Özlenen Rehber Dergisi

32.Sayı

Şükür

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 32. Sayı
Şükrün Lügat Anlamı:
Şükür, ’şe-ke-ra? kökünden türemiş olup övmek, methetmek, müteşekkir olmak, ödüllendirmek, mükâfatlandırmak, iyiliğe karşı dua etmek, nankör olmamak, iyilik bilmek, minnettarlık, nimetin sahibini hatırlamak, iyilik yapanı övmek, nimeti dile getirmek, onu verene karşı saygı ile eğilmek, sevgi ile yönelmek, itirafta bulunmak, yapılan iyiliğin bilincinde olmak, bundan dolayı memnun ve hoşnut olmak, bu memnuniyeti ve hoşnutluğu iyiliği yapana karşı onu memnun ve hoşnut edecek hâl, hareket ve ifadelerle dile getirmek, iyilik yapana iyilikle karşılık vermek, hoşnut edeni hoşnut etmek, küfran-ı nimet olmayıp; tahdis-i nimet olmak, kadirdanlık, kadirşinaslık ve anmak anlamlarına gelir.(1) Yine şükür sözünün Arapların, verilen ota nazaran semizliğini fazla gösteren hayvana ’şekûr hayvan?(2) adını vermelerinden geldiği de söylenir.
Bununla birlikte şükredene ’şâkir?; çok şükredene ve şükürden aciz olduğunu idrak edene de ’şekûr? denir.(3) Şâkir ve şekûr arasındaki fark ise şöyle belirtilebilir: Şâkir, ihsanı ve faydası dokunana şükrederken; şekûr, verilmeyene ve belaya da şükreder. Şâkir, bol bol ihsan edildiği zaman şükrettiği hâlde; şekûr, ihsan gecikince de şükreder.(4)

Şükrün Terim Anlamı:
Şükür hakkında pek çok tanımlar yapılmıştır. Bu tanımlardaki ortak nokta ise; nimeti veren, nimet ve nimet verilen olarak göze çarpmaktadır. Ancak yapılan tanımlarda daha çok nimeti verene karşı yapılması gerekenler ile nimet verilenin bu durum karşısındaki tutum ve davranışları ön plana çıkarılmaktadır.
Şükür, nimeti veren açısından bakıldığında nimetten evvel, onu veren (Mün`im)’i görmek(5), nimet içinde nimeti vereni düşünmek; nimeti ihsan eden Hakk Teâla’yı dil, fiil ve kalp ile tazim etmek;(6) yapılan ihsanları tazim ve itiraf ile Allah Teâla’yı bu ihsanından dolayı senâ etmek;(7) O’nun bahşetmiş olduğu nimetlere karşılık olarak teşekkür borcunu yerine getirmek;(8) Allah’ın nimetlerini dil ile ikrar, kalp ile tasdik etmek(9) şeklinde tanımlanmıştır.
Nimete kavuşan açısından bakıldığında ise şükür; nimeti vereni düşünüp, nimetini O’na boyun eğerek ikrar ve itiraf ettikten sonra bu ihsanından dolayı O’na hamd etmek, kendisine verilen o nimetler ile duygu, düşünce ve âzâları O’nun gösterdiği istikamette kullanmak;(10) verilen nimetlerden başkalarını da faydalandırarak Allah’ın hidayetine tâbi olup, îmanın ve risaletin gereklerini yerine getirmek;(11) kendini hakir görerek nimeti, onu sana yöneltene izâfe etmek; hak edilmeyen nimete karşılık, Allah Teâla’ya hamd ü senâ etmekten zevk almak(12) diye tarif edilmiştir.
Şükür hakkında daha derli toplu bir tanım yapmak gerekirse; Allah Teâla bir ihsanda bulunduğu zaman, o ihsanı kimin yaptığını görüp hamd etmek, verdiğine râzı olmak, o verilen şeyin faydası kişi ile beraber olduğu ve onun kuvvetini cesedinde hissettiği müddetçe Allah’a âsi olmamaktır.(13) Nitekim Ebu Osman, şükrü, ’Şükürden aciz kaldığını idrak etmektir? diye tanımlarken; Cüneydi Bağdâdî ise; ’Şükür, kendini nimete ehil ve layık görmemek, nimeti kullanarak Allah’a isyan etmemektir?(14) der. Seriyyü’s-Sakatî de şükür hakkında şöyle bir tarif yapar: ’Şükür, Allah Celle ve ’Alâ Hazretlerinin nimetlerinden faydalandığın şeylerle günaha cüret etmemendir.?(15)

