Özlenen Rehber Dergisi

40.Sayı

Sorumluluk ve Haklarıyla Cennet'in Orta Kapısı

Yılmaz KOÇDOĞAN Özlenen Rehber Dergisi 40. Sayı
Yüce Rabbimiz’in Kur’ân-ı Kerimi’nde; “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.’”(1) buyurarak haklarında nasıl davranmamız gerektiğini beyan ettiği, Hz. Ebu’d-Derdâ (r.a.)’den rivayetle Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in; “Baba, cennetin orta kapısıdır; artık sen, ister o kapıyı kaybet, ister ona sahip ol!”(2) buyurup da Cennet’in orta kapısı diye vasfettiği iki kudsî varlıktır ana-baba.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yeğeni olup O’nun duası bereketiyle, tefsir ilminde yüksek pâye sahibi olan, Sahâbe’nin büyüklerinden Abdullah İbn-i Abbas (r.a.); “Rabbin, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.” âyetinin tefsirinde; “Anne babanın önünde elbiseni çırpma. Çünkü elbisenden gelebilecek toz onları rahatsız eder.” diyerek hakları hususunda ne kadar hassas olunması gerektiğini vurgulamıştır.

Tâbiî’nin önde gelen temsilcilerinden ve tasavvuf ilminin büyüklerinden olan Hasan-ı Basrî Hazretlerine onlara iyilikten sorulduğunda; “Neye mâliksen onlar için harcaman ve Allah’ın hoşlanmadığı bir şey olmadıktan sonra her konuda onlara itaat etmendir.” diyerek karşılık vermiştir.

Baba; âilenin direğidir. Dolayısıyla âilesine ve çocuklarına karşı bir takım sorumlulukları vardır. Lokmân (a.s.)’ın oğluna vermiş oldukları şu öğütler, bir babanın evladında bulunmasına çalışacağı hasletler hakkında bizleri aydınlatmaktadır. O’nun oğluna vermiş olduğu nasihatler Kur’ân-ı Kerim’de kendi ismiyle müsemmâ olan Lokmân sûresinde şu şekilde zikredilmektedir:

“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür...

Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır.

Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.

Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüneni sevmez.

Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçat. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!”(3)
Ahmed İbn-i Hanbel ise Kitâbü’z-Zühd’ünde Lokmân (a.s.)’ın öğütleri arasında şunları zikretmiştir:

“Oğlum! Allah’a itaat etmeyi kendine ticaret kıl ki; elinde meta olmadan kârlar elde edesin.

Yavrucuğum! Hiçbir zaman susmuşluğum için pişmanlık duymadım. Eğer söz gümüş ise, bil ki sükût altındır. (4)

Âlimlerimiz, bir babanın evladı muvacehesindeki sorumluluk ve ödevleri arasında şunları da zikretmişlerdir: Cenâb-ı Hakk’ın, kendisini çocukla nimetlendirdiği kimse çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet getirmeli ve ona göbek adı bırakmalıdır. Yedinci günde saçlarını tıraş etmeli; o ağırlıkta altın veya gümüş tasadduk etmelidir. Güzel bir isim bırakmalıdır. Biraz daha büyüyünce ona Allah sevgisini, Peygamber sevgisini ve Ehl-i Beyt sevgisini anlatmalı, öğretmeli ve sevdirmelidir. Namaz kılmasını tarif ve tembih etmelidir. İslâmî kuralları ve ilimleri öğretmelidir. Güzelce terbiye ederek, büyüklerine ve çevresine saygılı olmayı öğretmelidir. Tahsilini ve sanat eğitimini ikmal etmeli, evlenmesine yardımcı olmalıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuştur: “Hiç bir baba, evladına güzel terbiyeden daha üstün bir miras bırakmamıştır.”(5)

Evlatların da ebeveynlerine karşı bazı vazifeleri vardır. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Mübîn’inde; “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.”(el-İsrâ, 17/23), “Allah’a ibadet edin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”(en-Nisâ, 4/36), “(Ey Muhammed!) De ki: Gelin, Rabbiniz’in size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın...”(el-En’âm, 6/151) buyurarak kendisinden başka ilah olmadığını ve ibadet edilecek yegane mabudun da kendisi olduğunu beyan ettikten hemen sonra ana-babaya iyiliği ve onlara güzel muamele etmeyi emir buyurmuştur.

Dikkat edilecek olursa âyet-i kerîmelerde Cenâb-ı Hak kendisine imandan ve itaatten hemen sonra ana-babaya itaati emretmektedir. Bu açıdan biri Allah hakkı, bir diğeri de kul hakkı olmak üzere iki önemli hak birbirini takiben zikredilmiş oluyor. Zira Allah Teâlâ’ya ibadet etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından “Allah’ın kullar üzerindeki hakkı” olarak açıklanmaktadır. Kul hakkı denince ise akla gelen en büyük haklardan biri, ana-babanın evlatları üzerindeki haklarıdır.

Babamız; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Cennet’in orta kapısı” diye nitelediği ve “Rabbin rızası, babanın rızasında ve Rabbin hışmı, babanın hışmındadır.” diyerek onun rızasını Allah’ın rızasıyla bağladığı, kıymetini bilemediğimiz nimetlerden birisidir.

Tevhidin sembolü İbrahim (a.s.)’in, Allah’tan gayrısına taparak şirk koşan babasıyla arasında geçen muhavere bizler için çok önemli bir örnektir. Bir zaman babasına demişti ki: “Ey babacığım! O işitmez, görmez ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin taparsın? Ey babacığım! Emin ol, bana ilimden sana gelmeyen hakikat geldi. Gel, bana uy da seni düz bir yola çıkarayım. Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân’a isyan etti. Babacığım! Ben cidden korkarım ki, sana o Rahmân’dan bir azap dokunur da, şeytana yâr olursun.” Babası, ”Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!” dedi. (Bunun üzerine İbrahim) dedi ki: “Selam (esen kal)! Senin için Rabbime istiğfar edeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lütufkardır.”(6)

Kendisine iman etmeyen ve ölümle tehdit eden bir babaya dahi sürekli “Babacığım!” diye hitap ederek ölüm tehdidine karşı ona verdiği bir sözden dolayı “Selâm (esen kal)! Senin için Rabbime istiğfar edeceğim.” diyerek mukabele etmek, ancak bir peygamber ahlâkıdır. Biz âciz kullara düşen Kur’ân’da ve Peygamberimiz’in hadislerinde beyan edildiği şekilde, onlara karşı güzel muâmele edip haklarını eda etmektir.

“Ey Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.”(İbrahim, 14/41)

Kaynakça

1. el-İsrâ, 17/23-24.
2. Sünen-i Tirmizî, Birr, 3.
3. Lokmân, 31/13,16-19.
4. Ahmed bin Hanbel, Kitâbü’z-Zühd, 269,272.
5. Sünen-i Tirmizî, Birr, 33.
6. Meryem, 19/42-47.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.