Özlenen Rehber Dergisi

142.Sayı

Allah'ın Kulunu Sevmesi Nasıl Olur

İsmail KOCABIYIK Özlenen Rehber Dergisi 142. Sayı
Muhabbetullah’a ulaşan gerçek hazineye ulaşmıştır, bu sevgi onun için her şeyden daha değerlidir. İlahi sevgi, çölün ortasında yolunu kaybetmiş, ekmeğini suyunu bitirmiş ve baygın bir halde ölümü bekleyen kimsenin yaşama isteğinden daha değerlidir. Ölüm döşeğinde ölmek üzere olan kimsenin birkaç gün daha yaşama isteğinden daha büyüktür. Allah’ın kulunu sevmesiyse çok daha değerli, faydalı ve sonsuzdur.
Allah sevgisinin ne kadar değerli olduğunu bilmek, insanın Allah’ı tanımasıyla alakalıdır. Marifetullah’ı çoğaltarak mümkün olduğu kadar bu büyük hazineyi bütün varlığımızla ele geçirmeye çalışmalıyız. Hiç şüphesiz sevgide yakınlık manası da vardır. Sevgi yakınlığın en önemli sebebidir. Çünkü seven, sevdiğine yakın olmak veya onu kendisine yaklaştırmak ister. Allah Teâlâ tarafından sevilmek, dinimizin bizi ulaştırmak istediği en yüksek, en yüce hedeftir.
Bir kul yüce Allah’ın sevgisini nasıl kazanabilir ya da Allah’ın bizi sevmesi için neler yapmalıyız?
Müslüman bir Anne-Baba’dan ve çevreden dünyaya gelmemiz Allah’ın kuluna bir rahmeti, sevdiğinin ilk işaretleridir. Kur’an’da bu şu şekilde ifade eder; ’Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar (küfründeki inâdı sebebiyle). Allah kimi de dalâlete atmak isterse, sanki göğe tırmanıyormuş gibi göğsünü iyice daralmış sıkıntılı hâle sokar. Allah, imân etmeyenlerin üzerinde böyle kötülük (rezillik ve azap) bırakır.’ Cenâb-ı Hakk’ın vermiş olduğu bu iman nimetini Müslüman ilk önce sağlam bir akide inancı üzerine inşa etmesi gerekir. Metin temeller üzerine bina edilmemiş bir inanç yıkılmaya ramak kalır. Koruluğun sınırlarındadır ki, her an diğer tarafa geçmesi an meselesidir.
Bundan sonra da Haramlardan yırtıcı hayvanlardan kaçarcasına kaçmaktır. Haramla dolu olan bir kalp Allah’ın rahmetini cezbetmez. Temiz olan bir şeyle pis olan yan yana bulunması nasıl mümkün değilse haramla da rahmet (nur) bir arada bulunmayacağı aşikârdır. Allah’ın rahmetinin içerde yoğunlaşacağı bir kalbin sahibi olma çabası içerisinde olmak elzemdir. Allah (c.c.)’ın nurunun içerisine dolacağı gönlü hazır ettikten sonra sağlam bir kale ile o’nu korumaya almak.
İşte bu da Allah Resul’üne (s.a.v.) itaat edip onun yolunda ilerlemektir: Hak Teâlâ’nın sevgisine mazhar olmak isteyen bir müminin ilk önceliği Rasulüllahı tanıyıp ruhunda onun sevgisini, muhabbetini hissetmesidir. Efendimizin Hz. Ömer’e ’…Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ben sana nefsinden daha sevimli olmadıkça tam iman etmiş olmazsın…’ Dediği gibi kâmil imanın ancak ve ancak Peygamberimizi sevmekten geçtiğini bizlere kendi lisanıyla bildirmiştir. Allah Teâlâ’da Kuranı kerimin de, Habibine uymanın kendisine uymak olduğunu, yakınlığı, takvayı ve mağfireti ancak bu şekilde celb edileceğini şöyle bildirmiştir:
’(Rasûlüm!) De ki; siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok rahmet edicidir.’
