Özlenen Rehber Dergisi

150.Sayı

Zikrullah ve Fazileti

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 150. Sayı
Değerli okurlarımız! Geçen sayımızda kaldığımız yerden yeni bir başlık ile konumuza devam ediyoruz. Bu fasılda zikir ile ilgili ayet ve hadislerde geçen zikrin muhtelif manalarına değineceğiz. Rabbim cümlemizi zikrin hakikatine eren kullarından eylesin!

Dördüncü fasıl: Zikrin beyanı hakkındadır
Daha önce de geçtiği üzere Allah Teâlâ insanları ve cinleri O’na ibadet etmeleri ve bilmeleri için yarattı. İbadetlerin çeşitlerini, vakitlerini ve miktarını da beyan etmiştir Yüce Yaratan.
Ne var ki Allah (c.c.) zikir yapmayı emretmiş ancak vaktini ve miktarını belirtmemiştir. Nitekim Kelam-ı Kadim’de şöyle buyurmuştur:
’Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin.’1
’Öyleyse Beni zikredin ki, Ben de sizi anayım.’2
’Onlar ki, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine (yatar) iken Allah’ı zikrederler.’3 Allah’ı her halde iken zikrederler. Zira insan bu üç halden de hali olmaz.
’Nihayet namaz bitince, artık yeryüzünde dağılın ve Allah’ın lütfünden (rızkınızı) arayın ve Allah’ı çok zikredin; ta ki kurtuluşa eresiniz!’4 Cuma namazı bittiğinde yeryüzüne ticaret ve işlerinizi görmek için dağılın. Yine ayetin mealinin devamında tefsirciler: ’Rızıklarınız için dağılın, zira buradaki emrin manası yasaktan sonra geldiği için ibâha’dır (helal olmasıdır)’ demişlerdir.
İbn-i Abbâs (r.anhümâ) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuşlardır: ’Şayet dilersen camiden çık; dilemez isen de çıkma! Veyahut da ikindi namazına kadar namaz kılmaya devam et.’
Yine bu ayetin tefsirinde şu yorumlar yapılmıştır: ’Yeryüzünde dağılın’ emrinden maksat, dünya işlerine talip olmayı değil de hasta ziyareti, cenazeye katılma, Allah için sevilen bir Mümin kardeşi ziyaret etme veya ilim tahsili gibi hususlardır. Bu yoruma göre bu ayetin manası şu şekilde tezahür etmekte: ’Allah’ın lütfünden (rızkınızı) arayın’ın muradı ’manevi fazilet’tir.
’Ve Allah’ı çokça zikredin’ ayeti ise şu şekilde yorumlanmaktadır: Nihayet namaz bitip de meşru ticari faaliyetleri olan alışverişinizi bitirdikten sonra hemen Allah’ı zikretmeye koyulun. ’O’ndan gafil olmayın’dan maksat ise, ’dil ile O’nu çokça zikredin veyahut O’na çokça itaat edin’dir.
Yine ’ta ki kurtuluşa eresiniz!’ ayetinin tefsirinde denildi ki: Ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde çokça Allah’ı zikretmedikçe O’nu çok zikretmiş olmazsınız.
Bundan da anlaşıldı ki kişinin felaha ermesi ancak çokça zikir ederek umulur. Allah (c.c.) buyurdular: ’Müminler muhakkak kurtuluşa ermiştir. Onlar namazlarında huşu (korku ve eziklik) içinde olanlardır.’5
Azalarda huşunun oluşabilmesi, kalbin iç huzuruna (huşuuna) bağlıdır. Kalp ise her daim değişken olduğundan onun sükûneti, itminanı ancak zikredilenin yüceliğini dikkate alarak O’nu çokça zikretmekle olur. Allah (c.c.)’nun buyurduğu gibi: ’Evet, bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalpler yatışır ve huzur bulur.’6
Deylemî’nin Enes (r.a.)’den rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: ’Allah’ı zikretmek, kalplere şifadır.’7
Kudsî hadis-i şerifte Allah (c.c.) buyurmuşlardır ki: ’Ben kulumun benim hakkımda yaptığı zannına göreyim. O beni zikretti mi onunla beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de onu nefsimde zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içerisinde zikrederse ben de onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zirâ (arşın) yaklaşırım, o bana bir zirâ (arşın) yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim.’8
Beyhakî’nin İbn-i Ömer (r.anhümâ)’dan rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Dikkat edin! Amellerinizin en hayırlısını, Allah katında en değerlisini, altın ve gümüş dağıtmaktan daha hayırlı ve derecelerinizi daha yükselten, düşmanla karşılaşıp sizin onların boyunlarını, onların da sizin boyunlarınızı vurmanızdan daha hayırlı bir şeyi size haber vereyim mi?’ Sahabîler: ’Bu amel nedir yâ Rasûlallah?’ dediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): ’Zikrullah yani Allah’ı anmaktır.’ buyurdu.9
Râmûzu’l-Ehâdîs adlı eserde yer aldığına göre, Taberânî, Müslim, Ahmed b. Hanbel’in Ebû Hureyre ve Ebû Saîd’den rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Bir topluluk bir yerde toplanıp Allah’ı zikrederlerse, melekler onları kuşatıp çevrelerinde dönüp dolaşır! İlahi rahmet onları kaplar ve üzerlerine sekine iner! Yüce Allah, onları kendi katındaki meleklere anlatır!’10
