Özlenen Rehber Dergisi

77.Sayı

Hikem-i Farûkiyye'den Erkânı Tasavvufa Dair Seçmeler...

Abdullah Fârûkî El-Müceddidi (rh.a)’den ÖğütlerTASAVVUFÎ EĞİTİMMürid, mürşidinin hâllerine içten ve dıştan da îtirâz etmemeli ve “Ancak Cenâb-ı Hakk’a mürşidimin vâsıtası ile kavuşabilirim.” demeli ve onun sohbetine mutlaka devâm etmelidir. Hz. Ebû Bekir (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hiçbir sohbetini kaçırmamıştır.Yolu Kur’ân ve Sünnet’e uygun olmayan mürşidinin hâli ve yaşantısı günahlara taşıyorsa ve o hâllerine tevbe etmiyorsa, o zaman o mürşide tâbî olmamak lâzımdır.Fakat sehven veya yanlışlıkla küçük günah ve hatâlara düşerse ve onları anladığı zaman veya îkaz edildiği zaman tevbe edip günah ve hatâlarından dönerse o mürşidin hâlinde beis yoktur. Çünkü bâzı Peygamberlerden de zelleler sudur etmiştir. (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), “Râbıta-i Şerîfe”, İslâm’da Zikir ve Râbıta, FİAV Yayınları, Ankara, 1997, s. 52.)Tasavvuf yolunda günahlarına tevbe edip ders alan kişi küçük bir velîdir. Bütün insanlara karşı sevgi oluşturup, kendini onlardan aşağı gördüğü zaman orta bir velîdir. Ancak bir üst makama yükselebilmesi için bu zikirlere devâm etmeli; Pazartesi-Perşembe/haftanın iki günü oruç tutmalıdır. (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s. 77)Velâyet derecesine ulaşıp veliyyullah olabilmek için mürid olmalıdır. Yâni kendi irâdesinden çıkıp, bir mürebbînin terbiyesinde azgın nefsinin terbiyesi ile uğraşmalı, o mürebbînin gösterdiği metodlarla “nefs-i emmâre” tâbîr edilen hayvânî sıfatlardan (kibir, şehvet, haset, kin, cimrilik, riyâ ve buna benzer diğer kötü sıfatlardan) da arınıp Peygamber Efendimiz’in ahlâk-ı hamîdeleri ile muttasıf olmalı, onunla bezenmelidir. (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), “İslâm’da Velî Kavramı”, İslâm’da Zikir ve Râbıta, FİAV Yayınları, Ankara, 1997, s. 165.)SEVGİSevgi konusu ehemmiyetli bir konudur. Çünkü îmânın temeli sevgidir; seven îmân eder. Gerçek sevgide ölçü ise; en çok Allah’ı sevmek, daha sonra da O’nun Rasûlü Hazret-i Muhammed (s.a.v.)’i, diğer Peygamberleri, Ehl-i Beyt’i, Ashâb-ı Kirâm’ı, Evliyâullâhı, anne-baba, çoluk-çocuk ve bütün mü’minleri sevmek gerekmektedir. (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), Zâhirî ve Bâtınî Edebler, FİAV Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2000, s. 7.) RÂBITAEy Allah yolunun yolcusu! Sana gereken odur ki; mürşid-i kâmilin sûretini hayal hazînende tutup onunla kalbine yönelesin, tâ ki kendinden geçip kayboluncaya kadar. Çünkü ârif-i billâh zâtların kalpleri tevhîd yuvası, gönülleri ise aşk okyanuslarıdır. Onlara yaklaş ki onlardaki ilâhî tecellînin esrârı sana da sirâyet etsin. Nasıl ki güzel kokucunun dükkânındaki kokular insanın üstüne siner ve yine aynı şekilde çevremizdeki tütün kokuları da içmediğimiz hâlde üzerimize sinerse Allah (c.c.) dostlarının güzel hâlleri de bize sirâyet eder. (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), “Râbıta-i Şerîfe”, İslâm’da Zikir ve Râbıta, FİAV Yayınları, Ankara, 1997, s. 65.)ZİKİRNice zâtlar semâ ve raks ederek nefislerini terbiye ve tezkiye etmişlerdir. Bu zât-ı muhteremler, milyonlarca insana İslâm’ı tebliğ ederek irşâd etmişlerdir. Bu zâtların vefâtlarından sonra asırlar