Özlenen Rehber Dergisi

59.Sayı

Tasavvufi Ahlak-dua -ıı-

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 59. Sayı
Duanın Âdâbı

Duanın gafletten uzak ve huzur-u kalp içinde yapılması lazımdır. Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Teâlâ, kalbi gaflet içinde bulunan kulun duasını kabul etmez.” (Tirmizî; Hâkim; Irakî, el-Muğnî, I/309)

Bu cümleden olarak duanın âdâbı pek çoktur. Bazıları şöyle sıralanabilir:

• Evvelâ gusül ve abdestli bulunmak.

• Kıbleye yönelmek.

• Bir hâcetini isterken ellerini semâya kaldırıp avuçlarını açarak dua etmek: Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm.” (Buhârî, İstiska 21)
İbn-i Abbâs (r.a.) hazretleri anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah’tan avuçlarınızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin.” (Ebû Dâvud, Salât 358)

• Eûzü-besmele ile başlamak.

• Duadan evvel Allah’a çokça hamd ü senâ etmek.

• Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e çokça salât ve selam eylemek.

Fadâle b. Ubeyd (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber (s.a.v.)’e salât ve selam okumadığını görmüştü. Hemen: “Bu kimse acele etti” buyurdu. Sonra adamı çağırıp: “Biriniz dua ederken, Allah’u Teâlâ’ya hamd u senâ ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’e salât okusun, sonra da dilediğini istesin.” buyurdu. (Tirmizî, Daavat 66)
Bir başka hadis-i şerifte Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah’a yükselmez. (Beni hayvanına binen yolcunun maşrapası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun.)” (Tirmizî, Salât 352)
Hz. İbn-i Mes’ud (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (r.anhümâ) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah’a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Rasûlullah (s.a.v.)’a salât okuyarak devam ettim. Sonra kendim için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygamber (s.a.v.): “İşte! İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor.” dedi. (Tirmizî, Cum’a 64)
Hz. Übeyy İbn-i Ka’b (r.a.) ise bu konuda Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in kendi uygulamasını şöyle anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı.” (Tirmizî, Daavât, 10)

• Hz. Peygamber (s.a.v.)’in âline, ashabına, ezvacına, etbaına, ehli beytine, annesine, sütannesine ve babasına da salât ve selam okumak. (Abdullah F. el-Müceddidi, a.g.e., 161)

• Tevbe ve istiğfarını ve kemâl-i ihlâsını arz eylemek.

• Dua ile istenilen şeylerin en ehemmiyetlisini talep etmek. Allah Teâlâ’nın rızası, sevgisi ve affı gibi.

• Yapılacak dualarda âyet ve hadislerde geçen duaları tercih etmek ve bu duaları ezberlemek. (Abdullah F. el-Müceddidi, a.g.e., 161)

• Darlıkta ve bollukta dua etmek: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar: “Bir kimse dar zamanda sürûr duymak istiyorsa bolluk zamanında dua etsin.” (İbn-i Hacer, Muhtasaru’t-Terğib, s.368)

• Duada ısrar etmek.

• Duanın kafiyeli olmasından sakınmak.

• İmam olan kimsenin cehri (dışından) dua etmesi.

• Kalbinde bir rikkat, bedeninde bir huzur ve huşu alâmeti olduğunda dua etmeyi ihmal etmemek.

• Duanın nihâyetini âmin ile bitirmek ve ellerinin avuçlarını yüzüne mesh eylemek. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: Duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün.” (Ebû Dâvud, Salât 358)
Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) ellerini dua ederken kaldırınca, onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı.” (Tirmizî, Daavât 11)
Ebû Müsabbih el-Makrâî, Ebû Züheyr en-Nümeyrî (r.a.)’den naklen anlatıyor: Bir gece Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber çıktık. Derken bir adama rastladık. Sual (ve Allah’tan talep) hususunda çok ısrarlı idi. Rasûlullah (s.a.v.) onu dinlemek üzere durakladı. Ve: “Eğer (duayı) sonlandırırsa vâcib oldu!” buyurdu. Kendisine: “Ne ile sonlandırırsa ey Allah’ın Rasûlü!” denildi. “Âmin ile” dedi, uzaklaştı. Adama: “Ey fülan! duanı âminle tamamla ve de gözün aydın olsun!” dedi. (Ebû Dâvud, Salât 172)

• Duada yalnız kendisini düşünmeyip bütün sâlihleri ve bütün mü’minleri duaya müşterek kılmak.

• Kıtlık; umumî sıkıntı ve felâketlerin def’i için eller açıldığında ellerinin dışını semâya çevirerek dua etmek ve Allah’a sığınmak.