Şükrün Diğer Anlamları ve Semantik(16) Açıdan Şükür:
Şükrü, dilin, kalbin ve bedenin şükrü şeklinde bir değerlendirmeye tâbi tuttuğumuzda değişik isimler aldığını görürüz. Mesela, dilin şükrüne ’evrâd-u ezkâr?; kalbin şükrüne ’yakîn ve istikamet?; âzâların şükrüne de ’ibadet ve tâat? denilir.(17)
Şükür ve şekvâ {yakınma, şikayetçi olma(18)}, insanın Allah’ın âyetlerine karşı iki tepki türü olarak karşımıza çıkar. Şükür (minnettarlık), tüm İslâmî ahlâk sitemi içinde önemli bir yer işgal eder. Bu manada İslâm’da şükür, îmanın bir diğer ismidir denilebilir. Öyleyse küfre kesinlikle şükür noksanlığı açısından anlam verilmelidir.(19). Bu konuda Kur’an’da şükrün nasıl küfre zıt olduğunu gösteren birkaç âyet örnek verelim:
’(Mucizeyi görünce Süleyman) dedi ki: Bu Rabbimin keremindendir ve gayesi beni denemektir. Müteşekkir mi (eşkuru), yoksa nankör (küfredici) miyim diye. Her kim şükredici (minnettar) olursa (şekera), yalnız kendi canının iyiliği için şükredici kalır ve her kim şükretmezse (kefera), (bu ancak kendisi için bir zarardır.)?(20)
’Şayet nankörlük ederseniz, Allah size hiç karışmaz. O, kullarında küfür görmeyi sevmez. Ama şükrederseniz, sizde bunun bulunması O’nu memnun eder.?(21)
Tevazu ve içten içe O’na dua eder, bizi bu tehlikeden kurtarırsan muhakkak minnettar (şâkirîn) olacağız dersiniz. De ki: Allah sizi bundan da, her bir beladan da kurtarıyor; ama siz yine O’na eş koşuyorsunuz (teşkurûn).?(22)
Özetle şirk, nankörlüğün en belirgin tezahürü olarak küfrün yerine kullanılmakta ve şükrün karşıtı durumundadır. Yani küfran-ı nimet, şükrün zıddıdır. Cenâb-ı Hakk, kulluğu yalnızca kendisine yapan insanların, sahip oldukları nimetlere şükredip; küfür etmemelerini ister.(23) Allah’ın nimetlerine şükürle bezenen salih insan ise bu davranışıyla şükür önderleri olan peygamberlere benzemiş olduğu gibi,(24) Allah Teâla’nın ’eş-Şekûr?(25) isminden de gerekli nasibi almış olur.(26) Bundan da şu sonuç çıkarılabilir:
Şükür, tek yanlı olmayıp karşılıklıdır. Yani Allah’ın ikramına karşılık şükretme görevi insana düşüyorsa; Allah’ın da bu şükrana rıza ile mukabelede bulunması durumu söz konusudur; ama sonuçta şükrün ve teşekkürün yararı ve sevabı Allah’a değil insana aittir. Şükür iyi ve sevap kazandıran bir amel iken, şekvâ (şikayetçi olma, yakınma) hali ise insanı günaha götürür.(27)

