Özlenen Rehber Dergisi

32.Sayı

Üstat Yahya Kemâl'in Ölümünün 47.yılı Anısına Hayatı ve Edebî Yönü

Cafer CEYLAN Özlenen Rehber Dergisi 32. Sayı
Yahya Kemâl BEYATLI, 2 Aralık 1884’te Üsküp’te doğdu. Doğu ve batı edebiyatlarını en ince ayrıntısına kadar bilen ve yerinde inceleme fırsatı bulan bu büyük şair, 1 Kasım 1958’de çok sevdiği şehir İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Asıl ismi Ahmet AGÂH olan Yahya Kemâl, Üsküp Belediye Başkanı Nişli İbrahim Naci Bey’in oğludur. Annesi Nakiye Hanım ise Lefkoşalı Galip’in yeğenidir. İlköğrenimini Üsküp’te, Mekteb-i Edep’te tamamlayan Millî Şairimiz, 1982’de Üsküp İdadisine (ortaokul) girdi. Bir yandan da İshak Bey Camii Medresesi’nde Arapça ve Farsça derslerine devam etti. Daha sonra ailesi Selânik’e taşındı. Bu yıllarda annesini kaybetmesi ve bu yüzden çıkan ailevî sorunlardan dolayı doğduğu yere Üsküp’e tekrar dönen Akıncı Şairi, Selânik’e geri gönderilecek oradan da İstanbul’a geçecektir. İstanbul’da Vefa İdadisi’ne (Lise) girerek bu lisede Fransızca’sını geliştirdi. İstanbul yıllarında Sultan İkinci Abdülhamit yönetimine karşı olan muhaliflerin saffında yer alarak Paris’e kaçtı. Paris’te bir yıl kadar Meaux okuluna devam ederek Fransızca’sını geliştirdi. 1904’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne giren Yahya Kemâl’in, bu fakültede okurken hocası Albert Sorrel’in etkisinde kalarak hayata ve edebiyata dair düşüncelerinde köklü değişiklikler oldu. Fransa’da 9 yıl kalan Sessiz Gemi Şairi, Fransız Edebiyatı’nı ve o dönem Fransız edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onların Fransız kimliğine, kültürüne bağlı olan milliyetçilik, vatanperverlik fikirlerinden esinlendi. Denebilir ki Yahya Kemâl’i kendisi yapan, öz kimliğine ilgisini arttıran, geçmişini irdeler hâle getiren bu esinlenmelerdir. O da artık İslâm ile şekillenmiş Osmanlı Türk kimliğine, kültürüne bağlıdır. Memlekete dönmezden evvel Doğu Dilleri Okulu’na devam etti. Burada Arapça ve Farsça’sını daha da geliştirerek klâsik edebiyatımız üzerinde yoğunlaştı.

1913 yılında İstanbul’a döndü. Yine aynı yıl Darüşşafaka, Medresetü’l-Vaizin, Darülfünun’da edebiyat ve uygarlık tarihi dersleri okuttu. Çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Yazılarıyla Millî Mücadele’ye destek verdi. Lozan Konferansı’na giden kurulda danışmanlık görevini üstlendi. Arkadaşlarıyla ’Dergâh? dergisini kurdu. 1923’te Urfa milletvekili seçildi. Varşova ve Madrid’de elçi olarak görev yaptı. Daha sonra Yozgat, Tekirdağ, İstanbul milletvekili görevlerinde bulundu. 1949’da Pakistan büyükelçiliği görevindeyken emekli oldu. Yaşamının son yıllarını âşık olduğu sevgilisiyle yani İstanbul’la birlikte geçirdi. Yakalandığı müzmin barsak kanamasının tedavisi için 1957’de Paris’e gitti. Bir yıl sonra aynı hastalık sebebiyle hayata gözlerini yumdu.

