Özlenen Rehber Dergisi

65.Sayı

Hz. Osman B. Affan (r.a.) - İıı

Cihad DOĞAN Özlenen Rehber Dergisi 65. Sayı
PEYGAMBER DOSTU GERÇEK BİR MÜCAHİT; HZ. OSMAN B. AFFAN (R.A.)-III

Fitnenin Ortaya Çıkışı

Hz. Osman (r.a.) on iki sene hilâfet makamında kalmıştır. Bunun ilk altı senesi huzur ve güven içerisinde geçmiş ve hiç kimse yönetimin uygulamalarından şikâyetçi olmamıştır. Sonraki altı senede bazı valilerin sorumsuz davranışları yavaş yavaş bir fitne ve kargaşa ortamının oluşmasına zemin hazırladı. Ayrıca, Endülüs’ten Hindistan hudutlarına kadar çok geniş bir sahayı kaplayan devletin içerisinde, çeşitli din ve ırklara mensup zimmî statüsünde topluluklar vardı. Bunlar, mağlup düştükleri İslâm Devleti’ne karşı her fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı. Yahudi unsuru ise, İslâm Ümmeti’ni parçalayıp yok etmek için İslâm’ın temel prensiplerini hedef almıştı. Müslüman olduğunu iddia ederek ortaya çıkan bir takım Yahudi asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları körükleyip fitne alevini her tarafa yaymaya çalışıyorlardı.

Bunlardan birisi etkili nifak hareketlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ve tam bir fitneci olan Abdullah İbn Sebe’dir. İbn Sebe Yemenli bir Yahudi’dir. O, samimi kimselerin haklı şikâyetlerini kullanarak insanları Hz. Osman’a karşı kışkırtıyordu. Bir taraftan ’ric’atı Muhammed’ (Muhammed (s.a.v.)’in tekrar dönüşü) düşüncesini yaymaya gayret gösterirken, öte taraftan Peygamber’in peşinden hilâfet hakkının Hz. Ali (r.a)’a ait olduğunu ve bunun da Allah tarafından belirlenmiş bir gerçekten başka bir şey olmadığını yayarak daha sonra ortaya çıkacak Şia akidesinin temellerini atıyordu. Onun yaydığı düşüncelere göre Hz Ebû Bekir, Hz Ömer ve Hz Osman (r.anhum), Hz. Ali’nin hakkını gasp etmişlerdi. O, Kûfe, Basra ve Şam’da insanları kışkırtırken, Ebû Zerr’in haklı çıkışlarını da kendisine malzeme yapmaya uğraşıyordu. (İbnü’l Esir, Tarih, III,154; H.İ.Hasan, a.g.e, I, 368–370)

Bir zaman sonra, Muhammed b. Ebî Bekir ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe de, yapmış olduğu atamalardan dolayı Hz. Osman’ı tenkit etmeye başladılar. (İbnül-Esîr. a.g.e., III, 118) Hz. Osman’a yapılan en önemli suçlama, onun kendi akrabalarını valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsanlarda bulunması ve yolsuzluklarını denetleyememesi gibi safsatalardı. (Suyûtî, 174)

Bunun üzerine Hz. Osman (r.a), vilayetlerdeki yönetimler hakkında yapılan dedikoduları ve bunların sebeplerini yerinde incelemek üzere müfettişler tayin etti.

Muhammed b. Mesleme’yi Kufe’ye; Usame b. Zeyd’i Basra’ya; Abdullah b. Ömer’i Şam’a ve Ammar b. Yasir’i de Mısır’a gönderdi. Ammar b. Yasir hariç, diğerleri görevlerini tamamlayarak geri dönmüşlerdi. Hz. Osman (r.a.) haksızlıkları gidermek, filizlenmeye başlayan ve ümmet için büyük sakıncalara sebep olacak olan fitnenin yatıştırılması için yoğun bir gayretin içine girmişti. O, gelen şikâyetleri dikkatle inceliyor, başta Hz. Ali (r.a) olmak üzere Ashab’ın ileri gelenleri ile istişarelerde bulunuyordu. Ancak, Mısır’dan Medine’ye gelip, Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’in gayr-ı meşru uygulamalarını şikâyet eden bir heyetin, dönüşlerinde İbn Ebi Serh’in takibatına uğramaları ve bazılarının öldürülmesi, olayların tırmanmasına sebep olmuştu.