• Yemek yenirken yemeğin ortasında dua etmek. (Şihabüddin Sühreverdî, Avârifü’l-Meârif, Umran Yay, s. 443). Zira Hristiyanlar yemeğin başında, Yahudiler ise yemeğin sonunda dua ederler.

• Ziyafet veya iftar için bir yere gidildiğinde yemek sahibi “Sofranızda oruçlular iftar etsin yemeğinizi salihler yesin, melekler size salât etsin.” (Ebû Dâvûd, Et’ime 54) diyerek dua etmek. (Sühreverdî, Avârifü’l-Meârif, s.452)

• Ne çok yüksek sesle, ne de çok kısık sesle değil orta bir tonla dua etmek. (Sülemi, Risaleler, Tasavvufun Ana İlkeleri, trc. Süleyman Ateş, s.62)

Yukarıda geçen Bakara sûresi 186. âyet-i kerimenin tefsirinde Fahr-i Râzî, Kâzı Beyzâvî ve Hâzin’in beyânlarına göre ashâb-ı kiramdan bazı kimselerin: “Yâ Rasûlallah! Rabbimiz bize yakîn ise hafif sesle yahud gizlice dua edelim. Eğer uzak ise yüksek sesle dua edelim” demeleri üzerine bu âyet-i celîlenin nâzil olduğu rivayet edilir. Başka bir rivâyette ise Yahudilerin: “Yâ Muhammed (s.a.v.)! Sen yer ile gök arasını pek uzak haber veriyorsun. Rabbimiz duamızı nasıl işitir?’ demeleri üzerine nâzil olduğu bildirilmiştir.

Ebû Musa el-Eş’arî (r.a.)’dan rivâyete göre Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri Hayber gazâsı’na giderken maiyetinde bulunan ashabı kiram bir vâdiye vardıkta yüksek sesle tekbîr ve tehlîl ederek bağıra bağıra zikrullah etmeğe başladılar. Rasûlullah (s.a.v.) Hazretleri: “Kendinize rıfk u merhamet ediniz. Zîra siz ne sağıra, ne de gâibe dua ediyorsunuz. Ancak her şeyi hakkiyle işiten ve size sizden yakîn olan Allah’a dua ediyorsunuz. Ve Allah Teâlâ Hazretleri siz nerede olursanız berâberinizdedir.” buyurdu.

• Duanın kabulünden şüphe etmemek. Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: “Sakın sizden biriniz dua ederken ‘Yâ Rab, dilersen beni mağfiret eyle, dilersen bana merhamet eyle!’ demesin. İstediğini sağlamca ve katiyetle istesin. Çünkü Allah’ı şu veya bu işe zorlayabilecek hiçbir kudret yoktur.” (Buhârî, Daavât 21)
Yine bir başka hadis-i şerifte: “Sizden herhangi biriniz ‘Dua ettim de kabul olunmadı’ diyerek acele etmedikçe duası kabul olunur.” buyrulmuştur. (Buhârî, Daavât 22)
Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah’a duayı, size icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki Allah celle şânuhu (bu inançla olmayan ve) gafletle (başka meşguliyetlerle) oyalanan kalbin duasını kabul etmez.” (Tirmizî, Daavât 66)

• Yapılan duanın kabul edildiği hissedildiğinde Allah’a hamd etmek.

• Yapılan duayı üç defa tekrarlamak. İbn-i Mes’ud (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı.” (Ebû Dâvud, Salât 361)

• Kısa ve özlü sözleri tercih etmek. Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı.” (Ebû Dâvud, Salât 358)

• Kimseye beddua etmemek. Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Nefislerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin. Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki, Allah’ın duaları kabul ettiği saate rast gelir de, istediğiniz kabul ediliverir.” (Ebû Dâvud, Salât 362)

Bir başka hadiste ise: Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur.” (Tirmizî, Daavât 115)

• Ölüler için dua etmek. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Ölünün kabirdeki durumu, suda boğulmakta olan kimsenin durumuna benzer. O, ne bulsa, kurtulmak için ona yapışır. Ölü, kabrinde anne babasından ve herhangi bir kardeşinden dua bekler. Dirilerin yaptığı dualar, ölülere dağlar büyüklüğündeki nurlar halinde arz edilir.” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, h.no:7905)

Ezcümle dua eden kimse, duanın başında, ortasında ve sonunda Peygamber Efendimize salât ve selâmı tekrar etmeli. Hulûs-i kalb, nezâfet, tahâret, istikbâl-i kıble, izhâr-ı tezellül, tazarru, enbiyâ ve evliyâ ile tevessül, günahkâr ve mücrim olduğunu ikrar ile tevbe ve istiğfar edip haram lokmadan sakınmalıdır. Bu sûretle yapılacak hayır duaların kabulü hakkında şüphe etmemelidir. (Bilgi için bkz. Gazali, Kimya-i Saâdet, Bedir Yayınları, s.180)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.