Kur’an’da Şükür:
Allah, kelâmında pek çok defa şükrü emretmiş ve onu ’Umulur ki şükredersiniz?(28) ve ’Allah şükredenlere mükâfatlarını verir?(29) gibi âyetleriyle insanların gayesini göstermiş; ’Eğer şükrederseniz Ben de nimetlerimi artırırım. Şayet nankörlük yaparsanız, biliniz ki azabım çok şiddetlidir?(30) beyanıyla şükredenlere mükâfat vadinde, küfran-ı nimette bulunanları da cezalandıracağı tehdidinde bulunmuştur. Bundan başka O kendisine ’Şekûr?(31) demiş ve bütün nimetlerin asıl kaynağına ulaşma yolunu da şükre bağlamıştır. Nitekim Hz. İbrahim (a.s.)’ı: ’O’nun nimetlerine karşı şükrederdi?(32) sözüyle; Hz. Nuh (a.s.)’ı da ’Şüphesiz o, çok şükreden bir kul idi?(33) buyurarak tebcil ve takdir etmiştir. Hz. Lokman (a.s.) için ise: ’Andolsun ki Biz Lokman’a Allah’a çok şükret diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendi faidesi için şükreder. Kim de nankörlük ederse; hiç şüphe yok ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, yegâne hamda layık olan O’dur?(34) buyurarak verilen nimetin karşılığının mutlaka şükür olması gerektiğini bildirerek; ’Bana, ana ve babana şükret. Dönüşün ancak Bana’dır?(35), ’Bir de Bana şükredin, nankörlük etmeyin?(36) buyurmaktadır. Kulluk borcunun ifası, şükür borcunun yerine getirilmesini gerektirmektedir. Bunun için ise şöyle buyrulmuştur: ’Ey îman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin en temiz olanlarından yiyin, eğer kulluk edecekseniz Allah’a şükredin.?(37)
Şükür, önemli bir amel ve kıymetli bir sermaye olmasına rağmen ’Kullarımdan şükredenler pek azdır?(38) âyeti kerimesine göre ise hakiki manada şükrün, âmili, işleyeni fazla olmayan bir amel olduğu anlaşılmaktadır
.
Sünnet’te Şükür:
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatının her alanında şükrü görmek mümkündür. Gerek ilim, gerek hâl, gerekse amel olarak yaşamı boyunca en güzel örnekler sergileyen Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.)’den bazı hadisi şerifler nakledelim.
’Rasûlullah (s.a.v.), sevinçli bir hadiseyle veya sürur veren bir olayla karşılaşınca Allah’ şükretmek için secde ederdi.?(39)
Geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılıp secde eden Efendimiz (s.a.v.)’e bir gün Hz. Âişe annemiz: ’Allah sizin geçmiş ve gelecek bütün günahlarınızı affettiği halde niçin kendinizi bu kadar yıpratıyorsunuz? dediğinde: ’Şükredici bir kul olmayayım mı??(40) cevabını vermiştir.
’Allah’ım! Seni anmam, Sana şükredebilmem ve Sana ibadetlerin en güzeliyle yönelebilmem için bana yardım et.?(41)
’İnsanlara karşı şükran ve minnet hissi taşımayan Allah’a da şükretmez.?(42)
’Kâmil bir îman iki kısımdır: Sabır ve şükür.?(43)
’Allah’ın in’am ve ihsanını ikrar, şükür; onun terki ise küfürdür.?(44)
’Hammâd kimlerdir?? sorusuna: ’Her halükarda Allah’a şükredenlerdir?(45) diye cevap vermiştir.
’Hz. Ömer (r.a.): ’Hangi maldan servet edinelim Ey Allah’ın Rasûlü!? diye sormuş, Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) de: ’Siz, zikreden dil ile şükreden bir kalbe sahip olunuz.?(46) buyurmuşlardır.

