Özlenen Rehber Dergisi

129.Sayı

Kültür Erozyonu

Kültür nedir?

Türk dil kurumu sözlüğüne göre kültür bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı maddi ve manevi özelliklerin bütünü olarak ifade edilir. Kültürü oluşturan maddi ve manevi esaslar; inançlar, gelenek ve görenekler, düşünceler, giysi, her türlü araç ve gereç ve en önemlisi de lisanı kapsamaktadır. Kültür her geçen gün değişen ve yenilenen bir terimdir. Fakat hitap ettiği kesim yenilendiği sürece kültüründe kişiler üzerindeki etkisi değişiyor. Değişen kültür gelişim ile sonuçlanmadığı içinde çoğunlukla ’erozyona’ sebep oluyor.

Kültür erozyonu nedir?

Kelime anlamı ile erozyon, toprağın aşınmasını önleyen bitki örtüsünün yok edilmesi sonucu koruyucu örtülerden yoksun kalan toprağın su ve rüzgârın etkisiyle aşınması ve taşınması olayıdır. Yani erozyon, yıpranma ve aşınma anlamındadır. Doğada olan yıpranmalar toprağın aşınıp zarar görmesine neden oluyorsa kültürde olan zedelenmeler, aşınmalar da kültürün erozyona (yıkıma) uğramasına neden oluyor. Kültür erozyonu, küreselleşme ile birlikte toplumun özünü oluşturan algıların yerini bambaşka taklit ürünlerine bırakarak toplumsal değerlerin yok olmasıdır.

Kültür erozyonunun sebepleri ve korunma yolları

Kültür erozyonunun çeşitli nedenleri vardır. Küreselleşmeyle birlikte birçok toplumsal, sosyal ve kültürel algı ve yargılarımızın sarsıldığı bir gerçektir. Zamanın ilerlemesi ve yeniliklerin gün geçtikçe artması insanlarda da yenilikleri açığa çıkartıyor. Yenilik insanın hem ruhunda hem bedeninde gerçekleşiyor. Bedenen olan değişikliklerin başlangıcı olarak giysiyi alabiliriz. Geçmişle günümüzü oranladığımız zaman tercih edilen giysiler arsında dağlar kadar fark olduğunu, hatta uzaklara değil de yakın geçmişimize üç beş sene öncesi ile günümüzü kıyasladığımızda bile aradaki uçurumu görebiliyoruz. Zamanın ilerlemesi ile birlikte ihtiyaçların değişmesi, tekstil ürünlerinin değişmesi normal ve lazımdır. Ancak çok yakın geçmiş ile günümüz arasındaki kıyaslamanın aşırı olması düşündürücüdür. Hatta bir sene öncenin trend renkleri ile bu senenin trendleri ve yeni yılda olacak renkler aynı kalacak mıdır sizce? Trend zaten başlı başına batıdan gelen bir yargıyken bir de bundan sebep renkler, istekler, arzular değişiyor hatta yıkılıyor.. Fakat bu yıkım neye göre yapılıyor ve renkler kimin istekleri doğrultusunda yenileniyor, tüm insanlarda yeniliğin peşinde koşuşturuyor? Asıl sorulması gereken sual de, üzerine düşünülmesi gereken de budur. Mağazaların renklerinin belirli zaman aralıklarında farklı renkler ile çeşitlendiğini görüyoruz. Hepimizde seçim yaparken albenili ürünler gözlerimizi ışıldatıyor. İyi güzel de, gözlerimiz kimin isteklerinin peşinden gidiyor diye düşünmek lazım. Evet, her alanda kendilerini önder ilan etmiş olan batı ülkeleri bu alanda da zihinlerimize uzaktan hükmediyor. Modernizm diye ifade edilen değişimler belki başka ülkelerde normal neticelere sebep olabilir ancak bizim ülkemizde büyük çapta ve gün geçtikçe kökeni esas alarak büyük oranda yozlaşmaya ve yıkıma sebep oluyor. Belki ilk etapta değişiklik sadece giyside olabilir ancak renklilik ile sunulan teklifler zihinleri etkisi altında bırakarak kullanılan çeşitli karikatürler ile de anlayışlarına bizleri hazırlıyorlar. Mesela çocuk giysilerini düşünelim. Çoğu çizgi film karakterleri ile süslenmiş, renklendirilmiştir. Üzerinde kullanılan çeşitli hayvan ve oyuncak figürleri televizyonlarda gösterilen çizgi film karakterleri, hepsi dış kültürün birer malzemesi. Zaten biliyoruz ki çizgi filmler çocuklar için son derece tehlikeli ve zararlı. Zihinleri henüz gelişme çağında ele geçirerek istedikleri anlayışları kabul ettirebilmek adına kullanılan bu yöntem ile çocuklara aileleri aracılığıyla kendi yanlış zihniyetlerini kabul ettiriyorlar. Daha temelden çocukları hedef alarak en yakınları ile sevdirdikleri karakterlerin alternatifleriyle kültürü en alt seviyeden değiştiriyorlar. Bu en bariz örneklerden bir tanesidir. Bunun haricinde bayanların moda akımını kolay talep etmesi de göz önünde bulundurularak giyim kuşamda modern olma yolunda kültürel farklar oluşturuluyor. Nasıl olsa yıllardır tüm beyinlerde batılı denilince modern, kültürlü ve görgülü kavramları anlaşılır ya! İşte bu sebepten dolayı onlara benzemek şimdiki zamanda övünç hale geliyor. İnsan bedenini çeşitli kötü ve utanç verici hallere getirecek tekstil ürünleri kanayan ve durdurulamayan bir yara olmasına karşın talebin ve ihtişamın gün geçtikçe artması ciddi manada kesimi beraberine alıyor. Moda akımının batı kaynaklı olması da bizlerin önce giyim kuşamını ve neticesinde ahlakı değerlerimizi derinden zedeliyor. Sonuçta batıdan gelen bir akım diyoruz, ülkelerin kültürel tüm değerleri bizimkinden farklı ancak en önemlisi inançlarının farklı olmasıdır. İnsanlar inançları neticesinde giyimine kuşamına, ahlakı değerlerine, kültürel değerlerine ve en önemlisi yaşantısına dikkat eder. Bizler kalkıp kutsalı bizimki ile bağdaşmayan insanlar topluluğunun yaşantısını, kültürel, sosyal, modern ilkelerini hayatımıza uygulamaya çalışıyoruz. Üstelik batının üzerimizdeki emellerini de unutarak. Bu bilinen bir gerçektir ki bundan seneler öncede dış ülkelerin üzerimizde akıl almaz oyunları oldu, günümüzde de olmaya devam ediyor. Sürülen yollar değişebilir ancak algı hep aynıdır. Geçmişte yeni harflerin kabulünden tutun da şapka kanununa kadar yapılan birçok yenilik ki aslında gerilik batı kültürünün ülkemiz üzerindeki etkisinin sonucudur. Bedenen yapılan yıkımların yanında en büyük yıkımlar beyinleri esas alarak da yapılıyor. Kullandığımız takvimde Aralık ayının bitmesiyle yeni bir yıl dönümü yaşıyoruz. Batı ülkelerinde ’Noel’ kutlamaları yapılıyor. Noel 25 Aralık tarihinde başlayarak kutlanan Hıristiyan bayramıdır. Ancak ne hikmettir bilinmez ülkemizde günler öncesinden süslemeler yapılır, çeşitli eğlenceler düzenlenir ve noel bayramı kutlanır. Bu da batı kültürünün ülkemize kazandırdığı ve milletimizin birçok kesiminin de kutlamaktan zevk aldığı bir ayıptır. Bunlardan ziyade yemek kültürümüzün bile etkilenip değiştiğini görebiliyoruz. Hatta lisanımıza o kadar çok yabancı kelimeler karışmış ki çoğu mağazanın ismi bile yabancı, birçok içecek ve yiyecek isimlerinin telaffuzunda bile zorlanıyoruz. Başkalarına özenti olarak bir yaşam sürmenin modern olarak anlaşılması çok üzücü aslında. Modernlik başkalarına özenti olarak yaşayıp onların inançlarından gelen yanlışları hayatımıza yansıtarak, onlar gibi yaşayıp başkalaşarak sağlanmaz. Böylesi bir modernlik olmaz, olamaz. Zira modern, düşüncedeki açıklık ve özgürlükten ileri gelen bir kelimedir. Başkalarının yaşantısından, kültüründen yapılan yansımalarla bağdaştırılması son derece yanlıştır.

