Özlenen Rehber Dergisi

69.Sayı

Abdullah Fârûkî El-müceddidî (k.s.) ve Hizmet Anlayışı

Mehmet ÖZ Özlenen Rehber Dergisi 69. Sayı
Abdullah Farukî el-Müceediddî hazretleri 11 Aralık 1999’da 63 yaşında ve hayatını adadığı İslâm yoluna hizmet uğrunda hayata gözlerini yuman mümtaz bir insan, bir mürşid-i kâmildir.

Ehlince maruf olduğu üzere mürşid-i kâmiller “Bütün hâl ve işlerinin muradını Allah’ın üzerine aldığı ve yardımında bulunduğu kimselerdir.” (Abdullah Farûkî el-Müceddidî (k.s.), İslâm’da Zikir ve Rabıta, s. 161) Onlar dünyada Allah için yaşar, Allah’ın dinine hizmetten mesut olur, bu gayeden uzak kalmak onları en çok üzen husustur. Kısacası onlarda tebellür eden bu güzel haller, Allah’ın kullarından murad ettiği kulluk örnekleridir. İnsanları Hakk’ın kapısına getirme ve sevdirme onların asıl vazifesi olmakla birlikte, bu hizmet ve sanatlarını icra ederlerken, insanlığa biri birinden güzel nice hizmet anlayışları ve kapıları açarlar.

Rahmetli Üstadımız (k.s.), bu dine hizmet ederken daima “Allah’ım! Ömrümün uzamasını, dünyada fazla kalayım diye değil, Sen’in yoluna daha fazla hizmet etmek için istiyorum” diye dua eden ve ömrünü de hizmete adamış bir vâris-i nebiydi.

İşte biz de, dokuzuncu vefat yılı anısına hazırlanan dergimizin bu özel sayısında, onun, ömrünü üzerine inşa ettiği hizmet anlayışına dair bilgiler vermekle şereflenmek istiyoruz.

Bu makalede okurlarımız, çok çok muhtasar bir halde, ancak öyle sanıyoruz ki ormanın varlığını haber veren bir dal misali maksadı hâsıl eden yöntem ve anlayışlar bulacaktır. Zira dine adanan bir ömrün birkaç sayfa ile sınırlandırılamayacağı açıktır.

Hizmet Anlayışı:

O hizmetinde daima Allah Rasûlü ve fedakâr ashâbını örnek alır, sohbetlerinde de onlardan rivayetlerde bulunurdu. Bir hizmet adamında olması gereken vasfı anlatırken “Sahabeyi sahabe yapan onların fedakârlık ve sadakatidir” buyururlardı.