Şükür ve Hamd:
Hamd, nimeti vereni ve O’nun lütufları ile yüce vasıflarını dile getirerek sevgi ile birlikte tâzim ve saygı göstererek güzellikle ve samimi olarak yapılan övgü, ululama ifade eden bir zikirdir.(47)
Hamd, kısmen övgüyle, kısmen de şükürle birleşir; fakat hamd medh’ten daha özel, şükürden daha kapsamlıdır.(48) Şükürden daha umumi bir mana ifade eder. Çünkü şükür, nimet karşılığı olur. Hamd ise böyle değildir. Ayrıca bir nimetin şükrü kendi cinsinden olur. Yani malın şükrü mal ile; ilmin şükrü ilim ile; sağlığın şükrü de hastaları arayıp sormakla olur.(49)
Hamd ile şükür arasındaki farklara gelince, bunlar birkaç madde halinde şöyle sıralanabilir:
a) Hamd, kalbe ve ruha ait nimet ve nefesler için; şükür, organlara ve hislere ait nimetler için olur.
b) Hamd, Allah’tan bir başlangıç; şükür ise kuldan bir tâbi oluştur. Yani hamd, başlangıç itibariyle Allah’ın bahşettiği hayatî ve tabiî lütuflar sebebiyle O’na hamd-ü senâ etmektir. Şükür ise verilen nimete mukabele yolu ile teşekkür etmektir. Nitekim bir hadisi şerifte: ’Cennete ilk davet edilecek olanlar her halükarda Allah’a hamd edenlerdir?(50) buyrulmaktadır.
c) Hamd, def edilen felaket ve musibet için; şükür ise yapılan ihsan için olmaktadır.(51)

Şükrün Çeşitleri:
Şükür, insanların Allah’a olan ibadet ve tâatları bakımından değerlendirildiğinde iki yönden ele alınır:
a) Avamın Şükrü: Dil ile Allah’a hamd ve üzerinde bulunulan nimetleri Allah’tan bilip bunu itiraf etmek şeklinde ortaya çıkarken;
b) Havâsın Şükrü: Dil ile hamd etmekle beraber kalbin mârifet duygusuna sahip olması ve kulun bütün âzâlarını helâl olmayan şeylerden koruması şeklinde ortaya çıkar.(52)
Ebu Osman, ’Avam, yenilecek ve giyilecek nevinden nimetler şükreder. Havâs, kalplere gelen feyze şükreder?(53) diyerek halkın şükrü ile seçkinlerin şükrünün farklılığını ifade etmiştir. Muhammed b. K’ab da şöyle der: ’Şükür ameldir.?(54) Çünkü Allah Teâla şöyle buyurmuşlardır: ’Ey Dâvut ailesi! Şükredin. Kullarım arsında şükreden azdır.?(55) Anlaşılıyor ki; şükreden kulların az olmasına karşılık insanlardan bir kısmının hakiki manada şükrü gerçekleştirdikleri açıktır.
Netice olarak şükür denildiğinde âlimlerin sözden ibaret olan lisanî şükürleri, âbitlerin fiil nevinden olan vasıfları, âriflerin bütün hâllerinde istikamet üzere bulunmaları anlaşılmaktadır.(56)
Keyfiyeti itibariyle bakıldığında, dindeki bazı mertebeler gibi şükrün de üç asıldan meydana geldiği gözükmektedir. İmam-ı Gazalî bunları ilim, hâl, amel(57) olarak sıralamaktadır. Bunlara bilgi, tavır ve davranış demek de mümkündür. Şimdi bunları kısaca izah edelim:
a) İlim (bilgi): Şükür konusunda ilim denilince zaruri olarak üç ana bilgi ortaya çıkar. Bunlar: Nimet, nimeti veren ve kendisine nimet verilmiş olandır.
Neyin nimet ve iyilik olduğunu, nimet ve iyiliğin oluş biçimini ve bunun kaynağını bilmek (marifet) şükürdür. Maddi ve manevi bütün nimetlerin ve iyiliklerin Allah Teâla’dan olduğunu bilmek, nimetten önce nimeti vereni düşünmek gereklidir.(58)
b) Hal (tavır): Marifetten sonra kalbe doğan rahatlık ve ferahlık durunudur. Nimeti veren karşı saygılı olmaktır. Bu da marifet gibi bizatihi şükürdür.
Nimete layık olan ve iyilik gören kişinin bundan dolayı hoşlanması, sevinmesi ve ferahlaması, memnuniyetini belli eder bir tavır takınması şarttır. Nimeti ve kaynağını bilmek ama buna sevinmemek, nimeti kabul etmemek ve onu küçümsemek anlamına gelir.(59) Öyleyse şükrün gerçekleşebilmesi nimetin değil, nimeti verenin sevilmesi şartına bağlıdır.(60) Nitekim İmam-ı Şibli: ’Şükür, nimeti veren görmektir?(61) der.
c) Amel (davranış): Nimeti verenin maksadına ve arzusuna uygun olarak hareket etmektir.
Nimeti vereni bilmekten dolayı ortaya çıkan sevinç, kişiyi buna uygun davranışlara sevk etmelidir. Burada davranışlar da kalp, dil ve azalarla gerçekleşmektedir.(62) Zaten nimeti vereni bilip kavuşulan nimetten dolayı sevinç hâlini yakaladıktan sonra, amel kendiliğinden ortaya çıkar. Eğer amel gözükmüyorsa nimete karşı ilk iki hal hakkıyla yaşanmamış demektir.
Cenâb-ı Hakk, bizleri Hz. Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) lisanıyla ’Nimete karşı çok şükredenlerden eylesin.?(63) Âmin?