Bugünün Müslümanları olarak usve-i hasane olan Allah’ın Habibinin sevgisini gönlümüzde gerçek anlamda taşıyor muyuz? Veya sadece kuru kuruya sevgi iddiasında mı bulunuyoruz? Soruları bu şekilde çoğaltabiliriz. Bunların cevabı kişinin kendi içerisinde saklıdır. Kul olarak kendini bu konuda ölçmeli-tartmalı ve bir kefeye koymalıdır. Eğer ’ben Peygamberimi çok seviyorum. O’nun çizdiği yol benim şiarımdır. ’diyenler grubundaysa, bu iddianın gereğini yaparak, hayat biçimini sevginin şartlarına göre değiştirmek gerekmez mi? Çevremizde bu söylemler içerisinde olup da yaşam tarzları olarak tam tersi bir hayat sürdürenleri görmek zor değildir. Kuran ayetleri böyle bir sevgiyi Müslümanın üzerinde taşımayı her fırsatta ifade ederken, sosyal medya üzerinde olsun yazıları ve makaleleri ile olsun Peygamber efendimize farklı şekillerde dil ile linç etme girişiminde bulunan kimlik Müslümanlarını görmekteyiz. Müslüman uyanık olup bu dil oyunlarına kanmayıp dikkatli olmalıdır.
Yine Cenâb-ı Allah kullarını nasıl seveceğini bizlere rahmetiyle kendisi öğretmiştir.
Tevbe etmek: Kulun bedenini görünen necasetten nasıl arındırıyorsa kalbinde bulunan hastalıklarından da o şekilde arındırması ve temizlemesi gerektiğini Kur’an şöyle beyan ediyor: ’Şüphesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.’ Yani nasıl maddi temizlik varsa, manevi temizliğinde var olduğunu açıklıyor. Kul tevbe kapısının var olduğunu unutmayıp, daraldığında değil her anında ona tutunmalıdır. İşte insan tevbe yolunda ilerliyorsa, gönlünde bunu buluyorsa bu Allah’ın kendisini sevdiğinin alametidir.
Takva sahibi olmak: Takva, Müslümanın en önemli manevi giysisi olup onu üzerinden çıkarmaması gerekir. Bugün eğer toplum olarak bu ahlakı üzerimizde taşısak; her gün marketlerden, bankalardan çalan hırsızları haberlerde izliyor olmayabilirdik. Tüccarların, esnafların kazanç adına her türlü bukelamanlıklarıyla ve yeminleriyle karşılaşmazdık. Çünkü takvayı üzerine ahlak olarak giydiği bir toplumdan bunların beklenebilmesi mümkün olamaz. Kur’an’da takva sahiplerinden bahsederken özellikle topluma ilaç gibi gelecek bir ifade göze çarpar: ’O takva sahipleri ki, bollukta ve darlıkta (mallarını Allah yolunda) sarf ederler, (kızdıkları zaman) öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah ise, iyilik yapanları sever.’ Evet. ’Öfkelerini yenerler ve insanları affederler’ öfkesini yenip affetme yolunu seçen bir fertten toluma elbette zarar gelmez. Bilakis sağlıklı bir toplum yapısı oluşması için en büyük katkıyı sağlar. Bundan dolayıdır ki Allah muttaki kullarını sever.
Sabır ehli olmak: Allah insanı yaratmıştır. İyilerin ve kötülerin yeri olarak da cennet ve cehennemi yaratmıştır. Kullarını da belirli imtihanlar vermiştir. Kur’an bu iptilaların nasıl olacağını şöyle açıklamıştır: ’Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz.’ İşte bu sınavları veren bir müminin sabır ipine tutunursa bu iptilalardan Allah’ın razı olacağı şekilde atlatacağını ve sabrın sonunun da Hakk’ın hoşnutluğunun olduğunu ayette şöyle ifade edilmiştir: ’(Ey Rasûlüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele! ’Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile (Allah’tan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.’ Bir başka ayette: ’Allah, sabredenleri sever.’ Tabi Allah insana sabredemeyeceği imtihanla imtihan etmesin. Her ümmetin ve her insanın imtihanı birbirinden farklıdır. Kula düşen Rabbin den hayırlı olanı dileyip sabırla ve metanetle imtihanı karşılayıp bu husus da selef-i salihin yolunu tutarak, onların kullandığı metotları kullanarak karşılamaktır.
Bu husus da şu iki hadis bizlere ışık tutması hasebi ile burada zikretmek icab eder.
1- Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz , ’Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur’ dedi:
’Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb ilân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.’

