Özlenen Rehber Dergisi

72.Sayı

Diyâr-ı Ehl-i Beyt Mısır Yolcuğundan İdrâke Yansıyanlar

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 72. Sayı
Allah’a sonsuz hamd ü senalar olsun, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e de salât ü selâmların en güzeli olsun inşallah.Allah’a hamdlerin en güzeli olsun ki Rabbim lütfetti, Ehl-i Beyt efendilerimizin birçoğunun bulunduğu Kahire’ye yolculuğumuz oldu.Mısır’daki başta Ehl-i Beyt efendilerimiz olmak üzere birçok âlim ve sâlih insanların makamlarını ziyaret etme imkânı buldum. Mübarek Efendim, ziyaretlerine İmam Şâfiî (rh.a.)’ten başladığı için ben de ondan başladım. Rahmetli Efendim’in takip etmiş olduğu sırayı takip ettim elhamdülillah.İmam-ı Şafiî (rh.a.) efendimizin kabrini ziyaret ettik, Kahire’de metfun elhamdülillah. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in; “Kureyş’ten çıkan bir âlimin yeryüzü tabakalarını ilmiyle dolduracağını.” (B.k.z., Tayâlisî, Müsned, c.1, s.159, h.no:307; elHatîbü’l-Bağdâdî, Târih-i Bağdâd, c.2, s.60) haber verdiği, bu vasfın üzerinde izhar olduğu Kureyşî bir âlimdir, Ehl-i Beyt’tendir, Rasûlullah Efendimizin neslidir elhamdülillah.Yine büyük muhaddis ve fakihlerden İbn-i Hacer el-Askalânî hazretlerinin kabrini ziyaret ettik. Kabirleri cennet bahçesi... Sanki hayatta iken hiç kıymet vermedikleri dünya yaşantısını ortaya koyarcasına dünya ziynetlerinin şaşaasından uzak bir mekânda. Rabbânî âlimler olarak; Allah’a itaat etmiş, Allah’ın Rasûlü’ne Kur’ân’da, tefsirde, hadiste hizmet etmiş, âlimlik vasfı ile Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e varis olma şerefini kazanmış nadide insanlardır onlar. Allah’ım şefaatlerine mazhar etsin inşallah.Allah’a hamd olsun. Orada en başta Ehl-i Beyt’in büyüğü olarak Hz. Hüseyin (r.a.) efendimiz var. Rasûlullah Efendimizin torunu, Hz. Ali ve Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ (r.anhümâ) efendilerimizin Cennet Seyyidi (B.k.z., İbn-i Mâce, Mukaddime, 118) olan evladı Hüseyin Efendimizin mübarek başının bulunduğu kabr-i şerifleri de oradadır, ziyaret ettik elhamdülillah. Malumdur ki Hüseyin Efendimiz Kerbela’da şehit edildikten sonra mübarek başı bedeninden ayrılmış idi. Mübarek başı önce Şam’a götürüldü. Fâtıma isminde bir mü’mine hanım Hüseyin Efendimizin mübarek başını, bu zulmü ona yapanların elinden alıyor ve eziyet etmesinler diye oradan Mısır/Kahire’ye kaçırıyor.Mübarek Efendim Abdullah Fârukî hazretleri de Kahire’yi ziyaret etti. Kendisiyle beraber bulunan kardeşlerimiz Mübarek Efendim’e: “Efendim, böyle böyle bir hadise cereyan etmiş, Hüseyin Efendimiz’in mübarek başını buraya getirip defnetmişler, böyle bir rivayet var.” demişler. Mübarek Efendim murakabe hâline dalıyor ve yarım saat kadar o hâl üzere bekliyor. Sonra yanında bulunan kardeşlerimize: “Allah (c.c.), Hüseyin Efendimizin bedenini de nurdan ikmal etmiş, tamamlamış elhamdülillah!” diyor ve teyit ediyor.Allah’a hamdlerin en güzeli olsun ki sonrasında Hüseyin Efendimizin kız kardeşi Hz. Zeynep (r.anhâ) annemizi ziyaret ettik. Kerbela Savaşı’nda o da Hz. Hüseyin Efendimizin yanındaydı. Şehit edilmeyenlerden bir tanesi de o idi; ama sanki onun kahramanlığı da Hüseyin Efendimiz gibiydi elhamdülillah. Hanımdır; ama Yezid’in karşısında Rasûlullah Efendimizin nesli olarak dimdik ayakta durmuş, başını eğmemiştir. Allah’a hamdlerin en güzeli olsun. Mısır’a ilk gittiğim sene kardeşlerimle beraber Hz. Zeynep annemizin huzurunda oturduk, Cenâb-ı Hakk’ı zikrettik elhamdülillah. Hikmet o ki oraya geldiğimiz zaman Allah (c.c.) bize