Kaynaklar:
1. Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü ’Şükür Mad.?; Kuşeyrî, Risale, 314; Kelabazî, Taarruf, 150; Atar, Tezkiretül Evliya, 834; Mahir İz, Tasavvuf, 133; Mehmet Sürmeli, Makale: Şükür Kötülüklere Yardımcı Olmamaktır, Yeni Dünya, Mart 99, Sayı:65, 38; Yetik, Erhan, İsmail-i Ankaravî, 204; Canan, İbrahim, Kütübü’s-Sitte, VIII/475; 2. Kuşeyrî, Risale, 314; 3. Uludağ, a.g.e., 503; 4. Kuşeyrî, Risale, 315; 5. Kuşeyri, Risale, 316; Uludağ, a.g.e., 503; 6. Yetik, ag.e., 204; 7. Koktu, M. Zahid, Tasavvufî Ahlâk, 43; 8. Sönmez, Abidin, Veysel Karanî ve Hırka-i Şerif, 106; 9. Kuşeyrî, Risale, 314; 10. Canan, ag.e., VIII, 477; Yılmaz, H.Kamil, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, 183; 11. İz, ag.e., 133; Sürmeli, ag.m., 39; 12. Kuşeyrî, Risale, 315-317; 13. Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbihu’l Gafilin Bustanü’l Arifin, II/519; 14. Kuşeyrî, Risale, 315-317; 15.Koktu, a.g.e., 43; 16. Kelimenin zıt anlamlısı olarak kullanılanı; 17. Canan, a.g.e.,VIII, 477; 18. Uludağ, a.g.e, 503; 19. Toshihiko İzutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, 146; 20. en-Neml, 27/40; 21. ez-Zümer, 39/7; 22. el-En’am, 6/63-64; 23. Bkz. el-Bakara, 2/172; 24. Bkz en-Nahl, 16/20-21; 25. Fâtır, 35/30-34; 26. Sümeli, ag.m., 38; Özberk, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, 46; 27. İzutsu, a.g.e., 267; Uludağ, Süleyman, Evrensel Bir Ahlâk Değeri Olarak Şükür, Yeni Dünya, Mart 99, Sayı:65, 29; Ayrıca bkz. el-Bakara, 2/158; el-İsra, 20/19; el-İnsan, 76/22 ; 28. el-Bakara, 2/172; 29. Âli İmran, 3/144; 30. İbrahim, 14/7; 31. Bkz. Fâtır, 35/30-34; 32. en-Nahl, 16/21; 33. el-İsrâ, 17/3; 34. Lokman, 31/12; 35. Lokman, 31/14; 36. el-Bakara, 2/152; 37. el-Bakara, 2/172; bkz., en-Nahl, 16/114; el-Ankebut, 19/17; 38. es-Sebe, 34/13; 39. Ebu Davud, Cihat:174; Tirmizî, Siyer 25; İbn Mace, İkamet 192; 40. Buharî, Teheccüd 6, Rikak 20; Müslim, Sıfatü’l Münafikîn 79-81; Tirmizî, Salât 87-304; Nesâî, Kıyamü’l Leyl 17; İbn Mâce, İkame 200; Ahmed b. Hanbel, IV/258-295; 41. Nesâî, Sehv 60; 42. Tirmizî, Birr 35; Ebû Dâvût, Edeb 11; 43. Deylemî, Müsned, 378; 44. Ahmed b. Hanbel, IV/258-375; 45. Gazalî, İhya, IV/156; 46. Tirmizî, Tefsir’u-Sûre 9; İbn Mâce, Nikah 5; 47. Uludağ, a.g.e., 221; Yılmaz, a.g.e., 185; 48. Sürmeli, a.g.m., 38; 49. Yılmaz, a.g.e., 184; 50. Suyutî, Camiu’s-Sağir, I/113; 51. Bkz. Kuşeyrî, Risale, 318-319; 52. Semerkandî, a.g.e., 519; Gazalî, İhya, IV/160; 53. Kuşeyrî, Risale, 315; 54. Semerkandî, a.g.e., 519; 55. es-Sebe, 34/13; 56. Kuşeyrî, Risale, 316; 57. Gazalî, İhya, IV/157; Kimya-yı Saadet, 576; 58. Uludağ, a.g.m., 29; 59. Uludağ, a.g.m., 29; 60. Gazalî, İhya, IV/159, bkz. Hükümdarın, birine at hediye etmesi ile ilgili örnek. 61. Kuşeyrî, Risale, 316; 62. Kuşeyri, Risale, 314. Kelabazî, Taarruf, 150; Gazalî, İhya, IV/160; 63. Gazalî, İhya, IV/156.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • muharrem