Bu hadîs-i kudsîde de ifade edildiği üzere Allah Teâlâ’nın kulunu sevdiğine işaret sayılan bir kaç husus sıralanmaktadır. Öncelikle bir kulun farz olan görevlerini istenilen bir şekilde yerine getirdikten sonra ek olarak nafile ibadetlerle Allah’a yakınlık kazandığı ve sonunda Allah’ın sevgisine ulaştığı belirtilmektedir. O zaman, farz ve nafilelerde devamlılık göstermek, Allah’ın sevgisine işaret olmaktadır.
Her işinde dürüstlük, doğruluk, sadakat, tevekkül, takva görülen, istekleri yerine getirilen, tehlikelerden uzak tutulan kulun bu hali de o müminin Allah Teâlâ tarafından sevildiğini gösterir. Çünkü Allah Teâlâ sevdiklerini yardımsız bırakmaz. Hadis-i şerifte de ’İşiten kulağı, gören gözü... Olurum’ ifadeleri, ilâhî yardımın o kulun bütün hayatını kapsayacağını işaret etmektedir. Sürekli bir mücâhede içinde bulunmak suretiyle Allah Teâlâ’nın sevgisini ve dostluğunu kazanan bir müslümana, bu dürüst hali dolayısıyla düşmanlık etmeye kalkacak olanlar da pek tabiî olarak Allah’ın düşmanlığı ile karşı karşıya kalırlar. Allah Teâlâ, dostlarını ve sevdiklerini, düşmanlarına karşı destekleyeceğini bildirmektedir. Bu da, Allah Teâlâ’nın sevgisini kazanma konusunda kullar için çok büyük bir teşvik olmaktadır.
2- Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
’Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e ’Ben filanı seviyorum onu sen de sev!’ diye emreder. Cebrâil onu sever ve sonra gök halkına: ’Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz’ diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.

Allah Teâlâ bir kula buğzettiği zaman, Cebrâil’e ’Ben, filanı sevmiyorum, onu sen de sevme!’ diye emreder. Cebrâil de onu sevmez. Sonra Cebrâil gök halkına ’Allah filan kişiyi sevmiyor, onu siz de sevmeyin’ der. Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra da yeryüzündekilerde o kimseye karşı bir kin ve nefret uyanır.’
Allah Teâlâ’nın kulunu sevmesi demek, o kul için hayır murad etmesi, ona hidâyet ve nimet vermesi demektir. Allah Teâlâ’nın buğzetmesi de kulun azgınlığını artırıp azâd etmesi demektir. Böyle bir mazhara bir kulun sahip olması o kul için en büyük nimettir.
Sonuç olarak Allah’ın kulunu sevmesi için yapılması gereken şey, dinin yasakladığı her türlü fena işlerden sakınıp emrettiği şeylere ise sımsıkı sarılarak tutunmasından geçer. Yukarıda da zikrettiğimiz ve bunun gibi ahlakları üzerinde toplayan bir topluma rahmet, bereket ve hayır iner. Bundan dolayıdır ki Allah’ın razı olacağı bir çevrede, ortamda bulunmak yüce ahlakların üzerine sirayet etmesinde etkili olacaktır. Eğer bunun aksi olursa her türlü kargaşanın yaşandığı bir toplumun oluşması kaçınılmazdır. Şu günlerde de Ümmet-i Muhammedin yaşadığı sıkıntılar bunun tezahürüdür. İslam âleminin tek vücut olup, olayları iyi analiz ederek bakması gerekir. Rabbimizden bu hususta Ümmet-i Muhammed’e rahmet etmesini istiyor, bir çatı altında toplamasını niyaz ediyoruz. Âmin.
Allah en iyisini bilir.

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.