Özlenen Rehber Dergisi

72.Sayı

Kur'an'ın Gölgesinde...

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 72. Sayı
GÜNAHIN AÇIĞINI DA, GİZLİSİNİ DE TERK EDİN! وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ ﴿“Günahın açığını da, gizlisini de terk edin. Muhakkak ki günahı kazananlar, mutlaka irtikab ettikleri şeyden dolayı cezalandırılacaklardır.”(el-En’âm, 6/120)Bu âyet-i kerime, haram kılınan şeyler ve bunların tamamen terkedilmesi hususunda genel bir hüküm beyan eden cevâmiu’l-kelim bir ifadedir. Mana itibariyle bu âyete yakın diğer iki âyette ise şöyle buyrulmaktadır:“De ki: Rabbim ancak kötülükleri, onlardan zahir olanı da, gizlice yapılanı da ... haram kılmıştır.” (el-A’râf, 7/33) “Ve kötülüklere, onlardan alenî olana da, gizlice olana da yaklaşmayınız...” (el-En’âm, 6/151)En’âm sûresindeki bu âyet-i kerimeyle ilgili olarak Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan daha kıskanç (yani mü’minleri Allah’tan daha çok kötülüklerden koruyan) hiç kimse yoktur. Bu sebeple kötülükleri, onlardan açık olanı da, gizli olanı da haram kılmıştır. Allah’tan daha fazla methi (övülmeyi) seven kimse de yoktur. Bu sebeple kendisini (Kur’ân’da) medhetmiştir.” (Buhârî, Tefsir, 6/7) ذَرُوا Bu kelime terk etmek, bırakmak manasına gelmektedir. الْاِثْمُ “İsm” kelimesi lügatte, çirkin görülen şey manasına gelmektedir. Şer-i şerifte ise, ister büyük ister küçük olsun, mutlak manada günah, şeriate uymayan her türlü kötü fiil manasına gelir.Rasûlullah (s.a.v.), ‘ism’i şu şekilde tarif etmiştir: “...İsm (yani günah) ise, göğsünde (yani kalbinde günah olabilmesi bakımından sıkıntı ve) tereddüt uyandıran ve başka-larının ona muttali olmasından (bilmesinden) hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, el-Birru Ve’s-Sılatu Ve’l-Âdâbu, 5)Bu âyette ise “ism” kelimesi; günahı gerek¬tiren her şey manasına gelmektedir. ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ Bilmelidir ki, “gizli ve açık” gibi tabirler kullar için sözkonusudur. Allah (c.c.) için bu gibi tabirler ve sınırlardan bahsedilemez, muhaldir. O’na, her şey ayan beyan açıktır. Allah (c.c.), bu tabirleri kullar için kullanmıştır.Âlimler, bu tabirden maksadı şu şekilde izah etmişlerdir:1- Bu âyette muayyen bir günah kastedilmiştir. Günahın ne olduğu hususunda ise farklı görüşler vardır:a) Şirk: Burada günahtan maksat şirktir. Dolayısıyla mana; “şirkin açığı ve gizlisinden sakının” şeklinde olur. Şirkin, günahların en büyüğü olduğunda şüphe yoktur.b) Fuhuş: Süddî ve Dehhak’a göre günahın açığı, cahiliye devrinde olduğu üzere fuhuş yapmak için bayrak asıp bunu açıkça ilan eden kadınlarla zina etmektir. Günahın gizlisi ise, bir kısım kadınları dost edinerek gizlice zina etmektir. Bu hususta Dahhâk şunu söylemiştir: “Cahiliyye ehli, zinayı gizli yapıyor ve gizli olduğu sürece bunun helâl ol¬duğunu düşünüyorlardı. Bunun üzerine Allah, onun gizlisini de, aşikârını da haram kıldı.” (İbn-i Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân An Tefsîri Âyi’l-Kur’ân, c.9, s.518)c) Mahremlerle evlenmek ve zina: Saîd b. Cübeyr, günahın açığının; kızkardeş, anne, babanın hanımı, aynı anda iki kızkardeşi nikâhlamak gibi Allah’ın evlenmeyi haram kıldığı kadınları nikâhlamak, günahın gizlisinin ise; zina olduğunu söylemiştir.d) Kâbe’yi çıplak tavaf etmek: İbn-i Zeyd’e göre ise, açık günah; Kâbe’yi tavaf ederken soyunmak ve avret mahallini örtecek bir şey giymemektir. Zira cahiliyet döneminde böyle yapmaktaydılar. Gizli günahtan maksat ise zina etmektir.2- Tercih edilen görüş; her nevi günah: Âyeti belirli bir günaha tahsis eden bu görüşler kabul görmemiştir. Müfessirlerin çoğunluğu, buradaki günahtan maksadın belirli bir günah olmayıp haram kılınan her şey hakkında olduğunu söylemiştir. Zira lafız umumidir. Tercih edilen görüş de budur. Müfessirler, “günahın açığı ile gizlisi” tabiri hakkında ise şu açıklamalarda bulunmuşlardır:- Katâde ve Rabî’ b. Enes’e göre bu tabirden maksat: “Günahın azı ve çoğu, gizlisi ve açığıdır.”