Özlenen Rehber Dergisi

17.Sayı

Habeşistan'a Hicret

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 17. Sayı
’De ki: Ey îman eden kullarım! Rabbinizden korkun! Bu dünya hayatında iyilik yapanlar için âhirette iyilik vardır. Allah’ın toprağı geniştir. Şüphesiz sabredenlere mükafatları hesapsız olarak ödenecektir.’(1)
Hz. Hamza (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.)’in müslüman olmaları, inananları biraz ferahlatmıştı. Fakat yine de müşriklerin müslümanlara yapmakta oldukları eziyetler bitmek tükenmek bilmiyordu. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), sahâbîlerinin işkenceler altında kıvrandıklarını görünce:
’Siz, bâri, yeryüzüne dağılın! Yüce Allah sizi yine toplar!’ buyurdu.
’Yâ Rasûlallah! Nereye gidelim?’ dediler. Allah Rasûl’ü, Habeş ülkesinin bulunduğu tarafa eliyle işâret ederek:
’İşte oraya! Siz, Habeş ülkesine gitseniz iyi olur. Habeş hükümdarının yanında hiç kimse zulme uğramaz. Orası, doğruluk yurdudur. Allah, sizi belki orada ferahlığa kavuşturur!’ dedi.(2)
Bunun üzerine, bi’setin (Peygamberliğin) 5.yılı Receb ayında, Habeşistan’a gitmek isteyen on erkek, beş kadın olmak üzere on beş kişilik ilk Muhâcir kâfilesi, müşriklere duyurmadan, kimisi binitli, kimisi yaya olarak gizlice Mekke’den ayrıldılar. Şuayba denilen yere ulaştıkları zaman orada Habeşistan’a gitmek üzere bulunan tüccarlara âit gemiye, yarım dinar ücretle binerek gittiler.
Kureyş müşrikleri işin farkına varınca, Muhâcirleri geri çevirmek için deniz sahiline kadar geldiler. Ne var ki, gemi Muhâcirleri bindirip denize açılmış bulunuyordu. Müşrikler Muhâcirlerden hiçbir kimseyi ele geçiremeyerek Mekke’ye döndüler.
Muhâcirler Habeş ülkesinde geniş bir nefes aldılar. Sâkin bir hayâta kavuştular. Hasretini çektikleri ibâdet ve huzura daldılar. ’Biz burada hayırlı bir komşuluk, dînimize dokunulmazlık gördük. İncitilmeksizin ve hoşlanmadığımız hiçbir söz işitmeksizin Allâh’a ibâdet ettik!’ dediler.

Hicret Eden İlk Kâfile:
Hz. Osman (r.a.) ve zevcesi, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kerimesi Hz. Rukiyye (r.anhâ),
Hz. Ebû Huzeyfe (r.a.) ve zevcesi Hz. Sehle (r.anha),
Hz. Zübeyr ibn-i Avvam (r.a.),
Hz. Mus’ab bin Umeyr (r.a.),
Hz. Abdurrahman ibn-i Avf (r.a.),
Hz. Am’r ibn-i Rebîa (r.a.) ve zevcesi Hz. Leylâ (r.anhâ),
Hz. Ebû Seleme (r.a.) ve zevcesi Hz. Ümmü Seleme (r.anhâ),
Hz. Osman ibn-i Maz’un (r.a.) (kâfile reîsi),
Hz. Ebû Sebre ibn-i Ebîre ve zevcesi Hz. Ümmü Gülsüm (r.anhâ),
Hz. Süheyl ibn-i Beydâ (Vehb) (r.a.) idiler.(3)
Aynı yıl Ramazan ayında Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Harem-i Şerîf’e teşrif ettiler. Bu sırada Kureyş’in büyüklerinin de bulunduğu bir grup müşrik de burada bulunuyordu. Efendimiz (s.a.s.) ayağa kalktı ve Necm sûresini okumaya başladı. Müşrikler, Efendimiz (s.a.v.)’in Kur’an okuyuşundan oldukça etkilenmişler ve dona kalmışlardı. Nihayet Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ’Allah’a secde edin ve ibadet edin.’(4) âyet-i kerîmesini okuduktan sonra secde etti. Orada bulunanların hepsi secdeye vardı.
Yaşanan bu olay, Habeşistan’daki muhâcirlere, Kureyş’in Müslüman olduğu şeklinde ulaştı. Muhâcirler bunun üzerine aynı sene Şevval ayında Mekke’ye geri döndüler. Mekke yakınlarında bir müddet kalınca durumun kendilerine ulaştığı gibi olmadığını öğrendiler. İçlerinden bir kısmı Habeşistan’a geri döndü. Geriye kalanlar ise Mekke’ye gizlenerek veya Kureyş’ten birinin himayesinde oldukları halde girdiler.
Bu gelenlere Kureyş’in yaptığı eza ve cefa daha da şiddetlendi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ikinci defa Habeşistan’a hicret etmeleri için ashâbı’na izin vermeyi gerekli gördü. Bu ikinci hicret öncekinden daha eziyetli oldu. Bu kez Kureyşliler olaydan haberdar olmuşlar, buna engel olmayı kararlaştırmışlardı. Ancak Müslümanlar daha hızlı davranmışlar, Allah Teâlâ da onlara yolculuğu kolaylaştırmıştı.
Habeşistan’a hicret eden ikinci grupta 83 erkek ve 12 kadın olmak üzere 95 sahâbe vardı. Fırsat buldukça, kâfile kâfile Habeşistan’a hicret ettiler. Bu kâfilenin reîsi Hz. Câfer-i Tayyar (r.a.) idi.(5)