Bir hizmet adamının hizmete tutuşunu, sahabenin, Allah Rasûlüne biat ederken Rasûlullah’ın elinden tuttuğu andaki hâli üzere tutmasını öğütler ve bu hâli şöyle tarif ederdi: “Evlâdım! Tuttuğun yeri asla bırakma. Elin kopacak ama tuttuğun yeri bırakmayacaksın.”
Rahmetli Efendimizin mütebahhir anlamlara haiz bu tarifleri, hizmet erlerinin, hizmetleri esnasında karşılaşabilecekleri zorlukların olacağını ancak bu zorluklara rağmen hizmetin asla terk edilmemesi gerektiğini ne güzel açıklamaktadır.
Sahâbe-i Celîl Musab b. Umer (r.a.) efendimizin Uhud harbinde iki eli de kopmasına rağmen İslâm sancağını bırakmayıp canını da Allah Rasûlüne atılan okun önüne siper yapması, Üstadımızın yukarıda zikrettiğimiz anlayışını nereden ilham aldığını bize haber vermektedir.
Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretleri tâlib-i irfânı Hakk yoluna sülûk için icazetini, Siirtli Arif-i Billâh Alâaddin Fersâfî (k.s.)’den almıştır. Bundan sonra irşat vazifesini Allah’ın bir emri görmüş ve tertip etmiş olduğu haftalık irşat sohbetlerini hiç terk etmemiştir. Âhir ömründe geçirdiği ameliyattan sonra neredeyse yürüyemez hâle gelmesine rağmen öyle ki evinin merdivenlerini çıkamaz olmuş ancak bu hâline asla şikâyette bulunmamıştır. “Allah (c.c.), dostları için âdetinden vazgeçmez” buyurarak bu meşekkatli hâline rağmen sohbetlere iştirakten geri kalmamıştır. Zikir meclisinde, bir sandalye üzerinde oturak, adeta bir çocuk misali çırpınarak son anına dek Rabbini iştiyakla zikretmiştir.
Onun hizmet anlayışı en geniş anlamda Allah’ın (iman ve itaat) kapısından kaçan kullarını yine Hakk’ın kapısına rücû ettirmek, Allah ve Rasûlünün muhabbetini onların kalplerine nakşetmek olduğu gibi; mescidin tozlarını almak ve ihvan kardeşine bir bardak su ikram etmek gibi çoklarının küçük gördüğü hususları da onun hizmet ufkunun dâhilindeydi. Takip etmiş olduğu, Kâdirî, Hâlidî-Nakşî ve Müceddidî sulûk yolunu Hakkın rahmet ve hidayet kapısı olarak görürdü. Bu ulvî kapıya hizmet eden muhibbânına şu nasihati salık verirdi: “Bu yola, isteyenler değil, Allah’ın istedikleri hizmet eder.”