Bugün ölümünün 48. yılına gelinen Üstat Yahya Kemâl’in hayatına kısaca yer verdik. İstiyoruz ki biraz da edebî şahsiyetine yer verelim. O gençlik yıllarını İstanbul’da geçirmiştir. O yıllarda İstanbul’da büyük siyasî, askerî, ekonomik cereyanlar, çalkantılar olmakta idi. Gayet tabi ki okuryazar kadrosuna dâhil olan Süleymaniye Şairi, bu toplumu yakından ilgilendiren fikir akımlarının tesiri altında kalacaktır. Aşırı gitmemekle beraber bir dönem Jön Türkler’in etkisinde kaldı. Bu sebeple de Fransa’ya gitti. Fransa’da adeta yeniden doğdu. Kendini, özünü keşfetti. Milletinin maddî ve manevî kültürüne, kahramanlık, fedakârlık dolu tarihine merak saldı. Şiirlerini bu anlayış ikliminde bir elmas hassasiyetiyle ördü, dokudu. Doğu ile batıyı eski ile yeniyi harmanlayarak güzel bir şiir harcı vücuda getirdi. Dilerseniz edebiyata, şiire daha doğrusu Yahya Kemâl’e biraz aşina olanların bildiği, zaman zaman dilinde terennüm ettiği ’Sessiz Gemi? şiirine geçelim. Yahya Kemâl şiirine güzel bir numune verelim.

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule* giden bir gemi kalkar bu limandan ?.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol,
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol?.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller, ne giden son gemidir bu,
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu?.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler,
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler?..

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden?.

Klâsikleşmiş şiirler kategorisinde yer alan ’Sessiz Gemi? ye içimden: ’Sessiz Tabut? şiiri demek geçiyor. Bir şair gözüyle ölüm????.

Yahya Kemâl tıpkı Mehmet Akif gibi doğu ve batı edebiyatını bilen ve bu edebiyatların üzerine bir şeyler koyabilen nadir şairlerdendir. Arapça, Farsça, Fransızca bilen Süleymaniye Şairi, her milletin ve milletin bağrında biten sanatçıların kendi öz dillerini oluşturması gerektiği inancındadır. Düşündüğü gibi yapmak isteyen Yahya Kemâl’in şiirleri; dil itibariyle sade, her kesimin anlayabileceği bir dil anlayışıyla kurgulanmıştır. Yukarıya aldığımız şiiri de şairimizin bu yönünü ispatlar. O mısraların, dizelerin üzerinde uğraşılması gerektiği fikrini benimseyen simgeci bir şairdir.

Osmanlı’ya, Osmanlı medeniyetine; sanatına; camisine, sarayına çeşmesine; nakışına; musikîsine, hattına, ebrusuna v.b. büyük bir sevgi ve hayranlık besleyen Yahya Kemâl, eski günlere özlem duyar, o günleri şiirinde yaşar. Ona Osmanlı Şairi dense yeridir.

Bazı edebiyat eleştirmenleri Yahya Kemâl’in Divan Şiirini, parça olan bütünlük arzetmeyen yığma bir şiir olarak değerlendirdiği yanılgısına düşmektedirler. Kesinlikle Üstat, Divan Şiirini bu şekilde telâkki etmemiştir. Onun şiir anlayışının oluşmasında batı şiirinden fazla divan şiiri etkili olmuştur. Ben ona Divan Edebiyatı kültürünü zamanına taşıyan ve değiştirerek yorumlayan son Divan Şairi diyorum.
---------
* Bu kelime kimi eleştirmenlerin dikkatini çekmiş, şairin inanç dünyası noktasında bazı soruları düşündürmüştür. Allah ve ahiret inançsızlığı mevzuunda, İslâm açısından açık bir zafiyetine haiz olmadığı bilenen BEYATLI’nın, ’Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden?.? beytine hüsn-ü zan ile baktığımızda da ’meçhul? tabirinin, irtihal eden kişinin ’son durağının mücazat evi mi, yoksa mükafat sarayı mı?’ olacağı noktasında dünyada kesin bir bilgiye sahip olunamayışından kaynaklanmış olabilir diyoruz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.