ik illerden programa i?tirak etmek isteyen bir çok karde?imiz hava ?artlarının a?ırlı?ı nedeniyle gelememi?ler ve bu yüzden üzüntülerini dile getirmi?lerdir. Bu nedenle bu yıl bir karar alarak anma programını Mart veya Mayıs ayları içerisinde gerçekle?tirmeyi dü?ünüyorum. Programı yine Kırıkkale ilinde yapmak istiyorum. İleri ki dönemlerde programın kesin tarihi hakkında karde?lerimize bilgi ula?tırılacaktır.


“Niçin anmamız gerekir?” Sorunuza gelince! Abdullah Faruki Hazretleri bilinmeye ve kendisinden istifade edilmeye, hakikaten liyakatli bir Allah dostudur. Hayatta iken kendisini tanıtmamı isteyenlere ben ?u kelimelerle cevap veriyordum; “ O, Cenâb-ı Hakk’ın ?u zamanda bizlere Hususi bir Rahmetidir.” O Rahmet olu?udur ki; bizlerle beraber bir çok insanın hidayetine vesile olmu?tur. Ondaki Allah (c.c) sevgisi, Peygamber sevgisi, ve bir çok Müslüman’ın kıymetinden haberdar olmadı?ı, Ehl-i Beyt sevgisi ve teheccüd vaktinde kapandı?ı secde de, Rabbi için döktü?ü göz ya?larıyla ıslattı?ı seccadeler, onun anılmasının ne kadar gerekli oldu?unu ortaya koyan güzelliklerden sadece bir kaçıdır. Şu dönemde İmanı, lezzeti ile beraber ya?ama hususunda bizlere rehberlik yapmı?, İmanın tadının gönüllerde husûlüne vesile olmu? bir Allah dostunu anmak, elbette ondan aldı?ımız feyiz ve istifadenin devam etmesi için gerekli bir hizmettir.

Allah’a ve Rasûlüne olan sevgi ancak, bunu ya?ayan gönül sahiplerinden elde edilebilir. Allah’a ve Rasûlüne olan sevgiyi gönlünde fiili olarak ya?ayan ve onun sıcaklı?ını güne?in yaydı?ı ısı gibi bütün ruhlara sirayet ettirircesine, gönlünden yayan bir Allah dostunun elbette ki anılması, hatırlanması, ya?antı biçiminin, Ahlâkının ve bunların fevkinde Allah’a ve Rasûlüne duydu?u sevgi ve sadakatin, gönülden gönüle aktarılması bizim için onun vefatının ardından yapılması gereken en önemli görevlerden bir tanesidir.


Bu anma faaliyetini gerçekle?tirmemizin en önemli sebeplerinden birisi de ?udur ki; nice Allah dostları hayatlarında faydalı oldukları halde vefatlarından sonra, onun bıraktı?ı yol müntesipleri tarafından yanlı? telakki edilmi? ve sonraki nesillere bu yanlı?lıkla aktarılmı?tır. Ben bu anma törenleri gibi hizmetlerle Abdullah Farukî Hazretlerini yakînen tanımı? ve onun yolunu en do?ru ?ekilde anlamı? birinci nesilden, sonraki nesle

Yolunu bu güzellikle aktarmayı hedefliyorum. Yıllar sonra bu yoldan istifade edecek olan bir insanın da Efendi Hazretlerini, onu hayatlarında anlayanlar gibi tanımasını arzu ediyorum.

Abdurrahman - Efendim bizleri aydınlattı?ınız için te?ekkür ederiz. Rabbimiz bizi sevdiklerinden ayırmasın...amin
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • emre

    bu yol aşk yoludur bu yolda allah hepimize yardimci olsun

  • Habib ŞAHİN

    Bu cemaatle ve bu insanlarla yeni tanışmış olduğum halde gercekten herkesın sevgısını guzel bır sekılde gonlume yerlestırdım..allah doğru yoldan ayırmasın inşaallah allah yardımcınız olsun...

  • rabia atak

    muzaffer yalçın bey sizin çalışmalarınızı gönülden tebrik ediyor ve eğer kabul edilirsem internet aracılığı ile bir roportaj istiyorum selam ve dua ile

  • muhammet

    FARUKİ HZ;LERİNİ YENİ TANIDIM GERÇEKTEN HAKİKİ BİR MÜRŞİD RABBİM ONDAN RAZI OLSUN KARANLIK KALPLERİ AYDINLATTIGI İÇİN NUR İÇİNDE YATSIN CENNETTE PEYGAMBERLERE KOMŞU OLUR İNŞALLAH AMİN.

  • ZAFER KARACA MUSTAF

    ALLAH RAZI OLSUN KENDİSİNDEN KENDİNİ GÖRMEK NASİP OLMADI AMA NASIL GÖRECEGİMİDE BİLMİYORUM BEN DE SİZLERLE TEKRAR BİR OLMAK İSTİYORUM YARDIMCI OLURSANZ ALLAH RAZI OLSUN .

  • ömer cesur

    muzaffer efendimden allah razı olsun rahmetli mübarek efendimizi çok iyi anlatmış kendisinden allah razı olsun

7 kişi yorum yazdı.