    lisanınızdan dökülen kelimeler zemzem misali nekadar hoş ve tarifsiz ya resulullah.

  • seda

    iyi

  • berfin

    ne kadar benciliz.ALLAH BİZE HERŞEYİ VERMİŞ.OYSA BİZ BU NİMETLERE KARŞILIK ŞÜKRETMEYİ BİLMİYORUZ.

  • tuba

    maalesef şükürden mahrum bireyleriz,acaba asıl şükredememe sebebimiz,herşeyin daha çoğunu istememizinin,aza kanaat edemememizin sebebi ne?evet kendi nefsimizden başlayalım sormaya.sebebi ölümü tam anlamıyla düşünememek.herşeyin geçiçi oldugunu içimize sindirememek.ölüm var hak elimizdekilere şükr edelim en karlı işi yapalım.konunun biraz dışına çıktıysam hakkınızı helal edin.selamlar.

  • ali.garib

    evet şükredebilmek .Zamanımzın en büyük hastalıklarından biride şükredememek.çok istemeye başladık,azla yetinmemeye başladık.Allah razı olsun yakub hocam bizede işittik okuduk itaat ettik düşer.Rabbim şükredenlerden eylesin cümlemizi.Kalb ve gönül çok rahatsız,çok istiyor,şükrettirmiyor.Şeytan ömer-ül farukinin intikamını bizden almaya çalışıyor.Dua edin,dua buyrunuz efendim.Selam ve hürmetlerle.

5 kişi yorum yazdı.