Müşriklerin, Muhâcirler Hakkında Habeşistan Hükümdarı Necâşi’ye Başvurmaları
Müşrikler, Müslümanların Habeşistan’da huzur içinde yaşamalarını çekemediler. Onları geri çevirmek için teşebbüse geçtiler. Habeş Kralı’na, keşişlere ve saray adamlarına Mekke’nin ekstra sahtiyanlar (deri) gibi bir çok kıymetli hediyeler hazırlayıp iki elçi ile beraber gönderdiler ve elçilere şöyle tembihte bulundular:
’Siz Necâşi ile görüşmeden önce hükümet erkânı ve kumandanlarından her birine hediyelerini verin. Daha sonra, Necâşi’ye hediyelerini takdim edin ve ondan, Müslümanların (geri gönderilmek üzere) size teslimini isteyin.’ dediler. Bu elçiler Abdullah ibn-i Ebî Rebîa ve Amr ibn-i Âs idi.
Bu iki elçi, Habeşistan’a gidip Kureyşlilerin verdiği tâlimat üzerine hareket ettiler. Hediyeleri takdim edip görüştüler. Sonra:
’Bizden bâzı aklı ermez gençler, milletlerinin dîninden ayrıldılar. Sizin dîninize de girmediler. Bizim de, sizin de bilmediğimiz yepyeni bir dîn ile ortaya çıktılar. Onlar şimdi ülkenize sığınmış, yamanmış bulunuyorlar. Biz, onların geri çevrilmeleri ve bize iâdeleri için kavmin eşrâfı tarafından gönderilmiş bulunuyoruz.’ dediler.
Abdullah ibn-i Rebîa ile Amr ibn-i Âs’ın bu sözleri Necâşi’yi sinirlendirmişti. Necâşi’nin çevresinde bulunan hükümet adamları ise:
’Ey Hükümdar! Bunlar doğru söylüyorlar. Kendilerinden olanlar elbette başkalarından daha iyi bilirler. Kusurlarını da başkalarından daha iyi görürler. Onları, bunlara teslim et. Yurtlarına, kavimlerine döndürsünler.’ dediler.
Necâşi, büsbütün kızdı ve:
’Hayır! Vallâhi, çâresiz kalmış, çevreme konmuş, ülkeme sığınmış, beni başkalarına tercih etmiş kimseleri, bunlara tercih etmem. Ancak onları çağırır, şunların, onlara dâir söyledikleri şeyleri sorarım. Eğer iş şunların dedikleri gibi ise, onları bunlara teslim ederim. Onları kavimlerine geri çeviririm. Şâyet, iş bunun aksi olursa kendilerini korurum. En güzel şekilde korur, gözetirim.’ dedi.
Bunun üzerine Necâşi, Rasûlullah’ın ashâb’ına dâvetçi gönderdi. Muhâcirler, dâvetçinin etrafına toplandılar. Birbirlerine:
’Necâşi’ye vardığınız zaman ne söyleyeceksiniz!’ dediler. ’Vallâhi, bizim bu husustaki bildiklerimiz Peygamberimiz’in bize buyurduğundan ibârettir! deriz. Bu yolda ne olacaksa olur!’ dediler. Hz. Câfer (r.a.):
’Bugün, sizin sözcünüz benim.’ dedi. Hepsi ona tâbi oldular. Hep birlikte Necâşi’nin sarayına gittiler.(6)

Not: Müslümanların temsilcisi Hz. Câfer-i Tayyar ( r.a.) ile Habeşistan Kralı Necâşi arasında geçen görüşmeyi gelecek sayımızda yayınlayacağız.

Kaynakça:
1. Ez-Zümer, 39/10.
2. Peygamberimiz Hayat ve Daveti, S. Mübarek FURİ, s.106.
3. İslâm Tarihi, M. Asım KÖKSAL, Mekke Dönemi, s.272.
4. En-Necm, 53/62.
5. Zâdü’l-Meâd, c.1, s.24.
6. A.g.e., M. Asım KÖKSAL, Mekke Dönemi, s. 297.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.