Özlenen Rehber Dergisi

6.Sayı

Dokumacının Hikayesi

Müzeyyen KANBUR Özlenen Rehber Dergisi 6. Sayı
Eşref Oğlu Rûmî Hazretleri “Müzekki’n-Nufûs” adlı kıymetli eserinde ibretle dolu ?u hikayeye yer verir: Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun, İmam Ebu’l-leys Semerkandi Hazretleri anlatır ki: “Bir defasında, Ba?dat’ın hali vakti yerinde olan Müslümanları, hacca gitme?e karar vermi?lerdi. Onların hacca hazırlandıklarını gören fakir, fakat Salih bir dokumacı da, kendi kendine ?öyle söylendi:

-“Varayım ?unlarla birlikte ben de gideyim. Onların malı mülkü var, parası var; fakat benim bir ?eyim yok. Niyetim ise halistir. Allah elbette sebepler yaratır. Benim de Kabe’ye yüz sürmeme muvaffakiyet verir in?allah. Zira benim Rabbime olan tevekkül ve inancım tamdır...”

Böylece, o da yapabildi?i kadar hazırlı?ını yaptı. Sonra da hacc kafilesi Ba?dat’tan ayrılırken onların pe?inden yola çıktı. Şehrin ileri gelenleri Hac yolcularını u?urladılar. Bu arada, fakir dokumacının uzaktan hacca gidenleri takip etti?ini gören ve dokumacının da kom?ularından olan bir hoca, binmekte oldu?u hayvanı süratle ileri sürdü ve ona yeti?erek sordu:

-“Hayrola kom?u! Sen de mi Hacca gidiyorsun?” Dokumacı, büyük bir saflıkla cevap verdi:

-“Evet. Ben de varayım, Kabe’yi ziyaret edeyim. Rabb’im’in beytine yüz süreyim dedim. Tabi Allah nasip ederse.”

Ancak, hacc için yeterli miktarda malı olmadı?ı ve malsız bir ki?inin hacca çıkması da pek dü?ünülmedi?inden, bu safiyane gayreti anlayamayan hoca onunla alay etti ve ?öyle dedi:

-“Fakat senin bine?in yok. Azı?ın yok. Bari birkaç bin akçacı?ın olsun var mı?” Dokumacı, hiç dü?ünmeden hemen cevap verdi.

-“Rabbim beni besler. Allah, bütün canlıların rızkını verendir. Esasen her birimiz onun rızık hazinesinden beslenmiyor muyuz?”

Hoca onun bu sözlerine iyice bir güldü. Bu arada da birbirlerinden ayrıldılar. Dokumacı da bir daha kom?usu olan bu hocaya görünmedi. Nihayet Mekke-i Mükerreme’ye vardılar. Kabe-i Muazzamayı tavaf ettiler. Arafat’ta vakfeye durdular. Daha sonra döndüler.Veda tavafını da yaptıktan sonra ülkelerine avdet etmek üzere Mekke’den çıktılar. Tam bu sırada hoca baktı ve gördü ki, fakir kom?usu dokumacı da Hacc farizasını ifa etmi?, kendileriyle beraber geri dönüyor. Kendisine yakla?tı ve sordu: -“Kom?u vardın Beytullah-ı tavaf ettin mi?” Dokumacı dedi:

-“Allah’a hamd ve ?ükürler olsun ki benim yüzümün karasına bakmadı. Bana o ?erefli Hacc farizasını ifa etmeyi nasip eyledi. Geldim. Sa?lıkla tavafımı yaptım. Şimdi de memleketime dönüyorum...Hoca onunla alay etmek istedi: -“Kom?u, sana da huccet verdiler mi? Beratını aldın mı?” Dokumacı dedi: -“Nasıl huccet verirler?” Hoca dedi: -“Beytullah’a varana, cehennemden azat oldu?una dair huccet verirler. İ?te bizim huccetimiz var...”

Biçare dokumacı, hocanın bu sözlerine inandı. Hemen geri döndü, Mekke’ye gitmek üzere hızla uzakla?tı. Sonra hoca dokumacı ile arasında geçenleri di?er yol arkada?larına anlattı. Hepside dokumacının haline gülü?tüler ve yollarına devam ettiler.

Fakir dokumacı da yola dü?tü?ü o hızla Harem-i ?erife girdi. Beytullah’ın kapısına ba?ını koydu.Yüzünü yerlere sürerek a?lama?a ba?ladı ve ?öyle niyazda bulundu: “Ey alemlerin Rabbi olan Allah’ım! Ey ezelî ve ebedî olan Allah’ım! Sen Kâdirsin, Ğanîsin, rahmetin ve ihsanın bütün kullarına ?amildir. O kullarına, yarın cehennemden azat olunduklarına dair berat vermi?sin. Ben fakir kuluna ise huccet verilmedi. Yoksa ben azat olunmadım mı?...”
Dokumacı bir taraftan bu ?ekilde yalvarıyor, di?er taraftan da gözlerinden adeta sel gibi ya?lar akıtıyordu. Nihayet öyle bir an geldi ki, yorgun ve bitap dü?erek kendinden geçti. Bu halet içinde iken bir ara bir ?ahıs geldi ve ?öyle dedi:

-“Kaldır ba?ını ey miskin! Al ?u huccetini de var yolculuk arkada?larına yeti?...”