kuvvetli bir zikrullah nasip etti ve oradaki Mısırlılar da bu zikre katıldılar. Aslında kısa durup çıkacaktık; ama Mübarek Efendimin işlediği o ameli Allah’ım bizlere de işlemeyi nasip etti. Cenâb-ı Hakk’a sonsuz hamd ü senalar olsun.Yine Ehl-i Beyt’ten Zeynel Abidin Efendimiz var, Hz. Hüseyin Efendimizin oğlu. O da Kerbela’da idi. Hasta olduğundan dolayı şehit edilmeyenler arasındaydı.Mısır’a ilk ziyaretimde kabr-i şerifleri inşaat hâlindeydi. Büyük bir mescit inşaatı başlamıştı. Orada kalan kardeşlerimiz dediler ki: “Efendim, bu bölge Kahire’nin fakir bir bölgesidir. Zeynel Abidin Efendimizin, o âdil, âbid insanın kabri tozun toprağın arasında kalmıştı. Rahmetli Efendimiz buraya geldiği zaman bu hâli görünce çok müteessir olmuş ve çok gözyaşı dökmüştü. Onun kabri başında: ‘YÂ Rabbi! Rasûlullah’ın evladını, torununu bu sıkıntılı ortamda bırakma, burayı ihya eyle!’” diye dua buyurmuşlardı.”Allah’a hamdlerin en güzeli olsun, Mübarek Efendimin duasının bereketine bu gittiğimizde gördük ki oraya büyük bir mescit yapılmış. Mübarek Efendim de işte o eşsiz Ehl-i Beyt neslindendir. Allah’a hamdlerin en güzeli olsun.Zeynel Abidin Efendimiz, aynı babası Hüseyin Efendimiz gibi zulme karşı hakkı muhafaza etmek için gayret etmiş ve canını vermekten de çekinmemiştir. Çok âbid, çok faziletli ve ilim bakımından da yaşadığı zamanın en üstünlerindendi.Hz. Ali Efendimizin Hz. Fâtıma annemizden değil de diğer bir eşinden olan oğlu Hz. Muhammed Hanefî’yi de ziyaret ettik. Onu sabahları virdlerimizden sonra okuduğumuz hatme duamızda anıyoruz.Hz. Râbiatü’l-Adeviyye annemizin kabri de oradadır. Onu da ziyaret etme imkânı bulduk. Allah’a hamd olsun.Hz. Hüseyin Efendimizin kızı Ümmü Gülsüm annemizin kabri de oradadır; fakat bu kabirlerin çoğu köhne yerlerdedir. O yüzden gözlere değil de ancak gönüllere hitap eden bir kuvvet ve bunu tanıyanların istifade edeceği bir haldedirler. Dünyalık arayanlar zaten istifade edemezler. Annemizin kabri öyle bir yerdeydi ki; kapısının önünde kâğıtlar, çöpler birikmiş. Orayla ilgilenen yanda bir komşu kadın var, onu çağırdılar ve kapıyı da o açtı. Ehl-i Beyt’i ziyaret ederken kalplere Ehl-i Beyt’in kıymetine gölge düşüren düşüncelerin gelmesinden endişe ederek şöyle söyledim. “Biraz önceki o kadının kapının önünden toplamış olduğu çer çöp, kâğıt vs. var ya; Ehl-i Beyt, cennet ehli, cennet seyyidleri iken Cenâb-ı Hak katında onlara nispetle bizim durumumuz kapılarındaki şu çer çöp gibidir.” Onlar, Allah’ın nezdinde en büyük şeref ve izzetin sahibidirler elhamdülillah.Allah’a hamd olsun, Cenâb-ı Hak lütfetti, orada da zikrullah sohbeti nasip oldu. Orada Rabbimizi zikrettik. Cenâb-ı Hakk’ın zikrinin kuvveti ile kalplerde meydana gelmesinden endişe ettiğim düşüncelerden Rabbim bizleri muhafaza etti.Sonra İmam Buhârî ve İmam Müslim’in hocası İmam Leys bin Sa’d’ı, Zinnûn-i Mısrî hazretlerini, Hz. Hüseyin Efendimizin kızı Sekîne annemizi, Hz. Hasan (r.a.) efendimizin torunlarından Seyyidetü’n-Nefîsetü’l-İlm annemizi, Sahabe-i Güzîn efendilerimizden Ukbe bin Âmir el-Cühenî (r.a.)’i, büyük müfessirlerden İbn-i Sirîn hazretleri, Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri efendimizin oğlu İsâ’yı ve gerek Ehl-i Beyt’ten, Sahabe’den, Tabiîn’den, Tasavvuf büyüklerimizden, Müfessir, Muhaddis ve Fakihlerden de daha bir çok büyüğümüzü ziyaret etme imkanı bulduk elhamdülillah.Bu ziyaretler ile çok büyük rahmet bulduk elhamdülillah. “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar diridirler...” (el-Bakara, 2/154) hükmü ilâhisini ruhlarımızda