Özlenen Rehber Dergisi

13.Sayı

Tevbe

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 13. Sayı
Sözlükte; pişmanlık, nedamet, dönme anlamlarına kullanılan bu kelime tasavvufî makamların ilki sayılır.1 Günahlara pişman olmak ve bir daha işlememek için Allah’a söz vermek demektir. Tevbenin pek çok tanımı yapılmakla birlikte bu tanımlardaki ortak nokta; işlenilen bir günaha tekrar dönmemek, kalpteki kötülükte ısrar düğümünü çözüp Rabb’in hukûkunu gözetmek, kötü ve günah işlere pişman olup Hakk’a yönelmektir.2
Ayrıca her türlü kötü halden, her türlü iyi hale yönelmek, nefsin duygularını giderip ilme uymak, kulun eğrilikten doğruluğa yönelmesi, zayi edilmiş geçmiş zamanlara sürekli pişmanlık, işlenilen aykırı davranışları düzeltmek, her türlü kötülükten dönmek ve dönüşünde sebat etmek, ihmali telafiye çalışmak, bozuklukları düzeltmektir,3 şeklinde de tanımlanmaktadır.
Tevbe, Tasavvufî Vahdet Hayatının Kapısıdır: Ruhun selameti için günahın zararlı olduğunu idrakten doğmuştur. Zira günah, mümin’i gayesinden, yani Allah’ından ayırır. Tevbe ise Allah’la insan arasındaki perdelerin kalkmasına vesile olur. Bu anlamda tevbe, ruhî bir hadise olup, kulun kusurunu Hakk’a götürmesi, günahlarını itirafla pişmanlığını beyan edip O’na sığınmasıdır. Zira Allah-u Teâlâ’nın rahmet ve mağfiret kapısı her zaman açıktır. Geçmiş günahlardan pişmanlık duyup Allah’a sığınmak isteyen bir kimse mutlaka bu huzura kavuşur. Rasûlullah (s.a.v.); ’Günahından tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir. Allah bir kulunu sevdi mi, günah ona zarar vermez (çünkü tevbe etmesini nasip eder)’ buyurmaktadır. Bundan sonra Hz. Rasûlullah (s.a.v.); ’Şüphesiz Allah, tevbe edenleri, tertemiz olanları sever’4 mealindeki ayet-i kerimeyi okudu. ’Yâ Rasûlallah! Tevbenin alâmeti nedir?’ Diye sorulunca da: ’Pişmanlıktır.’5 buyurdu.
Enes b. Malik (r.a.), Nebi (s.a.v.)’in, ’Allah’ın en çok sevdiği kimse, tevbe eden gençtir’6 buyurduğunu rivayet etmiştir. Yine, ’Ey insanlar! Allah’a tevbe edin ve O’ndan mağfiret dileyin. Çünkü ben günde yüz kere tevbe ederim.’7 Bir başka rivayette de; ’Kalbimi bir perde örter de, Allah ile arama girilen bu perde kalksın diye günde yetmiş kere Allah’tan mağfiret diliyor (estağfirullah diyorum)’8 buyrulmaktadır.
Tevbede Rücû Manası Vardır: Yani mümin’in kütü huylardan, İslam’ın ruhuna zıt davranışlardan sıyrılmasına, samimiyetle güzel huy ve ahlaklara rücû etmesine tevbe denilmiştir.9 Bu hususa delil olarak şu ayet-i kerîme gösterilmektedir: ’Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tevbe edin. Tâ ki korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olasınız.’10
Tevbe, İbadetten Önce Gelir: Nitekim müminler; ’Allah ile bu alışverişi yapanlar, tevbe edenler, sırf Allah’a kulluk eden âbidler, hamd edenler, Allah yolunda sefere/geziye çıkanlar, rükua varanlar, secde edenler, iyiliği emrederek kötülükten sakındıranlar, Allah’ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü’minleri müjdele!’11 buyrulmaktadır.
Tevbe’nin vücûbu (gerekliliği), yukarıda da geçtiği üzere ayet ve hadislerde açık bir şekilde belirtilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de müminlerin kurtuluş sebebi sayılan ve dönüşü olmayan nasuh tevbesine teşvik eden ve önce istiğfarı, ardından tevbeyi emreden ayetler vardır: ’Ey iman edenler! Allah’a dönüşü olmayan bir tevbe (nasuh tevbesi) ile tevbe edin.’12, ’Hem istiğfar edin, Allah’ın bağışlamasını dileyin. Sonra da O’na tevbe edin ki sizi belli bir zamana, yani ölüme kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve âhirette her fazilet sahibine mükafatını versin.’13
İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, Tevbe Hakkında Şunları Söylüyor: ’Tevbe’nin tam anlamı, sadece günahları bırakmak değil, geçmişi de telafi etmektir. Cilalı aynanın karşısında duran insanın aynaya konan nefesi aynayı nasıl karartıyorsa, uyduğu şehvet ve işlediği günahlardan da kişinin kalbi öyle kararır ve bu günahlar kalp üzerine birikerek onu paslandırır. Bunun için yüce Allah: ’Hayır! İşledikleri fiiller kalplerinin üzerinde pas olmuştur.’14 Buyurmuştur. Bu pas da kalbin üzerinde birikince bir tabaka olur ve kalbi kaplar.’15
İmâm-ı Gazâlî’nin bu sözü şu hadis-i şerîfi açıklar durumdadır: ’Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Bırakıp tevbe ederse kalbi temizlenir ve parlar.’16 İşte tevbe hadiste işaret edildiği gibi kalp aynasını günahların kir pasından temizleme işlemidir.17