Öte yandan Kureyş’in iki kolu olan Haşimîlerle Emevîler birbirlerine düşman kesilmişlerdi. O sıralarda Mısır’dan birkaç kişi Medine’ye gelerek Hz. Osman’a (r.a.) vali Abdullah bin Sa’d’ı şikâyet ettiler. Halife Hz. Osman, valiyi azarlayan bir mektup yazdı. Gelenler, mektubu valiye ilettiklerinde, Abdullah bin Sa’d, Halife Hz. Osman’ın buyruklarına boyun eğeceği yerde, onları dövdürdü. Dahası şikâyetçilerden biri, dayak sırasında öldü. Bu olay, genel hoşnutsuzluğun su üzerine çıkmasına ve birtakım ayaklanma girişimlerine yol açtı.

Ayaklananlar Basra, Kûfe ve Mısır üzerinden Medine’ye doğru üç ayrı koldan yürüyüşe geçtiler. Ancak, Medine’de Hz. Osman’ı tutanların bir ordu topladıklarını işitince, kentin yakınlarında konakladılar. Gelenler 600 kişiydiler. Duydukları bu haberin doğruluğunu öğrenmek için, Medine’ye birkaç kişilik bir kurul gönderdiler. Bunlar, Medine’de Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’den başka, Hz. Peygamberin mübarek eşi Hz. Aişe (r.a.) ve kentin ileri gelenleriyle görüştüler. Hac amacıyla geldiklerini, ayrıca halka kötü davranan memurların görevlerinden alınmaları için başvuracaklarını, arkadaşlarının da Medine’ye girmelerine izin verilmesini söylüyorlardı. Hz. Talha ve Hz. Zübeyr söylenenlere inanmadılar. Ayaklananlar, kötü amaçlarının ortaya çıktığını görünce Medine’nin dışında bekleyen arkadaşlarının yanına döndüler. Aralarında yeniden bir görüşme yaptıktan sonra, Mısırlılar Hz. Ali’ye; Basralılar Hz. Talha’ya; Kûfeliler ise Hz. Zübeyr’e başvurarak, kabul ederlerse Hz. Osman’ın yerine kendilerini Halife seçeceklerini söyleme kararını aldılar.

Teklif aynı anda üçüne birden yapılacak ve bu güzel insanların sözde iktidar tutkuları kamçılanarak, düşmanlarını parçalayıp güçsüz düşüreceklerdi. Fakat o değerli insanların hiçbir zaman makam mevki sevdalısı olmadıklarını tahmin edemediler.

İsyancılar, Mescid-i Nebi’de namaz vakitlerinde Ebi Serh’in işlediklerini sahabilere şikâyet ediyorlardı. Talha b. Ubeydullah, Hz. Aişe (r.anha) ve Hz. Ali (r.a), Hz. Osman’a giderek, bu insanların haklı isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’i azlederek yargılamasını istediler. Bunun üzerine Hz. Osman, Mısırlılara kendileri için vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b. Ebi Bekir’i istediklerini bildirdiler.