Böyle bir durumla kar?ıla?an dokumacı deh?et içinde kaldı. Sonra gördü ki gerçekten o adamın elinde bir ka?ıt parçası var. Fakat bu öyle bir ka?ıt parçası ki bu dünyada imal edilen ka?ıtlara benzemiyor. Ka?ıdın etrafa saçtı?ı kokudan canı mest oldu. Beratı öptü. Ba?ına koydu. Yüzüne ve gözlerine sürdü. Sonra büyük bir itina ile koynuna yerle?tirerek tekrar yola koyuldu. Bir müddet sonrada yol arkada?larına yeti?ti; fakat onlar hala i?in alayında idiler. Hatta zavallı dokumacıyı aldattıkları için gülü?üp duruyorlardı. Dokumacı kendilerine yeti?ip yanlarına yakla?ınca sordular:

-“Ne oldu, huccetini aldın mı?” Dokumacı dedi: -“Evet aldım...”

Onun bu sözü üzerine, kom?usu hoca hemen kendisine yakla?arak: -“Görelim bakalım ?u huccetini...Dedi.”

Dokumacı da daha önce koynuna yerle?tirmi? oldu?u hucceti, kemal-i hürmetle hemen koynundan çıkardı. Hocaya uzattı ve ilave etti: -“Seninki ile bir arada dursun...”

Hoca, fakir kom?usu dokumacının uzattı?ı beratı aldı. Bu, ye?il bir ka?ıt idi. Üzerinde beyaz nurdan yazılar vardı. Etrafa saçtı?ı güzel kokular onu duyanı mest ediyordu. Bu manzara ile kar?ıla?an hoca bir feryat etti ve binmekte oldu?u bine?inden kendisini a?a?ı attı. Bu sırada aklı ba?ından gitmi?ti. Bir müddet sonra kendisine gelerek dokumacının beratını yüzüne gözüne sürdü. Bu arada ?unları söyledi:

-“Yazık benim geçen ömrüme, o güzelim ömrümü yok yere harcamı?ım! Ke?ke ben de ?u dokumacı kom?um kadar olabilseydim de beni de Allah ile aldatsa idiler. Ah! Ne olurdu, onun eri?ti?i bu saadete ben de eri?mi? olsaydım...”

Fakir dokumacı sırf iyi niyetlili?i ve ihlas’ı sebebiyle bu mertebeye eri?mi?ti. Onun fakir olu?u ile alay edenler ve Hacc yolculu?una çıkarken istihza yollu:

-“Bari birkaç bin akçan olsaydı...Diyenler, acaba bu yolda bütün servetlerini de harcamı? olsalar böylesine muazzam bir saadete mahzar olabilirler miydi?... Her ne hal ise, hacılar Ba?dat’a dönünce, dokumacı, hocaya ?öyle dedi:

-“Huccetim sende kalsın. Ben ölünce kefenimin arasına koyar ve beni öylece defnedersiniz!...

Hoca da bu vasiyet gere?ince hucceti sandı?ına koydu. Onu iyice kilitledi. Kendisi ticaretle me?gul oluyordu. Bu sebeple, bir ara ba?ka bir ?ehre gitmi?ti. İ?te onun Ba?dat’ta bulunmadı?ı bu sırada fakir dokumacı da vefat etti. Cenazesi kaldırıldı. Mezarına defnedildi. Bir müddet sonra hocada döndü; fakat kom?usu dokumacının ölmü? oldu?unu duyunca feryat ve figana ba?ladı:

-“Eyvah!..Kom?umun bende emaneti vardı. Vasiyet’ini yerine getiremedim. O, ahirete gitti. Hucceti ise bende kaldı...”

Sonra, a?layarak hemen geldi. Sandı?ı açtı. Birde baktı ki huccet’in yerinde yeller esiyor. Bu durum da ne yapaca?ını ?a?ırdı. Bir müddet dü?ündükten sonra kendi kendine ?öyle dedi:

-“Hemen gideyim. Kom?umun mezarını açıp bakayım. Bekli de birisi onu alıp kendisine vermi?tir...”

Böyle dedikten sonra do?ruca dokumacının mezarına gitti. Onu açma?a te?ebbüs etti; fakat tam bu sırada bir ses i?itildi. Hafiften gelen bu ses ?öyle diyordu:

-“Bırak. Kabri açma. Biz ona Huccet verdik. Artık elbette yaban ellerde bırakacak de?iliz. Aksi takdirde kendisine Huccet vermi? olmamızın bir manası kalmaz. Mezara dokunma. Huccet yerini ve sahibini bulmu?tur...”
Bu nida üzerine hoca kendinden geçti ve oldu?u yere yı?ılıp kaldı. Bu arada dokumacının kar?ıdan geldi?ini ve kendisine ?öyle dedi?ini mü?ahede etti:

-“Hoca, Allah senden razı olsun. Sana selamet versin ki, o Huccet bana geldi. Sual meleklerine gösterdim. Bunun üzerine bana hiçbir ?ey söylemediler. Bu arada ?unu belirtmeliyim ki ben, hucceti senin sayende aldım. E?er sen bana:

-“Git. Huccetini al!.. Demeseydin, ben bu gün huccetsiz olacaktım...”

Daha sonra hoca evine döndü. Dokumacı fakir kom?usunun ruhu için Kur’anlar okuttu. Yemekler yedirdi. Fakir ve muhtaçlara sadakalar da?ıttı. Bir çok hayır ve hasenat yaptırdı.”
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.