Ehl-i Sünnet Âlimleri Sahih Bir Tevbenin Üç Şartı Vardır Demişlerdir: Yani tevbe eden kimse geçmiş, şimdiki zaman ve istikbal ile ilgili üç şartı yerine getirmek durumundadır.18 Bunlar:
1- Geçmiş günahlardan dolayı pişmanlık duymak.
2- Hâli hazırda hatalı ve günah olan şeyleri hemen terk etmek.
3- Eskiden işlenen günahların benzerini bir daha yapmamaya azmetmek.19
Bazı âlimler, yukarıda zikredilenlerle birlikte tevbenin şartlarını sekize çıkarmışlardır. Bunlara göre diğer şartlar şunlardır:
a- İnsanların haklarını korumak b- Onlara reva görülen haksızlığı önlemek c- Geçmiş farzları kazâ etmek d- Nefisle mücadeleye devam ederek haram olan şeylerden kaçınmak e- Yiyecek ve giyeceği vs. helal yoldan temin etmek f- Kalbi tûl-i emelden, haset ve hileden temizlemek.20 Sıhhatli bir tevbe için hemen bu şartların yerine getirilmesi gerekir.
Yukarıda geçen şartlar dahilinde tevbe için pişmanlık önemlidir. Ehl-i Sünnet âlimlerine göre bir hadis-i şerifte geçen ’Nedâmet (pişmanlık), tevbedir’21 sözü ’tevbenin büyük bir kısmını pişmanlık teşkil eder’ şeklinde yorumlanmıştır. Tevbenin gerçekleşmesinde ise pişmanlık kafidir, çünkü diğer iki rükün nedâmetin peşinden gelir.

Tevbe’nin Bir Takım Sebepleri, Dereceleri Ve Kısımları Vardır: Bunlardan ilki kalbin Gaflet uykusundan uyanması ve kulun içinde bulunduğu kötü hali görmesidir. ’Allah bir kulunu sevdi mi, günah ona zarar vermez (çünkü tevbe etmesini nasip eder). 22 buyrulmaktadır. Kul, bunların hepsine ancak kalbe gelen yasaklayıcı emirleri can kulağı ile dinleyerek Hakk Teala’nın yardımı ile ulaşabilir. Bir hadis-i şerifte ’Her Müslüman kişinin kalbinde Allah’ın bir vâizi mevcuttur.’ ’Şüphesiz bedende öyle bir et parçası vardır ki; o iyi olursa bütün beden iyi olur, o bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat edin o et parçası kalptir.’23 buyrulmaktadır.
Böylece insan, yaptığı şeyin kötü olduğunu kalbi ile düşünür ve işlemekte olduğu kötü işleri görürse; kalbine tevbe etme arzusu doğar. O zaman da Allah-u Teâlâ insana tevbe sebepleri için hazırlıklı olmayı nasip eder. Bunun ilk şartı da kötü insanlarla arkadaşlığı terk etmektir. Sonra da, kişide sürekli korku ve ümit duyguları çoğalır, zararlı fiilleri yapmaktan vazgeçer.24
Tasavvuf kitaplarına baktığımızda ilk mutasavvıflar arasında tevbe farklı farklı anlaşılmış gibi gözükmektedir. Örneğin Sehl b. Abdullah Tüsterî Tevbe’yi; ’Günahı unutmamandır’ diye tanımlarken, Cüneyd-i Bağdâdî ise; ’Günahını unutmandır’ şeklinde tarif etmektedir. Fakat birbiriyle çelişkili gibi görülen bu tariflerden her biri ayrı ayrı düşünüldüğünde doğrudur, gerçeğe uygundur. Çünkü birinci tarifte avam (halk), ikinci tarifte ise havas (nitelikli kişiler) kastedilmiştir. Öyleyse insanların bulundukları derecelere göre tevbeyi kısımlara ayırmak mümkündür:
1- Avamın tevbesi: İşlenen günahlardan tevbe etmek.
2- Havasın tevbesi: Gaflet içinde geçen zamandan tevbe etmek.
3- Elhassu’l-havasın tevbesi: Hasenatı bir an terkten dolayı tevbe etmek.
Zunnün-i Mısrî (r.a.), bu üç hususu şu şekilde açıklamaktadır: ’Halkın tevbesi günahtan, evliyanın tevbesi gafletten, nebilerin tevbesi başkalarının nâil oldukları şeye ulaşmaktan aciz olduklarını görmekten olur.’25