Hz. Osman (r.a.), Muhammed b. Ebi Bekir’i vali tayin etti. O, Mısır’dan gelenler ve bir grup sahabi ile birlikte Medine’den yola çıktı. Medine’den üç günlük bir uzaklıkta yol alırlarken, sanki takip ediliyormuş gibi devesini hızlı sürmeye çalışan bir adam gördüler. Adamı yakalayıp sorguladıklarında İbn Ebi Serh’e bir mesajı yetiştirmeye çalıştığını anladılar. Ona kim olduğu sorulduğunda, bazen Hz. Osman’ın, bazen de Mervan b. Hakem’in kölesi olduğunu söylüyordu. Üzerindeki mektubu açtıklarında mektubun içinde, ’Muhammed b. Ebi Bekir ile falanca falanca... Sana ulaştıklarında onları öldür’ yazıldığı ve bunun Hz. Osman’ın mührüyle mühürlenmiş olduğunu gördüler. Derhal Medine’ye geri dönüp Hz. Osman’ın evini kuşattılar. Hz. Ali, yanına Muhammed İbn Mesleme’yi alıp Hz. Osman (r.a)’ın evine gitti. Hz. Ali (r.a) ona, üzerine kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldığını sordu. Hz Osman (r.a.) böyle bir mektup yazmadığını ve yazıldığından da haberi olmadığını söyledi. Muhammed de Hz. Osman (r.a)’ı doğrulamış ve bu işi düzenleyen kimsenin Mervan olduğunu söylemişti. Yazıyı inceledikleri zaman bunun Mervan b. Hakem’e ait olduğunu anladılar.
O esnada Osman (r.a.)’ın evinde bulunmakta olan Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini istediler. Hz. Osman bunu kabul etmedi. Çünkü onu öldüreceklerinden korkuyordu. Onun evini kuşatan asiler diyalog çağrılarına cevap vermedikleri gibi, suyunu da kesmişlerdi, Hz. Osman’ın fitneyi yatıştırmak ve haksızlıkları gidermek hususunda asilere yaptığı nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir tesiri olmamıştı. Onlar, Hz. Osman’a şöyle diyorlardı: ’Biz seni hilafetten azledene veya öldürene yahut da bu yolda ölene kadar bu işten vazgeçecek değiliz. Eğer sana sahip çıkanlar bize engel olmaya kalkarlarsa onlarla da savaşırız.’ Hz. Osman onlara, Allah’ın üzerine yüklediği hilafet görevini asla bırakmayacağını ve ölümün kendisine bundan daha sevimli olduğunu bildirmiş, ayrıca kendini savunmak için kimseye emir vermediğini eklemişti. (İbnül-Esîr, a.g.e., III, 169-170)

Hz. Osman, asileri şehirden kovup çıkarma yönünde sahabeden gelen teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarına dair kesin söz vermelerini istiyordu. Bir gün kendisini kuşatan asilerin karşısına çıkıp: ’Ali buralarda mı? Sa’d buralarda mı?’ diye sormuş, bulunmadıkları cevabını alınca biraz susmuş ve şöyle demişti: ’Bana su sağlamasını, Ali’ye bildirecek kimse yok mu?’ Bu haber Hz. Ali’ye (r.a.) ulaşınca derhal üç kırba suyu ona göndermişti. Hz. Osman, ne asilerin haksız taleplerini kabul ediyor, ne de asilerle savaşarak onları Medine’den çıkarma tekliflerine olumlu cevap veriyordu. O, Peygamber Şehrinde kan dökmek ve fitneyi ilk başlatan kimse olmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. Hz. Âişe (r.anha)’dan Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle söylediği rivayet edilmektedir: ’Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir. Münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde, onu bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma!’

Hz. Osman, Rasûlullah (s.a.v.)’in bu günler için haber verdiği uyarılara uymaya çalışıyordu. O, şöyle diyordu: ’Rasûlullah (s.a.v.)’in benimle ahitleşmiş olduğu şey üzerinde sabretmekteyim!’ (Üsdü’l-Ğâbe, II, 589; Suyûtî, 170; İbnü’l-Esîr, III, 175)

Asilerin kendisini öldürmeye kararlı olduğunu anladığında, onların böyle bir iş işleyip katillerden olmalarını önlemek için kendilerine, bir müslümanın kanının ancak; zina etme, kasten adam öldürme veya dinden dönme şartları dâhilinde helâl olduğunu hatırlatıyor ve kendisinin bunlardan hiç biriyle itham edilemeyeceğini anlatıp duruyordu.

Vilâyetlerde, Medine’deki karışıklıklar öğrenilince, Hz. Osman‘ı kurtarmak için hazırlıklar başladı. Şam’dan, Kûfe’den ve Basra’dan ona bağlı birlikler hızla Medine’ye doğru ilerlemeye başladılar. Tehlike içinde olduklarını anlayan isyancılar, işi çabucak bitirmek için Hz. Osman Efendimizi öldürmeye karar verdiler. Hz. Ali, isyancıların kararını öğrenince oğulları Hz. Hasan ve Hüseyin’i yeniden Hz. Osman’ı korumakla görevlendirdi. Kendisi de Medine dışında karargâh kurmuştu. Hz. Talha, Zübeyr ve öteki seçkin kişiler de oğullarını Hz. Osman’ın yanına gönderdiler, öte yandan isyancıların Hz. Osman’ı öldürmeye iyice kararlı olduklarını gören Hz. Ali (r.a) onlara: ’Kılıçlarınızı sıyırmayın; sıyırırsanız bir daha kınına koyamazsınız! Unutmayınız ki, Medine’yi koruyan meleklerdir. Eğer onu öldürürseniz, melekler Medine’yi bırakıp giderler! Bir Halife öldürülürse, 30 bin insan öldürülmüş sayılır” diye öğüt verdi.