- Mücâhid de bundan maksadın gizli ve açıkta Allah’a isyan olduğunu söylemiştir.- Yine Mücahid’den nakledildiğine göre bundan maksat, kişinin yaptığı günahlar ve bu yaptıklarına niyet etmesidir.- İbnu’l-Enbarî de bundan maksadın gizli-açık, büyük-küçük her bakımdan günahı terk etmek olduğunu söylemiştir.Günahın gizlisi de açığı da birdir!Bazı âlimler âyetten muradın; günahın açığının da gizlisinin de bir olduğunu ve gizlice işlemekle bir günahın günah olmaktan çıkmayacağını ifade etmek olduğunu söylemişlerdir.Bir kimse bir günahtan zahirde kaçındığı halde gizlide ondan sakınmadığı zaman, bu hal onun, bu günahtan kaçınmasının Allah’a kulluk ve taattan dolayı olmayıp, insanların kınamasından korktuğu için olduğuna delalet etmektedir. Bu ise son derece yanlıştır. Çünkü insana, insanların kınaması Allah’ın görmesinden, azabından daha tesirli oluyor ise, böyle bir kimsenin nifakından ve küfre düşmesinden korkulur. Ama hem zahirde hem de gizlide, her türlü günahı terkeden kimsenin durumu ise, onun bu günahları ancak Allah Teâlâ’nın rızası için terkettiğini gösterir.Amellerde ihlasın önemi:Bazı âlimler de şöyle demiştir:“Günahın açığını terk edin” ifadesinden murat, “günaha yeltenmekten ve işlemekten nehyetmek”tir. Günahın batınını terk etmekten murat ise, zahiren günahtan uzaklaşmanın sebebinin sırf Allah’tan haşyet ve O’nun rızasının olmasıdır. Şayet kişiyi günahtan uzaklaşmaya iten sebep Allah rızası olmaz ve sırf insanlardan korktuğu, ayıplamalarından çekindiği için günahı terk ederse, işte bu günahın gizlisi, yani gizli şirk olan riyadır. Bu durumda kul, zahiren günahtan uzak durmuştur; ancak riya yaptığından dolayı ayrı başka bir günah işlemiş olmaktadır. İşte bu günah, uzak durduğu günahın iç âlemde ortaya çıkan bir parçası, uzantısıdır.Kalbî hastalıklar, gizli günahlar cümlesindendir.Diğer bazı âlimler, “günahın açığı” ifadesini, azaların amelleri; “günahın gizlisi” ifadesini ise; kibir, hased, ucup, kin, buğz, su-i zan gibi sair kalbî hastalıklar şeklinde açıklamışlardır.Günümüzde yaygın olarak görüldüğü üzere, bazı insanlar, “kulun, kalbindeki kötülüklerden, hastalıklardan amele dökülmediği sürece sorumlu tutulmayacağı”nı söylemektedirler. Bunu dillendirmeseler de hayat tarzları, din telakkileri, düşünce itibariyle bu anlayışta olduklarını göstermektedir. İşte bu âyet-i kerime onların bu düşüncelerinin yanlışlığını ortaya koyan delillerden birisidir. Zira Cenâb-ı Hak, bu âyetle, günahın her çeşidini yasaklamıştır.İslâm ulemâsı, günah işlemeye azmedip fiiliyata dökmek için sebeplere başvurduğu halde Allah’ın kendisine fırsat vermediği bir kişinin, işlemeye fırsat bulamadığı günaha azmetmesinden dolayı sorumlu olacağını ifade etmişlerdir. Kalbe vesvese kabilinden gelen kötü düşüncelerden dolayı ise; kişi nefret ettiği, peşine düşmediği, işlemeye azmetmediği müddetçe sorumlu değildir. Kalpte meydana gelen amellerin bir yönden hükmü bu şekildedir.Diğer yönden ise; kullar, kalpte var olan kibir, haset, cimrilik, ucup, kin, su-i zan gibi hastalıklardan sorumludur. Bu fena hallerden bir an evvel kurtulmalıdırlar. Ancak bu hallerden kurtulabilmenin yolu, evvela