Özlenen Rehber Dergisi

132.Sayı

Çocuk Allah'ın Emaneti

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 132. Sayı
Çocuklar Allah’ın bizlere vermiş olduğu birer hazinedir. Bizler elimizdeki güzelliğin farkında olarak adım atabilmeliyiz. Çünkü bir çocuk annesinden tertemiz doğar. Yetiştiren aile çocuğu hangi sınırları gözeterek, hangi zihniyete hizmet ederek yetiştirirse çocuk da öyle yetişir. Tıpkı bir toprak gibi. Ne ekersen onu biçersin! Güzel ahlaklı nadide bir çiçek elde etmek istiyorsak çocuğu kendimizin değil de Allah’ın bir lütfu olduğunu görüp, emanetin de sorumluluğunu bilerek yetiştirebiliriz. Bizim yaptığımız büyük yanlışlardan bir tanesi çocuğu benimsemektir. Çocuk bizim değil mi? İlla ki benimseyeceğiz, canımız, kanımız sonuçta. Ancak benimseme hususundaki hatamız, çocuğu kukla yapmak ya da kendimizin birer kopyası olarak yetiştirme, onu kollarımız arasına alıp her şeyden öte tutmakta yatmaktadır. Çocuk elbetteki en kıymetli mücevherdir. Ancak onu bir emanet gibi benimsemeliyiz. Ona Allah’ın emrettiğini öğretip yasak ettiğine meylettirmeyerek, ayakları sağlam basan Salih ve Saliha birer evlat sahibi oluruz.
Çocuk yetiştirmek başlı başına bir iştir!
Allah’ın emanetini onun emirleri doğrultusunda yetiştirmek anne baba için en övünç verici durum olsa gerek. Hayırlı evlat sahibi olabilmek için de ona İslam terbiyesi verilmesi lazımdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: ’İnsan öldüğü vakit bütün amelleri ondan kesilir. Yalnız üç şeyden; sadaka-i cariyeden, faydalanılan ilimden ve kendisine duâ eden sâlih evlâttan kesilmez.’ buyurmuşlar. (Müslim, vasiyet 3)
Çocuk yetiştirmenin zamanı ya da yaşı yoktur. Bir çocuğu doğmadan yetiştirmeye başlamak lazım. Ancak asıl ehemmiyet gösterilmesi dönem 2 yaşından itibarendir. Çünkü çocukların zihinleri 2 yaşından itibaren acayip bir hızla gelişir. Özellikle 2-6 yaş döneminde çocukta fıtri olarak dini bilgileri sorgulamak ister. Mesela ’Anne biz ne zaman öleceğiz? Ölünce ne olacağız? Bunlar çocukların sıklıkla sorduğu ve merak ettiği durumlardır. Çocuk sadece anne babasına bu gibi soruları sormuyor. Çevresine de sorabiliyor. Bir yakınımın çocuğu bana biz ölünce cennete mi gideceğiz? Annemle babamla cennette de beraber olabilecek miyim? Diye sormuştu. Ben o zaman çocuğa onun anlayabileceği bir şekilde Allah’ın yasak koyduklarını ve emrettiklerini, ölümü, ahreti uzun uzun anlattım. Belki onun zihnindeki soruları tamamıyla cevaplayamadım ancak acabalarını dallanıp budaklanmasına fırsat vermemiş oldum. Hepimizin böyle yapması lazım. Çocuk eğer sana ’neden?’ sorusunu soruyorsa o zaman sen de anlatacaksın. O daha küçük anlamaz diyerek es geçmek onun zihninin karmaşıklaşmasına sebep olur. Çocuk neden diyorsa demek ki öğrenme zamanı gelmiş deyip ona anlayabileceği bir dille anlatmak lazım hakkı hukuku. Netice de bizler çocuk olduk, biraz geçmişimizi düşünüp o zamanlara kısa bir yolculuk yaparsak onların gözü ile görebiliriz. Ancak onlar hiç yetişkin olmadı. Bizim gibi olmaları mümkün değil. Bu yüzden çocuk yetiştirmek emek ister, gayret ister. Emeksiz yemek bile olmazken kaldı ki çocuk mu yetişsin?