Onun hizmet anlayışında hizmetin, büyük-küçük diye ayrımı söz konusu değildi. O, hizmetin samimi ve ihlâslı olmasını ister, ihlâsı da; “İhlâs = Aşk + edeb” olarak tanımlardı. “Benim ümmetim tekellüften berîdir” hadis-i şerifi mucibince hizmetleri içten, bitmek bilmeyen bir iştiyak ve asla aksamayan bir tertip - düzen ve ahenk arz ederdi.
Hizmetteki tembellikten Allah’a sığınır ve hizmeti aksatan kardeşlerimize “Şimdi uyuma vakti değil! Yarın mezarda çok uyuyacağız”, “Allah (c.c.)’ın ruhumuzu ne vakit teslim alacağını bilmiyoruz. Öyleyse fırsat var iken Rabbimizin yoluna çok çok hizmet edelim” tembihinde bulunurdu.
Onun yolunun düsturlarından biri de insanların hizmetçisi olmaya talip olmak idi ve kendine hizmet edilmesini beklemenin yanlışlığını her fırsatta dile getirirdi.
“Sen insanı kendine hizmetçi - köle sanma,
Hak için insanın hizmetçisi - kölesi ol.”
vecizesi bu anlayışı yansıtması açısından çok önemlidir. Zira Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) ashâbından biat alırken savaşta dahi olsa insanlardan bir şey istememeyi şart koşmuştur.
Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretleri hizmette öyle bir zevk-i rûhî yaşıyordu ki kendisini “Hadimü’l-Fukara / Fakirlerin hizmetçisi” diye bütün insanların hizmetçisi olarak nitelendirirdi. Ve elbette insanlar, Kur’an-ı Azîmüşşânın ifadesiyle “Allah’a karşı fakirdirler.” Rahmetli Üstadımız gelen misafirlerine bizzat kendisi bu anlayışı hasebiyle hizmet eder, dergâhına gelen misafirlerinin önce karnını doyurur ve Hz. Pîr Abdülkâdir Geylânî efendimizin “Bir insana din anlatmadan önce onun sıkıntısını giderin” nasihatlerini düstur edinmişlerdi.
Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin hizmetlerinin meyvesi yetiştirdiği evlatlarıdır şüphesiz. Zira tasavvuf ilmi hal ilmidir. Ancak bir usta elinden öğrenilebilecek sanat misali, ustanın elinin emeği talebelerine ilmini öğretirken ürettiği sanat eserleri gözükse de maksat ve matlup ondan bu ilmi alışacak varis sanatkârı yetiştirmektir.
Rahmetli Efendimiz yetiştireceği insanları hem zahir hem de batını olarak yetişmesi için çaba sarf eder ve hizmet adamının bu iki vasıfla haiz olmasını isterdi. Bu manada hizmet için kurduğu vakfının isminin “Fârûkîyye Zâhirî ve Bâtınî İlimleri Yayma ve Yardımlaşma Vakfı” olması çok anlamlıdır ki bâtınen dergahlarında mürîdânının nefis, ruh ve ahlâk eğitimleriyle meşgul olurken vakfının da yayın hizmetleri ayağıyla aylık süreli “Özlenen Fark Dergisi” ve “Zâhirî ve Bâtınî Edebler, Fıkhî Risâleler, İslâm’da Zikir ve Râbıtâ, Ehl-i Beyt ve On İki İmamlar” gibi eserler kaleme almıştır. Ayrıca haftalık sohbetlerinde mutlaka hadsi, fıkıh, akaid, siyer ve diğer İslâmî ilimlere dair de dersler yapılmaktaydı.
Hizmet ederken bir eksiğin kalmamasına çok titizlik gösteren Rahmetli Üstadımız yapılan bir işin ciddi ve en güzel bir şekilde yapılmasını isterdi. Onun çoklarınca kavranamayan bu hassasiyeti “Allah için hizmet etme ve ecrini sadece Allah’tan bekleme” anlayışıyla “Evlâdım! Âleme bir bakın, Rabbimizin hangi işi düzen ve âhenkten hâlidir” buyruklarında sarih bir şekilde anlaşılmaktadır.
O, hizmette evlatlarının ufuklarını açar, büyük hizmetlere imza atmaları için “Evlatlarım, bu yolu inşallah dünyaya yayacaksınız” buyurarak hedeflerini âli tutmalarını sağlardı. Onun bu mümtaz hizmet anlayışında nicelikten çok niteliğe değer biçilirdi. Çok çetin ancak bereketli geçen seyr-u sülûkunun neticesinde kendisine irşat görevi lutfedilince Rabbinden istediklerini bir sohbetinde şöyle anlatmıştır:
Rabbim mânen irşada vazifeli kıldığında Beytullah’ı tavaf etmekteydim. Rabbime o an dua ettim: “Allah’ım bana beş yüz koyun değil, üç aslan ver” diyerek yalvardım. Sohbetinde bunları dinleyen bir kardeşimiz: “Efendim! Niçin beş yüz aslan” demediniz, diyerek üç aslan istemiş olmasının hikmetini sual edince “Bu Rabbimin âdetullahına uymaz” buyurmuştur.
Bu çileli ve kutsal yolda mürşid-i kâmillerin, müritlerinin hata ve kusurlarına bakmadan, sabır ve tahammülle hizmetlerini aralıksız sürdürmelerindeki hikmeti ise şöyle izah ederdi: “Şâh-ı Nakşibend efendimiz, ‘biz bunca insanın kahrını bir kişi için çekeriz’ buyururdu.”
Bir ruh mimarı olan Rahmetli Efendimizin hizmet anlayışları ve hizmetlerine dair verdiğimiz bilgilerin, ormanın varlığını haber veren bir dal misali olduğunu makalemizin başında da zikretmiştik. Rabbimiz bizlere o gönül ve hizmet insanı Efendimizi hakkıyla anlamayı ve buyruklarına titizlikle iktida edebilmeyi nasip etsin.

“Allah’ım yolumuzu bu dine hizmet edecek ihlâslı kimselerle takviye eyle.”
A. Farukî el-Müceddidî (k.s.)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • abdullah çetinkaya

    selamaleyküm..cenabı hak razı olsun. çokca istifade edebileceğimiz güzel bir çalışma..her insan okuduğunda kendine bir pay çıkartabiliyor.ve utanıyor.rabbim o anlayışı bizlere versin inş..layık olduğumuzdan deyil ama muhtaç olduğumuzdan istiyoruz..muhabbetle

1 kişi yorum yazdı.