Hz. Osman’ın Şahadeti

İsyancılar sonraki günlerde bir fırsatını bularak Hz. Osman’ın evini ok yağmuruna tutarlar. Atılan oklardan Hz. Hasan ile Muhammed bin Talha yaralanır. İsyancılar, ok atarak bir sonuç alamazlar. Daha sonra isyancılar halifeyi dışarı çağırırlar. Hz. Osman, zevcesine dönerek şalvarını getirmesini ister. Hz. Osman Efendimiz o güne kadar hep uzun elbise, entari giymiş; hiç şalvar giymemiştir. Hz. Osman’ın mübarek zevcesi bu istek karşısında şaşırıyor ve: “Sen şalvar giymezdin” diyor. Hz. Osman (r.a) zevcesine dönerek: “Benim ölümüm geldi. Bu asiler ordusu beni öldürecekler ve beni öldürdükten sonra sokak sokak sürükleyecekler, sürüklerken edep bölgem açılmasın!” diye şalvar istediğini söyler. Şalvarını giyer ve balkona çıkar: “Ne istiyorsunuz benden!” diye seslenir. O nasipsizlerden biri çıkarak der ki: “Canını istiyoruz!” Bunun üzerine Hz. Osman Efendimiz sorar: “Ben Allah’ın halifesi değil miyim?” İçlerinden biri: “evet” der. “Peki, ben Peygamberin iki kere damadı değil miyim?” İçlerinden biri yine cevap verir ve: “evet damadısın” derler. “O zaman siz beni nasıl öldüreceksiniz!?” der ve tekrar içeri girer. Kur’ân-ı Kerim okumaya başlar. Ve ‘Zalimlere karşı Allah sana yeter’ ayetine geldiğinde uykuya dalar ve Hz. Osman rüyasında Efendimiz’i (s.a.v.) görür, sağında Hz. Ebû Bekir, solunda da Hz. Ömer oturmuş onu beklemektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Osman’a dönerek “Seni aç mı bıraktılar?” diye sorar. Hz. Osman (r.a.) cevaben: “üç gündür oruçluyum ya Rasûlallah” der. Bunun üzerine Peygamberimiz, Hz. Osman’a: “Hadi o zaman ne duruyorsun, gel de orucunu burada aç!” der. Tam o sırada bir ses duyar ve Hz. Osman uyanır. İsyancılar evin kapısını kırıp içeri girmiştir. Hz. Osman Efendimizi oruçlu ağzıyla Kur’ân-ı Kerim okurken bulurlar. Muhammed bin Ebû Bekir, Hz. Osman’ın sakalından tutarak: ’Şimdi seni elimden hiç kimse alamaz!..’ diye bağırır.

Hz. Osman, Muhammed bin Ebû Bekir’in yüzüne bakarak yavaş bir sesle: ’Baban bu halini görse, ne kadar utanır, ne kadar üzülürdü...’ deyince, Muhammed bin Ebû Bekir utancından kaçar. Geriye kalan üç suikastçıdan biri kılıcını çekerek Hz. Osman’a doğru sallar. Eşinin yanında bulunan Hz. Naile Hatun, Hz. Osman’ı korumak için kollarını siper etmek isteyince parmakları doğranır. Bu sefer öbür iki suikastçı Hz. Osman’a saldırır. Biri kılıcını Hz. Osman’ın göğsüne saplarken, öteki de boğazına saldırır. Hz. Osman Efendimiz kanlar içinde, cansız yerde yatıyordur. Hz. Osman’ın kanı, okumakta olduğu Kur’ân’ın üzerine sıçramıştı. Hz. Osman’ın boynundan aşağı akan kan Kur’ân-ı Kerim’de öyle bir ayetin üzerine düşer ki her şeyi açıklamaya yeter. ‘...Onlara karşı Allah yeter...’ (Bakara,137)

Hz. Naile Hatun’un bağırışı üzerine koşan kölelerden biri, suikastçılardan ikisini öldürdü, üçüncüsü kaçmayı başarabildi. Kapıda nöbet bekleyenler de içeriden gelen gürültüleri duyunca, odaya girmişler, fakat geç kaldıklarını görmüşlerdi.