Tevbenin Derecelerine Gelince, Bunlar Da Kur’an’dan Alınan Tabirlerle Üç Aşamada İncelenmektedir:
A- Tevbe: Allah’ın azabından korkarak günahı terk etmektir. Birinci basamaktır. ’Ey iman edenler! Allah’a dönüşü olmayan bir tevbe ile tevbe ediniz.’ 26
B- İnâbe: Allah’ın sevap ve mükafatına bel bağlayarak O’na yönelmektir. İnabe’nin de kendi içinde üç derecesi vardır. Kul, Cenâb-ı Hakk’ın, fiillerin yaratıcısı olduğunu bilir, O’nun kudreti karşısında aciz olduğunun idraki içindedir. Benlik ve varlık iddiasında bulunmaz. 27 ’Azap gelip çatmadan Rabbinize dönün.’ 28
C- Evbe: Sevap ve ceza korkusu olmaksızın sırf emre uymak için Allah’a tevbe etmektir. Tevbenin en ileri derecesidir. Kur’an’da Davut, Süleyman ve Eyyüb (a.s.)’ın tevbedeki durumları bu şekilde bir tevbedir. 29
Tevbeden sonra yapılması gereken Allah’tan sakınmaktır: Tevbe’nin sağlamlaştırılması ise her zaman nefsi suçlayıp ona hiç yüz vermemekle olur. Çünkü nefis her zaman kötülüğü emredicidir. 30 Ayrıca kişini amelini beğenmesi, ana güvenmesi de doğru değildir. İnsanı kurtaracak olan, ancak Allah’ın lütuf ve keremidir. Yoksa kişinin ameli ne kadar çok olsa da Allah’ın, kendisine verdiği tek bir nimetin, bir nefesin bile karşılığı olmaz.31 Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu önemli hususu belirtirken: ’Hiçbirinizi ameli kurtarmaz.’ Seni de mi Yâ Rasûlallah? Denildiğinde: ’Beni de kurtaramaz. Meğer ki Allah kendi rahmetiyle beni örtüp kuşatmasın.’ 32 buyurmuştur.
Öyle ise kul, birçok kez tevbesini bozmuş olsa dahi yine ümidini kırmadan Allah’a yönelmeli, O’nun rahmetine el açıp af ve mağfiret dilemelidir. Cenâb-ı Hakk: ’Ey nefislerine karşı aşırı haksızlık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü O, bütün günahları bağışlar. Doğrusu O, çok bağışlayan ve esirgeyendir.’ 33 buyurmaktadır.

İmam-ı Gazali’ye Göre ’Tevbe Edenlerin’ Dört Derecesi Vardır:34
1. Tevbe’de istikamet üzere duranlar: Bunlar ömürlerinin sonuna kadar tevbelerinde durur. Bir daha günaha dönmezler. Geçmişte yaptıkları hataları da onarmaya çalışırlar.
2. Bütün büyük günahları bırakıp istikamet ile esas ibadetleri yapmaya başlayanlardır; fakat henüz günahtan da tam ilgiyi kesememişlerdir. Kasıtsız olarak bazı günahlar da işlerler.
3. Bir süre istikamet üzere tevbesinde durup, sonra bazı günahlara duyduğu kuvvetli arzuya dayanamayarak giren, bununla beraber tâatlere de devam edenlerdir.
4. Bir süre istikamet üzere gidip sonra tekrar, tevbeyi düşünmeden, yaptığına da üzülmeden günaha dönenlerdir. Böylece gaflet içinde arzu ve isteklerinin peşinde koşarlar, günahta ısrar ederler.