bu fena hallerin mahiyetini yani ilmini öğrenmekten geçer. Nasıl ki, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi dinin emirlerinin ilmini öğrenip bunları yapmak ve yasaklarından kaçınmak her mükellefin üzerine farz ise, kalbî hastalıkların ve çirkin ahlâkların ilmini öğrenip bunlardan temizlenmek de aynı şekilde farzdır. İzahına çalıştığımız bu âyet-i kerime buna delalet ettiği gibi, zikri burada mümkün olmayacak kadar çok âyet ve hadisler dahi buna işaret etmektedir.Tarihten bu yana beşerî kanunlar hep, insanları ve toplumu sadece zahirî fesattan korumayı amaçlamışken, İslâm dini gerek zahir gerek batın tüm çirkin hal ve ahlâkların, fesadın yolunu tıkayacak düsturlar koymuştur. Zira azalar, fesat ve salahta kalbe bağlıdır. Bu sebeple kalpte meydana gelen günah, azaların günahından daha önce meydan gelir, daha ehemmiyetlidir.Günahları şeriat belirler:Bazı âlimler; “zahir günah, isterse gizli yapılsın kötülüğü açık olan fiildir. Gizli günah ise, isterse açıktan yapılsın kötülüğü gizli olup günah olduğunun anlaşılması bir delil ve habere dayanan fiildir.” demişlerdir.Allah’ın yasakladığı her şey, açıktan herkesin anlayabileceği fiiller değildir. Herkesin idrak edemeyeceği, fenalığı gizli fiiller de vardır. Bunlar ancak şeriatin haber vermesi ve Allah ve Rasûlü’nün irşadı ile bilinebilir. İşte bu nedenle: “Günahın her çeşidinden kaçınmak, ancak Kur’an ve Sünnet’e tutunmakla mümkündür.” kaidesi konmuştur.Günahın tahdidinde, insanların biçare akıllarıyla verdikleri hükümlere itimat edilmez. Bugün birçok harama helalmiş gibi abanan ve: “Zaman bunu gerektiriyor, artık yapmayan kalmadı, herkes yapıyor!” vs. gibi batıl sözler sarfeden insanların görüş ve düşünceleriyle dinî hükümler tayin edilmez.Şüphelilerden de sakınmalıdır:Açık helallerle açık haramların arasında bulunan şüpheliler de gizli günaha dâhil edilebilir. “Seni şüpheye düşüreni, seni şüpheye düşürmeyene bırak!” (Nesâî, Âdâbu’l-Kudât, 11) hadisinin delaletince, dinin muhafazası için bunlardan da sakınmak gerekir. اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ“İktiraf” kelimesi, ‘kesbetmek, kazanmak’ manasına gelir.Zahirde bu ifade, Allah’ın günahkâr kimseyi mutlaka cezalandıracağına delalet etmektedir. Ancak bu hükümden, tevbe eden günahkâr mü’minler müstesnadır. Tevbeleri kabul dildiği takdirde Allah, onları cezalandırmayacaktır. Âlimlerimiz buna ilave olarak şunu da belirtmişlerdir: “Allah, tevbe etmediği halde günahkâr bir kulu da affedebilir, cezalandırmayabilir.” “Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ondan başkasını, dileyeceği kimseler için bağışlar.” (en-Nisâ, 4/48) âyeti buna delildir. * * *Bir mü’mine yakışan, günahın her türlüsünden kalbini ve azalarını arındırmasıdır. Takva ancak bu şekilde elde edilebilir. İbn-i Ömer (r.a.) “Kul, göğüste (yani kalbinde günah olabilmesi bakımından sıkıntı ve) tereddüt uyandıran şeyi terk etmediği müddetçe takvanın hakikatine ulaşamaz.” (Buhârî, Îmân, 1) buyurmuştur.Rasûlullah (s.a.v.) kendisine, hicretin mahiyetinden soran bir kimseye onu şöyle tarif etmiştir: “Hicret, kötülüklerden onlardan açık olanından da, gizli olanından da uzaklaşman, namaz kılman, zekât vermendir. (Bunları yaptıktan) sonra sen (yaşadığın) yerde ölsen dahi muhacir olursun.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, s.538, h.no:7095)Yazımızı Efendimiz (s.a.v.)’in bir duasıyla bitirmek istiyoruz:“Allah’ım! Bizi kötülüklerden, onlardan açık olanın da, gizli olanın da uzaklaştır.”(Ebû Dâvûd, Salât, 182)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.