İsyancılar iki gün Medine’ye egemen oldular. Korkusundan kimse sokağa çıkamıyordu. Hz. Osman Efendimizin cesedi iki gün olduğu yerde kaldı. Sonunda Hz. Ali, Hz. Osman’ın gömülmesi için harekete geçti. Ölüyü taşlamak isteyen isyancıları dağıttı. Hz. Osman’ın cenazesi, Medinelilerden ancak 20 kişi tarafından kaldırılarak gömüldü.

Ne acıdır ki, bu değerli Peygamber dostunu, güzel ahlâkıyla meleklerin bile hayâ ettiği, yaptığı hizmetlerle hakkında ayeti kerimelerin indiği, Fahr-i Alem Efendimizin cennetle müjdelediği o güzel insanı, bazı sözde alim kişiler hala anlayabilmiş değillerdir.

Kabri kendisi gibi çok mütevazı bir şekilde Cennetü’l-Baki’dedir. Rabbim o güzel insanların sevgilerini ve şefaatlerini üzerimizden eksik etmesin. Âmin.


SPOTLAR
Hz. Osman’a yapılan en önemli suçlama, onun kendi akrabalarını valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsanlarda bulunması ve yolsuzluklarını denetleyememesi gibi safsatalardı. (Suyûtî, 174)

Hz. Âişe (r.anha)’dan Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle söylediği rivayet edilmektedir: ’Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir. Münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde, onu bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma!’

Asilerin kendisini öldürmeye kararlı olduğunu anladığında, onların böyle bir iş işleyip katillerden olmalarını önlemek için kendilerine, bir müslümanın kanının ancak; zina etme, kasten adam öldürme veya dinden dönme şartları dâhilinde helâl olduğunu hatırlatıyor ve kendisinin bunlardan hiç biriyle itham edilemeyeceğini anlatıp duruyordu.

İsyancıların Hz. Osman’ı öldürmeye iyice kararlı olduklarını gören Hz. Ali (r.a) onlara: ’Kılıçlarınızı sıyırmayın; sıyırırsanız bir daha kınına koyamazsınız! Unutmayınız ki, Medine’yi koruyan meleklerdir. Eğer onu öldürürseniz, melekler Medine’yi bırakıp giderler! Bir Halife öldürülürse, 30 bin insan öldürülmüş sayılır” diye öğüt verdi.

Hz. Osman Efendimiz sorar: “Ben Allah’ın halifesi değil miyim?” İçlerinden biri: “evet” der. “Peki, ben Peygamberin iki kere damadı değil miyim?” İçlerinden biri yine cevap verir ve: “evet damadısın” derler. “O zaman siz beni nasıl öldüreceksiniz!?” der.

Hz. Osman rüyasında Efendimiz’i (s.a.v.) görür, sağında Hz. Ebû Bekir, solunda da Hz. Ömer oturmuş onu beklemektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Osman’a dönerek “Seni aç mı bıraktılar?” diye sorar. Hz. Osman (r.a.) cevaben: “üç gündür oruçluyum ya Rasûlallah” der. Bunun üzerine Peygamberimiz, Hz. Osman’a: “Hadi o zaman ne duruyorsun, gel de orucunu burada aç!” der. Tam o sırada bir ses duyar ve Hz. Osman uyanır. İsyancılar evin kapısını kırıp içeri girmiştir.

Hz. Osman’ın kanı, okumakta olduğu Kur’ân’ın üzerine sıçramıştı. Hz. Osman’ın boynundan aşağı akan kan Kur’ân-ı Kerim’de öyle bir ayetin üzerine düşer ki her şeyi açıklamaya yeter. ‘...Onlara karşı Allah yeter...’ (Bakara,137)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.