Çocuğa tefekkür etmeyi öğretebiliriz
Çok yönlü düşünme yani tefekkür çocuğun zihin gelişimini de artıran çok önemli bir etkendir. Çocuk doğduğu andan 6 yaşına kadar olanki dönemde doğruluk, erdem, iyi, kötü, olumlu ve olumsuz davranışları kazanır. Bu yaşlarda çocuk çevredeki her şeye ilgi sahibidir. Gördüklerini, duyduklarını, hayvanları ve çeşitli tabiat olaylarını ilgiyle izler. Bizler okul öncesi dönemi yerinde kullanarak her biri altın niteliğinde olacak alışkanlıkları iyi seçmeliyiz. Tabiat olaylarına mercek tutarak karın, yağmurun yağışından güneşin ısıtmasından tutun da rüzgârın esmesiyle bile çocuklara tefekkür etmeyi öğretebiliriz. Her şeyin varoluşunun bize sağladığı faydayı öğreterek ufak bir esintinin çıkmasıyla bile çocuklarımıza şükretmeyi öğretebiliriz. Çocuğun zekasının neredeyse ışık hızından ileri olduğu okul öncesi dönemlerde aslında işimiz çok kolaydır da biz farkında olamıyoruz. Düşünsenize çocuk hiçbir şey bilmiyor ve tamamen sizin öğrettikleriniz ile öğreniyor. Yani bir nevi sizin yansımalarınızla gelişiyor. Kişiliğini siz, biz kazandırıyoruz. İşimiz bu kadar kolayken neden bir çocuk ile baş edemiyoruz ki? Neden sıkıntılar içerisinde dövünüyoruz, bu çocuk kötü sözü kimden öğrendi, neden yaramaz? Neden söz dinlemiyor? Diye yakınacağımıza bu soruları hakikaten kendimize bi soralım; ben çocuğa ne verdim ki ondan bu karşılığı görüyorum diye. Sonuçta çocuk ana babanın aynasıdır. Mesela bir alternatifte çocuğa hikaye, oyun, dini kıssalar, resim, şiir ve ilahiler yoluyla tefekküre yöneltmek. Çocuk için bir şeyleri can alıcı hale getirmek, renklendirmek, güzellik katmak öğrenmeyi kolaylaştırdığı kadar kalıcılık da sağlar. Bu yöntemi kullanarak ebeveynler çocukların çok yönlü düşünmesini sağlamaya çalışırken onların ilgisinin çeken nesne ve canlılar üzerinde kurgulamalar yaparak çocukları farklı kavramlar arasında bağlantılar kurmaya kolaylıkla sevk edebilirler. Çocukları soru sormaya yönlendirerek hem beyin jimnastiği yaptırırız hem de öğrenmeyi kolaylaştırırız. Çocuklara net ve keskin cevaplar vermek yerine daha sevimli sorularla derinlere inmek daha güzel olur. Böylece beyin egzersizi ile onları düşünmeye sevk etmiş oluruz. Onların düşüncelerini köreltmeyecek şekilde akıllıca yanıtlar verilmelidir. Yalnız çocuk; ucu kainatı yaratan yüce Yaratıcı’yı (c.c.) izah etmeye uzanabilecek sorular sordu diye anne baba çocuğa yüklenmeyip sadece onun gelişim seviyesine uygun, zorlanmayacağı ve anlamakta güçlük çekmeyeceği şekilde açıklama yapmalı, diğer bilgileri de çocuk büyüdükçe vermeye çalışmalıdır. Çocuk yetiştirmek hakikaten takdire şayan bir vazifedir. Ama hakkıyla yetiştirmek, Allah’ın emri üzerine, itaat üzerine, emanetmişcesine yetiştirmek...
Allah’ın sıfatları tüm kilitlerin anahtarıdır.
Evde, dışarıda her ortamda Esmaü’l-Hünsa’dan bahsetmek çocuklarda şefkat, merhamet duygularının gelişmesine sebep olur. Bir anne mutfakta yemek yaparken, Allah’ın (c.c.) Rezzak sıfatından bahsedebilir. Allah dilemeseydi bu yiyecekler büyümezdi. Sana içirdiğimiz sütler, meyveler, sular hep O’nun istemesiyle gerçekleşir şeklinde kolayca çoğu şeyi öğretebiliriz. Allah’ın bizi belalardan koruduğunu, en küçük böceklerin bile Allah’ın rahmeti, şefkatiyle beslendiğini söyleyerek Rahman ve Rahim sıfatlarını öğretebiliriz. Otlardan, böceklerden, yağmurdan kısacası tüm tabiat olaylarından; canlı cansız varlıkların hepsinden örnekler vererek Allah’ın noksansız olduğunu ve nice merhamet sahibi olduğunu anlatarak çocuklara Allah sevgisini aşılayıp, onları şükür, sevgi sahibi yapabiliriz. Unutmayalım ki, her şey bizim elimizdedir. Attığımız her adımda çocuklarımıza bir güzellik daha tattırabiliriz. O güzellikleri de daimi hale getirebiliriz
Saliha bir inci yetiştirmek için ayrıca bir emek, özveri göstermeliyiz.