geçmesine rağmen, her yıl yüzlerce kâfir bu zâtların vâsıtasıyla îmanla müşerref olmaktadır. Bunlar gözümüzün önünde cereyân eden hâdiselerdir.Güneşten de açık ve parlak olan bu gerçekleri göremeyen, kendilerini ulemâ sayan ve kendilerine mürşid-i kâmil süsü veren, baba veya kayın baba mîrâsına konan icâzetsiz müteşeyyıhlar, kin ve hasetlerinden okuduklarını anlamayan ve kendilerini âlim sanan câhiller, apaçık nasları bile anlamaktan âciz ve kendi keyiflerine göre te’vîl ederek dalâlete düşen ve kendilerine tâbî pak ve mâsum insanları da karanlığa sürükleyen insanlar, Allah’ın ve Rasûlullah’ın helâl kıldığına haram diyerek küfre düştüklerini bilmiyorlar mı?Cenâb-ı Hakk bu şekilde hareket edenler hakkında şöyle buyurmaktadır:“Diliniz yalana alışmış olduğu için ‘Şu haram, bu helâl’ demeyin. Zîrâ Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise, şüphesiz saâdete erişemezler.” (Nahl Sûresi 16/116) (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), “İslâm’da Zikir ve Semâ”, İslâm’da Zikir ve Râbıta, FİAV Yayınları, Ankara, 1997, 47-48.)SÜNNETİ İHYÂTasavvufa yönelen bir mü’min, Peygamber Efendimiz’in Allah’ın kulu olduğuna inanıp Allah’tan sonra en çok Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i sevdikten sonra sünnetlerini ihyâ etmeye çalışmalı, adı anıldıkça O’na salavât getirmelidir. O’nun sünnetini bize kadar ulaştırmada ilk halka olan Ashâbını, Ehl-i Beyti’ni ve Ezvâcını da hayırla yâd etmeli, adları anıldıkça “Allah onlardan râzı olsun!” demeli, her duâsına O’nu, Ashâbını, Ehl-i Beyti’ni, Ezvâcını, bütün ümmetini dâhil etmelidir. Âile efrâdını da Cenâb-ı Allah’ın, Efendimiz (s.a.v.)’in, Ehl-i Beyti’nin ve Ezvâcının sevgisiyle yetiştirmelidir.Bir sâlik, akîdesini ehl-i sünnet akîdesine göre düzelttikten sonra Kur’ân-ı Kerîm okumayı ve ilmihâl bilgilerini öğrenmeli, bunların yanında sürekli olarak Efendimiz’in hadîslerini ve Sahâbe hâllerini, onların güzel ahlâklarını öğrenmeli ve tatbîk etmelidir. Özellikle namaz kılarken namazın farz, vâcib ve tâdîl-i erkânı ile birlikte sünnet ve âdâbına da çok dikkat ederek sünnet yoluna uymalıdır.Her gün Kur’ân-ı Kerîm, hadîs-i şerîf ve ilmihâl kitapları okumayı alışkanlık hâline getirmelidir. Bunu, ibâdet için câmi ve mescitlere gittiğinde de yapmalıdır. Yâni namaza daha vakit varsa, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs okumalıdır. Vaaz varsa onu dinlemelidir. Bunları yapmazsa, bu vakti zikir, istiğfar ve salât-ü selâm getirerek de değerlendirebilir. (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), “Sünnet-i Seniyye ve Resûl’e İttibâ”, Özlenen Fark, Yıl: 4, Nisan, 2000, sayı: 45, s. 3-4.)EHL-İ BEYT Kalplerinizi Ehl-i Beyt muhabbetiyle tenvîr ediniz. Çünkü Ehl-i Beyt, varlık âleminin parlayan nurları ve gönüllerin ziyâlı yıldızlarıdır. Allah, kimin hakkında hayır murâd ederse ona, Peygamberi’nin Ehl-i Beyti hakkındaki vasiyetine sarılmayı nasîb ederek onları ona sevdirir. (...) Ehl-i Beyti dâimâ kendinize takdîm ediniz, kendinizi onlara değil... Onlara yardım ve ikramda kusur göstermeyiniz ki, bu muâmelenizden hayır ve menfaat göresiniz. (A. Fârûkî el-Müceddidî (k.s.), Ehl-i Beyt ve On İki İmamlar, FİAV Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1999, s. 21-22)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.