yaşadık. Hüseyin Efendimiz manada bizzat teşrif ederek bu ziyaretlerden hoşnutluğunu izhar buyurmuşlardır. Allah’ım şefaatlerine mazhar eylesin inşallah.Efendilerimizin ziyaretlerinden sonra kardeşlerimizden birisi: “Efendim, müsaade ederseniz bir yemek ikram edeyim!” dedi. Bir lokantaya gittik. Fakat içeri girince, oranın dünya ehli insanların bunduğu bir yer olduğunu gördüm. Tabi bütün kardeşlerimizin kalbinde de aynı duygular meydana geldi. Ehl-i Beyt Efendilerimizi ziyaret ederken kalplerde meydan gelen iman ve itaat duygusunun sıcaklığının yerini, bu dünya ehli insanların arasında birden ateşten çıkarılan demirin katılaşması misali büyük bir soğuk aldı. İşte, biraz önce toz toprağın içerisinde ziyaret ettiğimiz büyüklerimizin yanında bu yakınlık halini yaşarken; insanların itibar etmiş olduğu o dünyalık içerisinde ise bu yakınlığın kalplerden ne kadar uzak olduğunu gönlümüzde yaşadık. Cenâb-ı Hak bu iki hâli bir arada yaşattı.Cenâb-ı Hakk’ın rıza ve hoşnutluğu nerede ise Allah’ın rahmeti de oradadır. Senin hoşuna giden değil! İman gözü ile mi baktın da güzel gördün, yoksa nefis gözü ile mi baktın da güzel gördün? Sen kendi aklına göre; “şu yaptığım daha doğru” diyorsun; ama hangi akıl? Allah’a itaat eden akıl mı? Yoksa nefse ve şeytana itaat eden akılla mı bir işe karar veriyorsun?Ve orada Allah (c.c.) şunu da anlamayı bize nasip etti ki, biz büyük rahmet içerisindeyiz elhamdülillah. Mübarek Efendim gibi bir Hak dostunun gönlünden istifade etme nimetini bize açmasıyla, bizi böyle bir nimete gark etmiş elhamdülillah. Çünkü Cenâb-ı Peygamber (s.a.s.) Efendimize ittiba kuvvetini, O’na olan sevginin ve O’nun sünnetine, ahlâkına ittiba etmenin Hz. Allah nezdindeki kıymetini bizzat sadrında, gönlünde, amelinde, ahlâkında yaşayarak bu güzelliklerin kazanılmasında bizlere rehberlik etmiştir elhamdülillah.Mübarek Efendimin bırakmış olduğu düsturların ne kadar manidar olduğunu şimdi daha iyi idrak ettik elhamdülillah. “Yolumuzun esası üçtür” diyordu Mübarek Efendimiz. Birisi, Kur’an. O, zaten değişmez, tevhidin hâkimiyetidir. Bir diğeri, Sünnet-i Rasûlullah’tır ki, bu da Peygamber Efendimizin lisanıyla; “tutunduğunuz zaman asla sapıtmayacağınız bir şeydir” (B.k.z., Muvattâ, Kader, 1) buyurduğu sünnettir. Yine Kur’an ile beraber zikretmiş olduğu, “Muhakkak ben, içinizde (iki) şey bırakıyorum ki, ona (sımsıkı) sarıldığınız takdirde benden sonra asla dalalete düşmezsiniz: Allah’ın Kitabı ve itratım (yani) ehl-i beytim.” (Tirmizî, Menâkıb, 31) buyuruyor. Tevhidin hâkimiyeti, Kur’an, Sünnet-i Rasûlullah’a iştiyakla ittiba ve Ehl-i Beyt sevgisi.Ehl-i Beyt sevgisinde iman vardır. Peygamber Efendimiz buyurmuş (s.a.s.): “İmân yetmiş küsur yahut altmış küsur şubedir. Bunların en efdali ‘lâ ilâhe illallah’ demektir. Bunların en aşağısı ise, yoldan eziyet (verecek şey)leri gidermektir. Hâyâ da imandan bir şubedir.” (Müslim, Îmân, 12) İşte, o şubelerin içerisinden bir tanesi de Ehl-i Beyt’i sevmektir. “Fettebiûnî yuhbibkumullâh/Bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân, 3/31) hükmünün gereği budur. Peygamber Efendimizin hadis-i şerifleri var, buyuruyorlar ki:“Şayet bir kişi Rükn ile Makam arasında durup namaz kılsa, oruç tutsa, sonra da Muhammed’in ehl-i beytine buğzeder bir halde ölse cehenneme girer.” (Hâkim, Müstedrek, Ma’rifetu’s-Sahâbe, 310, c.3, s.161, h.no:4712) “Bizim (yani) Ehl-i Beyt’in sevgisine (sebat ve devamlılık üzere sımsıkı) sarılın. Zira her kim, Allah’ın (huzuruna), bizi sever olduğu halde varırsa, şefaatimizle Cennet’e girer. Canım elinde olan (Allah)’a yemin olsun ki; bizim hakkımıza riayet etmedikçe, hiçbir kula ameli bir fayda vermez.” (Taberânî, Evsat, c.1, s.606, h.no:2230) buyuruyor Allah’ın Nebi’si (s.a.s.).Allah (c.c.) sevmiş, Habib’i sevmiş ve Rasûlullah Efendimiz emretmiş ki: “Allah’ı, nimetleriyle sizi beslediği için sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i beytimi de benim sevgim için sevin.” (Tirmizî, Menâkıb, 32)Seyahatimizin ikinci gününde ise Tanta ve Dussuk isminde iki şehre daha seyahat ettim. Tanta’da Mübarek Efendimin de çok sevdiği, bizlere de sevgisini alıştırdığı Seyyid Hz. Ahmed-i Bedevî (k.s.) efendimiz var elhamdülillah. Peçeli Sultan! Allah veçhine öyle bir tecelli lütfetmiş ki, gören gözün tahammül edemediği bir tecellisini açmış. Yine onun kabri yanında, halifelerinden olup da otuz yıl ona hizmet etmiş Hasan ismindeki halifesini de ziyaret ettik. Bir gün kalbine öyle bir iştiyak gelmiş ki üstadının cemalini görmek istemiş. Ahmed-i Bedevî (k.s.): “Oğlum tahammül edemezsin, canından olursun!” deyince o da: “O cemâle bu can kurban olsun efendim!” diyor. Nihayetinde Mübarek Efendimiz yüzündeki örtüyü kaldırdığı zaman Cenâb-ı Hakk’ın o tecellisine dayanamıyor, ruhunu orada teslim ediyor.Allah (c.c.) onlara öyle bir manevî kuvvet vermiş ki bugün insanlar hâlâ ona hürmeti muhafaza ediyorlar. Mübarek vefat edeli dokuz yüz yıl geçmiş ama halkın üzerinde hâlâ büyük bir tesiri ve sevgisi var.Dussuk şehrinde de İbrahim Dussûkî hazretleri var. Ahmed-i Bedevî hazretleri gibi o da Ehl-i Beyt’tendir.Dussûk şehrinden büyük Nil nehri geçiyor. Nil zaman zaman yatağından taşarak ya da suyu iyice çekilerek kuraklık vb. âfetlere sebep oluyormuş. Halk göç etmeye hazırlanmış.Hz. Ömer efendimiz zamanında suyu iyice azalıp kuraklık yaşanmış. Hz. Ömer efendimiz bir mektup yazıp yanında bir pusulayla Mısır’a göndermiş, bu pusulayı götürün Nil’e atın, demiş. Üzerine şunları yazmış:“Allah’ın kulu ve müminlerin emiri Ömer’den Mısır Nil’ine. Eğer sen kendiliğinden akmakta idiysen, şimdi de akmayıver! Fakat bir ve kudret sahibi Allah’ın emriyle akıyor idiysen, Allah’u Teâlâ’dan dileriz ki, seni akıtıp taşırsın.”Mısırın o vakit valisi olan Hz. Amr (r.a.) pusulayı Nil nehrine attı. Bir sabah nehrin yedi-sekiz metre kadar yükselerek taştığını gördüler. O günden sonra Nil’in bu hareketi, günümüze dek sürüp gelmiştir.” (B.k.z., Hayâtu’s-Sahâbe, Deniz ve Nehirlerin Sahâbe’ye Boyun Eğmesi Bölümü)İşte İbrahim Dussûkî hazretleri döneminde iken de benzer bir hadise oluyor. Nil bu defa da aşırı yükselerek afetlere sebep oluyor. Şu anda metfun olduğu mescidinin bulunduğu yerde tesbihat ile meşgul olurken Nil nehri taşıp ta oralara kadar geliyor. Nil’e: “Buraları terk et, yerine git!” diye emrediyor. Nil tekrar bütün insanların gözü önünde yerine dönüyor. Bir defasında da Nil’den çıkan bir timsah oradaki bir kadının çocuğunu yutmuş. O kadın gelip Hz. Pîr İbrahim Dussûkî hazretlerine şikâyette bulunuyor. O da Nil’in kenarına gidip timsahı çağırıyor ve “çocuğa zarar vermeden onu geri çıkar” diyor. Timsah da çocuğa hiçbir zarar vermeden geri çıkarıyor. Sonra da o timsahı onun duası hürmetine Hz. Allah taş hâline çeviriyor.İşte timsahın taşa dönen bir parçası şu anda Mübareğin türbesinde, duvarın içerisine monta edilmiş, herkesin görebileceği bir şekilde muhafaza altında tutuluyor.Böyle yüksek halleri Hz. Allah (c.c.) bu dostlarına nasip etmiş elhamdülillah. Allah’ım şefaatlerine nail eylesin.Ve’s-selâmü alâ men ittebea’l-Hüdâ.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • MUHARREM ÇETİNER