İnsanın kültür erozyonuna uğraması ya da uğramaması kendi elindedir. Batı ile kendi kültürümüzü ayırma hususunda zorluk yaşıyor olabiliriz, bunların bir sebebi şimdiki hedef kitlesinin küçültülmesi diğer bir sebebi ise insanları geçmişte yapılan yenilik kanunları ile batılılaşma yoluna sürükleyip yeni nesle ecdatlarından kalan bir anlayış diye kabul ettirilmesidir. Çözüm yolu aramak ve uygulamak için öncelikle doğru ile yanlışı ayırt etmek lazımdır. Mesela ’alışveriş yaparken aldığımız bir kıyafeti neye göre seçiyoruz?’ diye kendimize soralım. Bizler kültürlerin yansımasını üzerimizde taşımak yerine makul olanı doğru olanı seçerek gereklilik ile hareket etmeliyiz. Ya da çocuğumuza bir kıyafet seçerken sakıncalı figürlerle renklenen ve yanlış zihniyetlere hizmet eden giysiler, oyuncaklar seçmek yerine yerli üretim olan ve kullanılan boyaların az olması esasını gözeterek almalıyız. Çünkü üretim aşamasında kullanılan renklendirici kimyasal boyalar da bir hayli zararlıdır. Çocuğun gelişimi üzerinde de tehlikeli olabilir. Bunun haricinde lisanımıza yerleşmiş olan yabancı kelimeleri hayatımızdan çıkarmaya çalışarak da faydalı bir adım atmış olabiliriz. Ebeveyn olarak düşünürsek, ağzımızdan çıkacak olan her söz yetiştirdiğimiz neslin örnek alacağı ve kullanacağı kelimeler olacaktır. Bizler dilimizi ne kadar katkısız kullanırsak bizden sonrakiler de o kadar katkısız kullanacaktır.

Sonuç

Kültür bir milletin en sağlam kaynağıdır. Bizler kültürel değerlerimizi ancak özenti bir hayat sürmemeye gayret ettiğimiz sürece sağlayabiliriz. Aklını yerinde kullanabilen ve modernizim adında sunulanlara kanmayan her birey sağlam durabilir. Erozyon bir yıkımdır, yıkım ilk aşamada isteklere yenik düşerek gerçekleşiyor. Sonrasında beyninde ve kişinin yaşantısında devam ediyor. Erozyonun coğrafi anlamdaki yıkımı belki ses getiriyor ve bir felaket olarak adlandırılıyor olabilir ancak asıl erozyon insanın zihninde olandır. Bunun tamiri bir hayli güç ve tamiri zordur. Bu duruma mahal vermemek için atılan adımın, yürünülen yolun sağlamlığı iyi kontrol edilmelidir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.