Deylemî’nin Nebît (r.a.)’den rivayet ettiği bir hadiste Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Zikir, Allah Teâlâ’nın büyük bir nimetidir. Şükrünü eda ediniz.’11
Şuabu’l-Îmân adlı eserde Beyhakî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte: ’Hafaza meleklerinin işitmediği zikir, işittiği zikirden yetmiş kat fazladır.’ buyrulmuştur.12
Allah (c.c.) buyurdular ki: ’Hem Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret ve sakın gafillerden olma!’13
Diğer bir ayette Allah (c.c.) buyurdular ki: ’Allah’ı zikretmek ise, elbette (her şeyden) en büyük olandır.’14
Fudayl b. İyâz’dan rivayet edildiğine göre: ’Bize ulaşan habere göre Allah (c.c.) buyurdular ki: ’Ey Âdemoğlu! Beni sabah namazından sonra bir vakit, ikindi na­mazından sonra da bir vakit zikret. Bu, ikisi arasındakiler için sa­na yeterim.’15
Tasavvuf meşayihi, cehrî veya hafî zikrin hangisinin daha faziletli olduğu hakkında aralarında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları cehri zikrin, zakirin kalbi zikre ve manasına karşı ahenk içinde olduğu takdirde daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Zira bu durumda kalp ve lisanın hazzı vardır.
Diğer meşayih ise yukarıda zikrettiğimiz iki ayete dayanarak, riya endişesi ve kalbî gaflet olmadığı için hafi zikrin daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Nitekim kalbî gaflet ve riya ile lisanın zikri kabul edilmez.
Nesâî ve Taberânî’nin Ebû Ümâme’den rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Allah, sadece halis niyetle ve kendi rızası için yapılan işleri kabul eder.’16
’İsm-i Celâl’ lafzının hafî ve cehrî olarak zikredilmesi hususunda herhangi bir ihtilaf yoktur. Yine, ’Tehlil/Lâ ilâhe illallâh’ zikrini orta seviyede cehri olarak söylemenin fazilet bakımından daha uygun olduğu hususunda meşayih ittifak etmiştir. Bu meselenin detayı ’Nefy ve İsbât’ konusunda ele alınacaktır inşallah.
Taberânî ve Beyhakî’nin Muaz (r.a.)’den rivayet ettiği diğer hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Cennet ehli hiç bir şeye hasret edecek değildir. Yalnız, Allah’ı zikirsiz geçirdikleri vakit üzerine hasret (pişmanlık) çekeceklerdir.’17
Taberânî ve Beyhakî’nin Sehl b. Hanzala’dan rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte: ’Bir topluluk (Allah’ı) zikretmek üzere toplandıklarında kendilerine ’affedilmiş olarak kalkınız; günahlarınız sevaba çevrildi’ denilir de, onlar oradan öyle dağılırlar.’18 buyrulmuştur.
Ey akıl sahibi, dil veya kalp ile ya da her ikisiyle O’nun zikrine mani olan meşguliyetleri bil (öğren). Bunu bildikten sonra sana faydası olmayan şeylerle vaktini zayi etme. Maişetini (geçimini) ve ailenin rızkını temin etmekle meşgul isen lisanını ve kalbini O’nun zikri ile meşgul eyle. Zira bütün işlerinde muvaffakiyet ve kuvvet ancak O’ndandır (lâ havle velâ kuvvete illâ billâh). Nefeslerin ise sayılı, her nefesinde ahirete daha çok yaklaşıyor, dünyaya ise uzaklaşıyorsun. Denildiği gibi, Allah’a vasıl olan yollar kulların nefesi adedincedir. Fakat bütün bu yollar kapalıdır. Ancak, Hazreti Muhammed (s.a.v.) efendimizin izinden gidenler ulaşabilirler. Her ruh sahibi, doğumundan itibaren Allah’a doğru yolculuğa çıkar, nefesleri de adım gibidir. Ölüm yolunda gece-gündüz, uykuda ve uyanıkken eceline doğru seri bir şekilde ilerler. Bunu biliyorsan eğer, sayılı olan nefeslerini nasıl zayi edersin? Kralların hazineleri bile bir nefesi satın alamazken sen ayık ol ve sakın gafillerden olma!
Bir beyitte denildi ki:
’Gecelerin ömrümü eksiltip bana fayda vermeden geçip gitmesi muhakkak ki hüsranın en büyüğüdür.’


(Endnotes)
1 el-Ahzâb, 33/41
2 el-Bakara, 2/152
3 Âl-i İmrân, 3/191
4 el-Cumu’a, 62/10
5 el-Mu’minûn, 23/1-2
6 er-Ra’d, 13/28
7 Deylemî; Münâvî.
8 Buhârî, Tevhîd, 50; Müslim, Zikr, 2
9 Beyhakî; Tirmizî, Deavât, 6/3377; İbn-i Mâce, Edeb, 27
10 Müslim, Zikir, 39
11 Kenzü’l-Ummâl, c.1, s.414, h.no:1749; Suyûtî, Câmiu’l-Ehâdîs, h.no:45086
12 Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, 2/83; Müsned, Ebû Ya’lâ, 8/182; Deylemî, Firdevs, 2/249
13 el-A’râf, 7/205
14 el-Ankebût, 29/45
15 Ebû Nuaym, Hilye, 8/213
16 Nesâî, Cihâd, 24
17 Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/331; Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, 10/76
18 Kırk mevzuda kırk hadis kitabı, no:14, s.270; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, c.5, S.409; Taberânî, Evsat, 434; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.