    YOLUN DAİM OLSUN ŞAHIM AŞKLA FEYZLE DOLSUN ŞAHIM RESULULLAH EVLADIM DESİN SİZİ ÖYLE SEVSİN ŞAHIM.

  • muharrem çetiner

    s.a kıymetli efendim, yazınız kaleminizdeki mürekkepten değil, yüreginizdeki nuru ilahi ile vuku bulmuş elhamdülillah.

  • Dursun Ünver

    efendim ,Rabbım ehlibeyte olan sevgi ve muhabbetinizi kat kat artırır inşallah

  • nurettin GÜNEŞ

    s.a. efendimin bu yazısını okurken ziyadesiyle duygu yoğunluğu yaşadığımı itiraf etmeliyim. özellikle Cenabı hakkın rızasıve hoşnutluğu nerede ise Allahın rahmeti de oradadır... paragrafı beni derin düşüncelere sevketti. Allahım efendimizi başımızdan eksik etmesin onlar olmazsa bizler denizde yönünü kaybetmiş gemi gibi oluruz.hafazanallah nereye sürüklerse oraya akarız.Ya Rabbi!dostlarının idrak ettiklerini anlayacak akıl nasibeyle(amin)

  • hafız adem koç bursa

    muzaffer hocanın cemaatinde değilim fakat kendisini çok seviyorum zaten tarikattaki yoluna hayran kalıyorum evet muzaffer efendinin dusturu belli şeyhinin yaptıklarını harfiyyen yapmak zaten benim şeyhim derki insan itaaatle yol alır o da faruki hz leri vefat etmasiner rağmen bu Onun faruki hz lerinden alıkoymamış rabbim bana da muzaffer hocanın şeyhini nasıl sevdiyse bana şeyhime karşı aynı şevkle ve ak sevmemmi ve itaat etmemi nasip etsin.. selam ve dua ile

5 kişi yorum yazdı.