TEVBE HAKKINDA BÜYÜKLERİN SÖZLERİNDEN SEÇMELER


- ’Tevbe öyle bir şeydir ki, onu kitap sayfalarında bulamazsın. Amel olmadan sözle tevbe olmaz. Asıl tevbe odur ki, kötülüğü bir daha yapmamaya söz vermektir’ (İbrahim Dussukî).
- ’Tevbe ahlakı mümindendir. Zira ehl-i küfürde tevbe ve pişmanlık yoktur’ (Hasan-ı Basrî).
- ’Tevbe, ’ilerde yaparım’ sözünü terk etmektir. İster avamdan olsun ister havastan olsun, ister itaatkar, ister günahkar olsun her an tevbe etmek kulun üzerine farzdır’ (Sehl b. Abdullah Tüsterî).
- ’Tevbe, Aziz ve Celil olan Allah hariç her şeyden dönmektir’ (Ebu’l-Huseyn Nûrî).
- ’Günahı kökünden söküp atmayan istiğfar ve tevbe yalancıların tevbesidir’ (Zunnûn-i Mısrî).
- ’Tevbe’nin hakikati, arzın bütün genişliği ile tâkâtın kalmayacak derecede başına dar gelmesidir (Zunnûn-i Mısrî).
- ’Tevbe’den sonra işlenen bir günah, tevbeden önce işlenen yetmiş günahtan daha çirkindir (Yahya b. Muaz).
- ’Kulun Tevbe’de bir rolü yoktur. Tevbe Allah’tan kula bir vergidir, kuldan değildir’ (Ebu Hafs).35
Allah Teâlâ işenilen tüm günahlara ihlasla yapılan tevbeleri kabul eder. Ancak şirki bağışlamaz; zira onda Allah’a ortak koşma vardır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’de; ’Allah, ortak koşmak müstesna dilediği kimselerin dilediği günahını affeder’ 36 buyurmaktadır.
Bizler de bütün günahlarımıza tevbe ediyor ve Rabbimizden af diliyoruz...Amin
Kaynakça:
1. Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif tercümesi, Dilaver SELVİ, s. 615 ; 2. Süleyman ULUDAĞ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Tevbe maddesi / Kelâbâzî, Ta’arruf, Hazırlayan. S.ULUDAĞ s. 142 / Safer Baba Istlahat-ı Sufiyye fi Vatan-ı Asliye, Tasavvuf Terimleri, Tevbe maddesi ; 3. Süleyman ATEŞ, İslam Tasavvufu, s. 158 ; 4. Bakara Sûresi 2/222 ; 5. İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 30 / Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c. I s. 351 ; 6. Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, c. II, s.151 ; 7. Müslim, c. IV H.No: 2076 ; 8. Müslim, Kitâbü’z-Zikr 41 / Ebû Dâvûd, Kitâbü’l-Vitr 26 ; 9. Selçuk ERAYDIN, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 156 / Kuşeyrî Risalesi, Hazırlayan, S.ULUDAĞ, s. 227 ; 10. Nûr Sûresi 24/31 ; 11. Tevbe Sûresi 9/112 ; 12. Tahrim Sûresi 66/8 ; 13. Hûd Sûresi 11/113 ; 14. Mutaffifin Sûresi 83/14 ; 15. İmâm-ı GAZÂLÎ, İhyâ, 4/13 ; 16. Müslim, Kitâbü’l-Îman 231 / Tirmîzî, Kitâbü’t-Tefsîr, Mutaffifin Sûresi / İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 39 ; 17. S. ATEŞ, a.g.e., s. 159 ; 18. Hasan Kamil YILMAZ, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 169 ; 19. Kuşeyrî Risalesi, aynı yer, s. 228 ; 20. Gümüşhanevî, Câmiu’l-Usûl, s. 173 ; 21. İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 30 / İbn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.376 ; 22. İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 30 / Aclûnî a.g.e., c.I s.351 ; 23. Buhârî, Kitâbü’l-Îman 39 ; 24. Kuşeyrî Risalesi, aynı yer, s. 228-229 ; 25. Kelâbâzî, Ta’arruf Haz. S.ULUDAĞ, s. 142 / Kuşeyrî Risalesi, aynı yer, s. 231 / S. ERAYDIN, a.g.e., s. 158 ; 26. Tahrim Sûresi 66/8 ; 27. İsmail Ankaravî, Minhâcü’l-Fukara, s. 145 ; 28. Zümer Sûresi 39/54 ; 29. Bkz. Sâd Sûresi 38/17-19-44 ; 30. Yusuf Sûresi 12/53 ; 31. S. ATEŞ, a.g.e., s. 159 ; 32. Buhârî, Kitâbü’r-Rikak 18 / İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 20 / Dârimî, Kitâbü’r-Rikak 24 ; 33. Zümer Sûresi 39/53 ; 34. İmâm-ı GAZÂLÎ, a.g.e., c.4, s.43 ; 35. Bkz. Tabâkat Eserleri ; 36. Nisa Sûresi 4/48.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

2 kişi yorum yazdı.