Çocuk yetiştirmek zahmetlidir ama mükafatları güzeldir. Ancak Saliha bir mümine yetiştirmek daha bir önemlidir. Netice de yetiştirdiğimiz kız çocuğu yarın anne olacak ve o da çocuk yetiştirecek. Bir neslin devamlılığını fıtri olarak anne sağlıyor. Doğru, fakat manevi olarak da anne sağlıyor. Çünkü bir çocuk annesiyle zamanının çoğunu geçiriyor, onun öğrettikleriyle öğreniyor. İşte biz hanımlara çok büyük işler düşüyor. Sağlam nesillerin inşasını atabilmek için sağlam birikime sahip olmalıyız. Kur’an Sünnet ahlakıyla nadide bir kız yetiştirmek istiyorsak önce bizler annelerimizin, hanım sahabelerimizin hayatını yaşamaya gayret göstermeliyiz, o ölçüde de evlatlarımıza adım attırmalıyız. Bizler bu kolay şartlar içerisinde İslam’ın ışığıyla aydınlanmaya çaba göstermeliyiz. Şu an elimizde imkanların hepsi mevcut, birçok sahih kaynak var ki oradan mübarek annelerimizi okuyup öğrenebiliyoruz. İslamiyet’in ilk yıllarını düşünürsek, o zaman verilen mücadeleleri, sıkıntıları, zorlukları okuyunca bizler böyle kolaylıklar içerisinde zorlukları kendi kendimize çıkarıyoruz sonra da hayıflanıp duruyoruz. Cennet kadınlarının hanımefendisi Hz. Fatıma Zehra annemizin güzeller güzeli kızı Zeynep annemizi düşünelim. Daha küçücük yaştayken dedesi Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin vefatının ardından beş yaşlarında iken annesini de ebedi yolculuğa uğurluyor. O zorluklar içerisinde kalmışken küçücük yaşta kardeşlerine annelik yapmanın yanı sıra inancından da zerre ödün vermeyerek, ceddinin çizdiği yolda mücadeleye yılmadan devam etmiştir. Daha küçücükken annesini kaybetmesine rağmen öyle bir ahlakla yetişmiş ki kardeşlerine de o ahlak üzere analık yapmıştır. Örneğimiz, önderimiz annelerimiz olursa şayet bizler de onların ahlaklarıyla ahlaklanarak güzel çiçekler yetiştiririz. Şimdilerde bazı pedagoglar batı özentisi olarak çocukları kendi hallerine bırakmayı uygun görüyorlar. Çoğu Avrupa ülkesinde çocuklar reşit olunca anne baba tarafından dışlanıyor. Bir çocuğu ileriki yaşlarda serbest bırakmak için de bir temel lazım. Onlara göre küçük yaşta serbest bırakılır ki bu kız-erkek hiç fark etmez. 18 yaşından sonra da kendi hayatlarını kurmaları için evden uzaklaştırılabilsin. Bizler evlatlarımızı dışlamıyorken küçük yaşta neden onlar gibi yetiştirmeye özenelim ki? Elbette ki işin ehli insanların da bilgileri, yöntemleri doğrudur. Ancak bir çocuğu yetiştirmek ancak ilimle olur. O ilmi verecek olan da ana babadır. İlmin kaynağı da Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, ehli beyt ve sahabe efendilerimizdir, O’nların yaşadığı hayattır yani Allah’ın emri doğrultusunda adım atarak yetiştirmektir.
Sonuç
İnsanın kendisinden olan bir parçayı yetiştirmesi sadece özen ister. Çocuk yetiştirmek aslında çok kolay. Sadece bazı püf noktaların farkında olarak sabırla ilerlemeyi gerektiriyor. Hanım kardeşlerime tavsiyem, çocuklara yetişkin muamelesi yapmak yerine onların çocuk olduğunu çoğu şeyi bizim gibi anlayamadığını unutmamaları. Onları terbiye edecek olan, güzel ahlak kazandıracak olan, sağlam nesillerin devamlılığını sağlayacak olan da bizleriz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.